2021 yılı, Almanya’nın önümüzdeki yıllarda yöneleceği siyasi istikamet açısından önemli bir yıl. Ayrıca tüm dünyanın gündeminde olan koronavirüs pandemisi ile mücadelede atılan doğru ve yanlış adımların, siyasi parti tercihlerini doğrudan etkilemesinin beklendiği bir yıl. 26 Eylül’de yapılacak Federal Parlamento seçimleri öncesi Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyalet seçimlerinden çıkan sonuç, federal seçimin sonuçları hakkında önemli ipuçları veriyor. Şansölye Angela Merkel’in partisinin iki eyalette de oy kaybetmesi, Almanya genelinde yürütülen pandemi ile mücadele stratejisinin eleştirildiğinin, siyasilerin karıştığı yolsuzlukların hükümeti zor durumda bıraktığının göstergesi.
22 Kasım 2005’den bu yana Şansölye olan Angela Merkel, 26 Eylül’de yapılacak Federal Parlamento seçimlerine girmeyerek başbakanlığı ve siyaseti bırakacak. Böylelikle Almanya’da literatüre giren ‘Merkeln’ (Merkelce yönetim), yani sorunlara müdahale etmeyerek zamana yayma stratejisi son bulacak. Oysaki Merkel’in eleştirilen yönetim şekli, son 16 yıl içerisinde Avrupa Birliği ve Almanya içerisinde yaşanan derin ekonomik ve siyasal krizlerin minimum hasar ve Almanya’nın birlik içerisindeki gücünü pekiştirmesiyle sonuçlandı.
Kriz dönemlerinde insanlar mevcudu da kaybetmemek için değişimden uzak durur. Pandemi başladığından bu yana Almanya’da gerçekleştirilen ilk seçim olma özelliği taşıyan iki eyalet seçiminde seçmenin refleksi de bu yönde oldu. Rheinland-Pfalz’da SPD’li Başbakan Malu Dreyer ve on yıldır Yeşiller Partisinin ilk ve tek başbakanı olan Winfried Kretschmann Baden-Württemberg’de başbakan olarak görevini sürdürmeye devam edecek.
Baden-Württemberg seçimlerinin açık ara kazananı oylarını 2,3 puan arttırarak seçmenin yüzde 32,6’sının oyunu alan Yeşiller Partisi, kaybedeni ise 2,9 puan kaybederek oylarını yüzde 24,1’e düşüren Hristiyan Demokrat Partisi (CDU). Sosyal Demokrat Parti yüzde 11 oy alırken ırkçı parti AfD’nin 5,4 oranında oy kaybederek yüzde 9,7 oy alması bir diğer önemli gelişme.
CDU, Baden-Württemberg seçimlerindeki oy kaybından daha büyüğünü Rheinland-Pfalz’da yaşadı. Yüzde 4,3 oranında oy kaybeden Merkel’in partisi için iki seçim de siyasi hezimet. Özellikle parti kongresinin ardından elde edilen bu seçim sonuçları, yeni genel başkan olan Armin Laschet’i parti içerisinde zayıflatacaktır.
SALGINLA MÜCADELEDE HATALAR SEÇMENİ ETKİLİYOR
Federatif bir ülke olan Almanya’da sağlık, eğitim, güvenlik gibi birçok konunun eyaletlerin sorumluluğunda olmasına rağmen koronavirüs pandemisi ile mücadeledeki eksikliklerin eyalet yönetimleri tarafından federal hükümete ve Avrupa Birliği’ne yüklendiği gözlemleniyor. Yapılan araştırmalar CDU’nun oylarının son dönemde düzenli düştüğünü gösteriyor. Aşılama oranlarının düşük olması, yeterince test yapılamaması, ekonomik yardım ve desteklerin yetersiz bulunması Başbakan Merkel’in partisinin hanesine yazılıyor. Hâlbuki Almanya’da uzun zamandır şikâyet edilen yavaş aşılama meselesinde sorumluluk tamamen eyaletlerde. Aşıyı temin edecek ve organize edecek olan eyaletler.
