AB ülkeleri, Avrupa Parlamentosu (AP) üyelerini belirlemek üzere sandık başında. Göç stresi altındaki Avrupa’da, Ukrayna savaşının yol açtığı Rusya korkusu da endişe iklimini kronik hale getirdi. "Korkuların Avrupa'sı"na evrilen süreç, AP seçimlerinde sandıklardan çıkacak sonuçlara ışık tutuyor.
Avrupa Birliği ülkeleri Avrupa Parlamentosu üyelerini belirlemek üzere perşembe gününden bu yana sandık başında. Bugün sona erecek seçimlerde aşırı sağdan aşırı sola, birliğe üye 27 ülkeden yaklaşık 19 bin milletvekili adayı 709 koltuk için birbirleriyle yarışıyor. Avrupa, Ukrayna-Rusya Savaşı'nın ve Amerika’daki lider arayışının yarattığı belirsizliğin gölgesinde zor bir sürece giriyor. Her geçen gün Batı metropolleri, sayıları geometrik olarak artan, Avrupalı olmayan yabancıların neden olduğu stresin baskısı altında. Avrupalı kimliğini yitiren şehir ahalisinde yaşanan kimlik endişesi, nerede duracağı belli olmayan bir paniğe dönüşüyor.
Bu endişenin derinleşerek kronik hale gelmesiyle eş zamanlı bir ‘Rusya Korkusu’ ortaya çıkıyor.
‘‘Evhamlı Avrupa’’dan, ‘‘Korkuların Avrupa'sı”na evrilen süreç kalıcı bir nitelik arz ediyor. Avrupa’nın sosyal bünyesinde kronik hastalıklara yol açıyor. Güvenlik kaygısı, milli kimliğin güçlü temsili, NATO ile Rusya arasındaki tercih, partilerin ve seçmenin pozisyonlarında belirleyici bir rol oynuyor.
Ukrayna savaşı bağlamında güvenlik kaygıları, ‘silahlanma’ veya ‘silahsızlanma’ sloganları ile anlam bulurken, milli kimliğe ilişkin eğilimler İsrail politikalarını ‘savunma’ veya ‘karşı durma’ şeklinde bölünmeye yol açıyor. Avrupalı vatandaşın cüzdanına, elektrik ya da doğal gaz maliyeti şeklinde yansıyan, Rusya veya NATO ikilisini tercih zorunluluğu ise büyük resmin temel belirleyicisi olarak ortaya çıkıyor.
AVRUPA’DAN KAYGI DUYANLAR
Göçmen ve İslam karşıtlığı üzerinden yürütülen seçim kampanyaları Avrupa kimliğinin sorgulanmasını da beraberinde getiriyor. Bu sorgulama ister istemez ‘Avrupacılar’ ve ‘Avrupa’dan kaygı duyanlar’ olmak üzere bir kutuplaşmaya yol açıyor. İşte seçim kampanyalarına yön veren parti sloganları;
*CDU Almanya’da ana muhalefet konumunda. Ülkemizde “Merkel’in partisi” olarak’ biliniyor. Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ülkedeki 50 milyon dolayındaki seçmenin karşısına “Güçlü Bir Avrupa İçin” sloganı ile çıkıyor ve “Birlikte Daha İyi Bir Avrupa” diyor.
* İktidardaki koalisyonun büyük ortağı Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) “Cevabımız Avrupa” “Sosyal Bir Avrupa İçin Birlikte” parolası ile Rusya politikalarını ve enerji maliyetlerini sorgulayan Alman seçmenlerin karşısına çıkıyor.
* İktidar ortağı Yeşiller ise ülkedeki aşırı sağa yönelik zemin kaymasına karşı “Bölünme ve Milliyetçiliğe Karşı Herkesin Avrupa'sı” düşüncesinden yana. Aynı sloganın Avusturya Yeşiller Partisi tarafından da kullanılması dikkat çekiyor.
* Doğu Alman Sosyalist Birlik Partisi’nin devamı olan Rusya yanlısı ‘Sol Parti’ (Die Linke) “Milyonerlerin değil, dayanışma içindeki milyonların Avrupa'sı için” “Bankalar ve şirketlerden oluşan bir Avrupa’ya karşı” sloganları ile sermayeye karşı geleneksel mücadelesini sürdürüyor.
KÖKÜ DIŞARIDA SOSYAL MEDYA
2019 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 400 milyon seçmenden, yüzde 50,6’sı, yaklaşık 201 milyon kişi sandığa gitmişti. Bu sayının yaklaşık yüzde 10’u, 40 milyon seçmen, ilk kez oy kullanacak genç seçmenlerden oluşuyor.
