İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün kuzeyinde yer alan Kalendiya'daki Uluslararası Kudüs Havalimanı, 1920'de 650 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş, İsrail'in 1967'deki işgaline kadar seyahat ve ticari amaçlarla kullanılmıştı. 2000 yılında kapatıldıktan sonra İsrail ordusunun kullanacağı bir üsse dönüştürülen bölgeye ilişkin açıklama yapan Yahudi yerleşim birimleri uzmanı Halil Tüfekçi, "Bu yerleşim biriminin kurulması, İsrail'in bölgeye inşa ettiği ayrım duvarından sonra Kudüs ile Ramallah arasında beton duvar çekmesine eşdeğerdir" dedi.
İsrail Bölge Komitesi'nin, İnşaat ve İskan Bakanlığının Kudüs’ün kuzeyinde 9 bin konutluk bir Yahudi yerleşim birimi kurma planını onaylama kararıyla İsrail, Kudüs Uluslararası Havalimanı arazisinin geriye kalan kısmını ortadan kaldırmış oluyor.
İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün kuzeyinde yer alan Kalendiya'daki Uluslararası Kudüs Havalimanı, 1920'de 650 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş, İsrail'in 1967'deki işgaline kadar seyahat ve ticari amaçlarla kullanılmıştı.
2000 yılında kapatıp askeri üsse çevirmişti
İsrail, Doğu Kudüs'ü işgalinden sonra havalimanının adını Atarot olarak değiştirerek yurt içi seferlere tahsis etmiş, 2000 yılında kapattıktan sonra da bölgeyi İsrail ordusunun kullanacağı bir üsse dönüştürmüştü.
Yahudi yerleşim birimleri uzmanı Halil Tüfekçi, yaptığı açıklamada, "İsrail, büyük bir kısmı Kudüs Havalimanı arazisinde veya yerel olarak 'Kalendiya Havalimanı' olarak bilinen yerde tamamen yeni bir yerleşim yeri kurmaya çalışıyor." dedi.
Tüfekçi, havalimanının, 1967'de İsrail işgaline kadar uçak iniş kalkışlarına hizmet verdiğini, İsrail'in daha sonra havalimanını iç hatlarda kullandığını ve 2000'de tamamen kapatıldığını söyledi.
İsrail resmi yayın kuruluşu KAN, 6 Aralık'ta yayımladığı haberde, Kudüs'teki Bölge Planlama ve İnşaat Komitesi'nin, Kudüs'ün kuzeyindeki Kalendiya bölgesinde 9 bin konutluk yerleşim birimi inşa planının, onay için gerekli kriterleri karşılaması üzerine onayladığını belirtmişti.
İsrail varlığını sağlamlaştırma peşinde
İsrail İnşaat ve İskan Bakanlığı, Şubat 2020'de onay için planı Bölge Planlama ve İnşaat Komitesi'ne sunmuştu.
Tüfekçi, komitenin planı nihai olarak onaylaması, sonra itirazı olanların itirazını yapabilmesi için yayınlaması, ihaleye çıkılması ve son olarak fiili olarak yerleşim biriminin inşasına başlanması gerektiğini ifade etti.
Tüfekçi, İsrail'in bu topraklarda varlığını sağlamlaştırmak için Büyük Kudüs Projesi'nin ayrılmaz bir parçası olan büyük bir yerleşim birimi inşa edeceğinin konuşulduğunu dile getirdi.
Havalimanının çevresindeki arazilerle birlikte 1200 dönüm alanı kapsadığını aktaran Tüfekçi, yerleşim birimi projesinin 900 dönümlük sahaya inşa edilmesinin planlandığına işaret etti.
Utanç duvarı ile eşdeğer
Kudüs Havalimanı'nın ortadan kaldırılmasının, İsrail'in Doğu Kudüs'te Filistin başkentinin kurulmasına yönelik tüm fırsatları yok edeceği anlamına geldiğini söyleyen Tüfekçi, "Bu yerleşim biriminin kurulması, İsrail'in bölgeye inşa ettiği ayrım duvarından sonra Kudüs ile Ramallah arasında beton duvar çekmesine eşdeğerdir." dedi.
İsrailli insan hakları kuruluşu Peace Now'un (Barış Şimdi) konuyla ilgili raporunda, İsrailli yetkililerin, planlanan alanın çoğunu devlet arazisi olarak kabul ettiği ve bunun da İsrail'in Filistinlilerin topraklarına el koymasına gerek kalmadan yerleşim birimini inşa etmesine izin verdiği kaydedildi.
Arazi özel mülkiyette
Arazinin büyük bir kısmının hala özel mülkiyete ait olduğu belirtilen raporda, planın ayrıca Filistinlilerin uzun yıllardan beri bölgede ruhsatsız inşa ettiği onlarca konutun yıkılmasını da içerdiği ifade edildi.
Raporda, planın, Ramallah'tan başlayarak İsrail'in Kafr Akab ve Kalendiya'da ilhak ettiği, Doğu Kudüs'ün Filistin mahallelerinden geçerek 100 binlerce Filistin sakininin yaşadığı Beyt Hanina ve Şuafat'a kadar uzanan kesintisiz bir Filistin kent zincirinin kalbinde yer aldığı belirtildi.
Raporda ayrıca, binlerce konutu içeren ve 10 binlerce İsraillinin yaşayacağı yerleşim biriminin inşasının, Filistin topraklarını coğrafi olarak bölecek ve Doğu Kudüs'teki Filistin başkentinin imkanlarına zarar verecek olması nedeniyle gelecekte iki halk için iki devletli çözüme dayalı herhangi bir düzenlemeyi zorlaştıracağının altı çizildi.