Başbakan Binali Yıldırım, Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz ile Çankaya Köşkü'nde görüştü.
Görüşme sonrası Schulz açıklama yaptı. Schulz'un açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
15 Temmuz sonrası AB'den yeterince deste gelmediğine yönelik eleştirileri dinledim. Bilmediğimiz konuları öğrenme şansımız oldu. Gerekli tepkiyi zamanında veremedik. AB'deki tüm meslektaşlarım adına şunu söyleyebilirim ki ölenlerin aileleriyle dayanışma içindeyiz.
Bu konuyu tartışmalı bir şekilde ele aldık. Yani, basın ve fikir özgürlüğü konusunda Ankara hükümetiyle bizim basın ile ifade özgürlüğü tanımı altında anladığımız şey arasında fark var. Sayın Başbakan, Türkiye perspektifinden yola çıkarak böyle söyledi. Sayın Yıldırım'a şöyle söyledim: Tam da bu nedenle ifade özgürlüğü farklılıklar arasında çalışmamız gerekiyor. Ben, bir demokrasinin seviyesini gösteren birincil faktörlerden birinin basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü olduğu düşünüyorum. Türkiye, tıpkı diğer vakalarda olduğu gibi gazetecilerde söz konusu olduğunda da her vakaya münferit olarak bakması gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde belirlenmiş koşullara göre yargılanmayı. Türkiye tabii ki bunları biliyor. Burada zanlıların temel hak ve özgürlükleri gözetilerek bir yargılama yapılması gerektiğini ifade ediyorum. Ama her konuda anlaşamadığımızı başta söylemiştim.
(Suriye'nin PKK'sı PYD lideri Salih Müslim'in Avrupa Parlamentosu'nda basın toplantısı düzenlemesi) Bahsettiğniz beyefendinin Avrupa Parlamentosu'nda olduğu bilgisini bugün burada aldım. Bu şahsı bir davettir. Bu herhangi bir şekilde benim çalıştığım kurumu bağlayıcı nitelikte değildir. Ben şaşırdım, ben kendisini davet etmezdim. İfade ettiği görüşler de kendi görüşleridir. Bunların herhangi bir şekilde beni temsil ettiğini düşünmüyorum.
Türkiye'de 48 saat ya da 72 saat içinde binlerce kişi tutuklandı. Bir hükümet bir darbeye ne kadar kişinin ve nereden katıldığını nasıl bu kadar kısa sürede görebilir? Bugün yaptığımız görüşmelerde bu düşünceyi ifade ettik: Bu dehşet verici darbe eylemine rağmen demokratik hukuk devleti her bir davaya münferit olarak bakmalı.
Schulz'un ardından Başbakan Yıldırım konuşuyor. Yıldırım'ın açıklamalarından bazıları:
60 yıl geride kaldıktan sonra, bundan sonraki yol haritasını net bir şekilde Türk milleti görmek istiyor. Bu konuda 64. Hükümet döneminde başlatılan Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi ile ilgili birtakım yerine gelmeyen hususlar konusunda görüş alışverişinde bulunduk. Bunlar içerisinde şu anda aşılamamış gibi görülen terörle mücadele yasasıdır. Türkiye, terörün her türlüsüyle amansız mücadele vermektedir.
Kritik dönemde terörle mücadele yasasında gevşeme yapmak asla ve asla mücadelede katkı sağlamaz, tehdit büyür. Terör örgütleriyle bu denli yoğun biçimde mücadele ederken ilgili yasada değişiklik yapmak mümkün değil.
Zaman zaman Avrupa'daki yetkililerin açıklamalarıyla bazı hoşnutsuzluklar olduğunu ifade ettim.
FETÖ ilk bakışta anlaması zor bir örgüttür. Örgüt saydam değil, kapalıdır.
FETÖ terör örgütü, hayatın bütün alanlarına sızmış durumda. Poliste, askerde, devlet dairelerinde ve medya sektöründe çok geniş bir varlığı mevcut. Bu medya mensuplarının içeri alındığı yolunda sık sık Avrupa'dan haberler duyuyoruz. Hiçbir gazeteci, terör örgütünün faaliyetlerine iştirak etmez. Ama bizdekilerin durumu farklı. Gazetecilik kağıdını alıyor ama bölücü terör örgütüne ve FETÖ terör örgütüne her yönüyle destek oluyor. Terör örgütünün lojistik hizmetlerini yerine getiriyor. Siz, bu ülkenin insanlarını öldüren kanlı bir örgütün mensubuna, elinde gazeteci kimliği var diye hoş geldin mi diyeceksiniz? Öyle bir şey asla bizden beklemesin.
Türkiye'deki yargıyla işler hukuk devleti çerçevesinde kuvvetler ayrılığı prensibine göre yürümektedir. Bir savcı, bir basın mensubu ya da bir terör zanlısını sorgularken, bizden izin almadığı gibi, bizim onların yargılanmasını engellemek gibi bir görevimiz de yetkimiz de yok. Onun için, bu konudaki anlayış farkı elbette olabilir ama önemli olan algıdan ziyade olgu nedir, onun üzerinde çalışmamız lazım. Karanlığa taş atarak bu işin üstesinden gelemeyiz.
Adalet, kanunlar ne diyorsa onu yapıyor. Darbe olduğu zaman, darbeye karışanların isimleri elimize geçti. O sorgulananların verdiği ifadelerde de diğer ilgili olanlar var. Dolayısıyla çorap söküğü gibi bu işe kim karıştı bunların hepsi ortaya çıktı. Ama tabii yargılama devam ediyor, sonucunu bekleyip göreceğiz.