Avusturya başta olmak üzere bir takım ülkelerde seçmen yaşının 16’ya indirilmiş olması nedeniyle, genç nesillerin Avrupa’nın geleceğine etkisi üzerine tartışmaları medyada önemli bir yer tutuyor. Gençlerin TikTok ve Instagram gibi sosyal medya platformlarında etkin olduğu açık. Avrupa dışından Amerika ve Çin tarafından yönetilen ‘kökü dışarıda’ bir sosyal medyanın Avrupa’nın geleceğini belirleyecek bir ağırlığa sahip olması, geçmiş seçimlerden farklı bir olgu olarak karşımıza çıkmakta. Rusya ve Hindistan orijinli sosyal medya hesaplarının Avrupa’da yerli halkla, Müslümanları birbirlerine karşı kışkırtan yayınlar yapması aşırı sağ akımların ‘dış güçler’ eliyle daha da güçlenmesine neden oluyor. Özellikle Twitter’ın (X) Elon Mask tarafından satın alınmasından sonra, aşırı sağ akımların hedeflerine hizmet eden bir çizgi izlediği biliniyor. Kökü dışarıda dijital içerik karamsarlık ve sosyal korkuyla tetiklenerek ırkçılık ve Müslüman düşmanlığı olarak karşımıza çıkıyor. Bu etkileşimin oluşmasında İsrail’in Gazze’de işlediği cinayetler karşısında duyulan suçluluk kompleksinin de etkisi büyük.
AŞIRI SAĞ İPOTEĞİ
Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda ve Fransa gibi seçimlerin yapılacağı batı Avrupa ülkelerinde aşırı sağ partilerin oy oranlarının yüzde 27 ila yüzde 32 arasında olacağına kesin gözü ile bakılıyor. Bu oy oranları ile aşırı sağın Avrupa Parlamentosu'nda iki büyük meclis grubundan birini oluşturacağı öngörülüyor.
Fransa’da Le Pen ile başlayan, Hollanda’da Wilders ile süren, İtalya’da Meloni ile iktidara ulaşan ‘Sağ Dalga’ Almanya’da da tsunami etkisini sürdürüyor. ‘Almanya için Alternatif’ isimli oluşum (AfD) Alman aşırı sağı tarafından uluslararası güç odaklarının ‘Oyununu Bozan’ bir akım olarak algılanıyor. Alman güvenlik birimlerine göre ülkenin anayasal düzeni ve birlikte yaşam adına büyük toplumsal barışa bir risk getiriyor. Kamuoyu yoklamalarına göre eyaletler bazında farklılıklar arz eden yüzde 20 ila 30 arasında seçmen desteğine sahip AfD’nin Avrupa Parlamentosunda dengeleri değiştireceği muhakkak. Rus ve Çin ‘derin devleti’ ile ilişkileri saptanan partinin Avrupa Karşıtı Trump’a sempatisi de bilinen bir gerçek.
“Hakikat İçin, Cesaret-Egemenlik İçin-AB merkeziyetçiliğine karşı” “İltica hakkı istismarını durdurun. AfD’ye oy verin” sloganları aslında Avrupa halklarının AB ve NATO gibi uluslararası kurumlar karşısındaki ruhi durumunu yansıtıyor. Almanya’daki uluslar üstü, batı kurumlarına olan güvensizlik Avusturya’da da karşılık buluyor. Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) “Özgürlük için cesaret. Brüksel merkeziyetçiliğini durdurun” “Avrupa’yı yeniden düşünün. FPÖ’ye oy verin” söylemi ile Almanya’yı izliyor.
FRANSA’DA DURUM
Cumhurbaşkanı Macron’nun ‘Yeniden Doğuş’ Hareketi (LREM) “Birlikte, güçlü ve birleşik bir Avrupa inşa ediyoruz’’ söylemini seslendirse de, halk katında yankı bulmuyor. Macron kamuoyu araştırmalarına göre yüzde 15 dolayında bir seçmen potansiyeline sahip.