SİYASETTE AHLAK TARTIŞMASINI ALEVLENDİRDİ
Seçmenin CDU’ya olan desteğini çekmesindeki diğer önemli konu ise son bir ay içerisinde beş Hristiyan Birlik Partili milletvekili hakkında ortaya atılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları. Federal Milletvekili Georg Nüsslein ve Nikolaus Löbel koronavirüs salgınına karşı koruyucu maske tedariki konusunda milletvekili imtiyazını kullanarak yüzbinlerce Avro haksız kazanç elde etmekle suçlanıyor. Federal Milletvekili Mark Hauptmann Azerbaycan, Vietnam ve Tayvan için lobi faaliyetleri karşılığında gazetesine on binlerce Avro reklam geliri elde etmekle suçlanıyor. Bavyera eyaleti milletvekili ve eski Adalet Bakanı Alfred Sauter hakkında yolsuzluk soruşturması yürütülüyor. En son skandal ise Federal Parlamento milletvekili Tobias Zech’den gelerek Alman siyasetinin gündemine oturdu. Bir danışmanlık şirketi üzerinden bir Makedon siyasetçi için PR çalışması yürüten Zech partisine zarar vermemek için istifa ettiğini duyurdu.
Kamuoyuna yansıyan yolsuzluk ve rüşvet olayları Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU için büyük imaj kaybı ve geçmişte partide yaşanan yolsuzluk skandallarını hatırlatıyor. Helmut Kohl 1998’de yapılan Federal Parlamento seçimlerinde yüzde 6,3 oy kaybetmesinin ardından secim hezimetinin sorumluluğunu üstlenerek CDU genel baskınlığından istifa etmiş, Kasım 1998`de yapılan kongrede Merkel genel sekreter seçilmişti. İki Almanya’nın birleşmesinin mimarı olarak görülen, 1982 ile 1998 yılları arasında şansölye olan Kohl’un rüşvet aldığı ve CDU’ya bağış olarak yansıttığı iddiaları ortaya çıkmasıyla Merkel Frankfurter Allgemeine gazetesinde bir yazı kaleme alarak siyasi hayatinin en cesur hamlesini atmış, Helmut Kohl’u açıktan istifaya davet etmişti.
LASCHET’İN ZORLU SINAVI
Yeni genel başkan seçilen Armin Laschet, bugünlerde partide yaşanan rüşvet ve yolsuzluk krizinin bazı siyasetçiler tarafından 1998’de yaşanan bağış skandalına benzetilmesini `kabul edilemez bir saçmalık` olarak değerlendirdi. Laschet, partisinde 400 bin üyenin olduğu hatırlatırken, CDU içerisinde ahlaklı davranmayanların da olabileceğine dikkat çekti. Laschet CDU Genel Başkanı olarak her ne kadar CDU/CSU içerisinde yaşanan bu skandalları küçümsese de, CDU`lu başka vekiller yaşanan krizi 1998`den sonra yaşanan en büyük güven krizi olarak değerlendiriyor.
CDU/CSU yöneticileri 26 Eylül seçimlerine hazırlanırken yeni yolsuzluk ve rüşvet olaylarının önüne geçmek amacıyla yedi maddelik is ahlaki anlaşması (code of conduct) hazırladı. Bundan sonra milletvekili adayı veya milletvekili olan siyasetçiler Avrupa Birliği, federal ve eyalet düzeyinde kazanç sağlanan tüm faaliyetlerini, yönetim kurulu üyelikleri dâhil bildirmek zorunda olacak. Şahsi bağış toplanmasını yasaklayan anlaşma partililere seçildikleri bölgelerdeki kamu kurumları ile ticari ilişki kurmayı yasaklıyor.
Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyalet seçimleri gösterdi ki kriz dönemlerinde merkez partiler gücünü konsolide etmeyi başarıyor, uçlarda siyaset yapan partiler oy kaybediyor. Korona krizinin sene sonuna kadar devam ettiğini varsayarsak Almanya`da yürütülen virüs ile mücadele politikaları secim sonucunu doğrudan etkileyeceği söylenebilir. Merkel ve Armin Laschet 26 Eylül’e kadar partiyi yeni skandallara alet etmez ve aşılamaya hız verebilirse seçmenin çoğunluğun tercihinin yine ağırlıklı Hristiyan Birlik Partisi aleyhine olacağı beklenebilir.