‘Le Pen Hareketi’ olarak bilinen aşırı sağcı Ulusal Birlik (Rassemblement National-RN) Jordan Bardella liderliğinde seçimlere giriyor. Seçimlerinde ülkede favori konumunda olan Ulusal Birlik “ Özgür ve egemen uluslardan oluşan bir Avrupa için “ ve “Göçü durdurun, Brüksel’in Avrupa’sını durdurun” söylemleri ile kendisini konumlandırıyor. Ulusal Birlik her ne kadar aşırı sağcı bir çizgide olsa da, kısa süre önce Alman AfD partisi ile yollarını ayırma kararı aldı. Zira, Fransa sağcıları Alman AfD partisinin ‘Nazi Tarihi’ ve Hitler’in ‘SS Birlikleri’ konusundaki söylemlerini kabul edilemez, aşırılıkta buldu ve Alman sağıyla iş birliğini sonlandırdı. Başka bir ifade ile Alman sağı, Fransız sağından daha aşırı bir çizgide olduğu için kabul görmüyor. Sosyal politikalar üretmek yerine Hitler diktatörlüğünün kanlı tarihini revize etme gayreti içerisinde. Bu husus bile, Almanya’nın Avrupa sağı içinde bile imajının kötü olduğu anlamına geliyor.
TÜRK SEÇMEN TÜRK PARTİLERİ
Avrupa Birliği sınırları içerisinde, işçi göçünün yaşandığı sanayi ülkelerinin yanı sıra Kıbrıs, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkeler de dahil olmak üzere, yaklaşık 7 milyon Türk yaşıyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, iki Türk partisinin yanı sıra, onlarca Türk milletvekili adayı ve yaklaşık üç milyon dolayında Türk seçmen de yarışa katılıyor.
2024 seçimlerine genel başkanlığını Frankfurtlu Avukat Fatih Zingal’ın yaptığı, ‘Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak’ DAVA Partisi de start alıyor. Fatih Zingal, Ali Ihsan Ünlü, ve Mustafa Yoldaş partinin liste başı adayları. Almanya’da‚ “Erdoğan’ın Partisi” şeklinde lanse edilen DAVA’nın alacağı oy oranı merakla bekleniyor.
Seçimlere katılan bir başka Türk partisi de Bulgaristan’dan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH). “Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne entegrasyonu için” ve “Avrupa’da azınlık haklarının korunması için” partinin sloganları. Yeni Şafak’ın sorularını cevaplandıran HÖH Avrupa Parlamentosu Bulgaristan Milletvekili İlhan Küçük, “Liste başı adayımız Genel Başkanımız Cevdet Çakır. Toplam 17 adayımızdan, ilk sırada yer alan 4 adayın seçilme şansları yüksek. Türkiye ve Avrupa’da yaşayan tüm Bulgaristan Türklerini sandığa gitmeye davet ediyoruz. Pusulalarda 28. sıradayız. Seçim bizim için zaferdir. 9 Haziran 2024 (bugün) bizim için zafer günü olacaktır. Bizim başarımız, Bulgaristan’ın, Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinin de başarısıdır” sözleriyle tüm soydaşlarımızı sandığa davet ediyor.
ÜMİTSİZ YARINLAR
Önümüzde, ekim ayında Almanya’nın doğu eyaletlerinden yapılacak eyalet parlamentosu seçimleri var. Almanya’nın üç eyaletinde yapılacak seçimlerden Alman aşırı sağ partilerinin bir zaferle çıkacağına muhakkak gözü ile bakılıyor. Rusya’nın desteklediği Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) seçimleri önde tamamlaması durumunda Almanya’da siyasi tablo değişecek. Rusya işgaline karşı Ukrayna’ya silah desteğinde bulunan mevcut Sosyal Demokrat-Yeşiller Koalisyon Hükümeti üzerinde aşırı sağın baskısı bir ipotek oluşturacak. Bu da Almanya’ya hakim olan siyasi kötümserliğin artmasına neden olacak. Muhtemelen Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon hükümeti de dağılacak. Almanya’nın, Avrupa’nın sağ partilerin hegemonyasına girmesi, kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimleri ile birleşince yepyeni bir dünya ile karşı karşıya kalacağız.
Aslında Avrupa’nın kronikleşen endişelerini, ‘‘Yeni Avusturya ve Liberal Forumu”nun “Daha fazla cesaret, daha az korku-Açık bir Avrupa için” sloganı en güzel şekilde ortaya koyuyor. Avrupa’ya hâkim olan küçülme, güçsüzlük, bölünme, titreme sendromu, birliğe üye ülkeleri son 50 yıla hâkim olan bir sürecin dışına taşıyacak. Bu süreç kısa vadeli olabileceği gibi Doğu Avrupa’daki gelişmelere bağlı olarak bir alın yazısına da evrilebilir. Her ne olursa olsun Avrupa’dan baktığımızda, Avrupa merkezli dünyanın bugünkünden daha güzel, daha enerjik ve daha ümitvar bir geleceğe sahip olduğunu söylemek mümkün değil.