Erdoğan BM'de seslendi: Dünyayı 5 ülkeye mahkum edemezseniz

Yeni Şafak
21:3020/09/2016, Salı
G: 21/09/2016, Çarşamba
Yeni Şafak

New York'ta BM Genel Kurulu'na hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi'nin yapısına tepki gösterdi. Daha önce sık sık vurgu yaptığı "Dünya 5'ten büyüktür" sözlerini dünya liderlerine karşı yineleyen Erdoğan, "Dünyayı 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkum edemezseniz" dedi.

Konuşmasına BM'nin 71'inci Genel Kurulu'nun başarılı geçmesi, tüm ülkeler ve halklar için hayırlı sonuçlara vesile olması temennisi ile başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevi sona eren BM Genel Kurulu 70. Dönem Başkanı Mogens Lykketoft'a yaptığı çalışmalar için teşekkür etti, 71. Dönem Başkanı olarak görevi devralan Peter Thomson'ı tebrik etti.



BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun'a da, katkıları için teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde insanoğlunun; bilim, teknoloji, ekonomik gelişme ve sağlık şartları bakımından tarihin en zirve dönemini yaşadığını, ancak bu tablonun utanç verici karanlık bir yüzünün olduğunu söyledi.






“ÖLÜM VE ZULÜMDEN KAÇAN MÜLTECİLER AVRUPA'DA AŞAĞILANIYOR"


Suriye ve Irak başta olmak üzere terörün ve savaşın kıskacında inleyen pek çok ülkede, yüzbinlerce çocuk, kadın, genç ve yaşlının öldürülmeye devam ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ölüm ve zulümden kaçan mülteciler, Avrupa şehirlerinde aşağılayıcı muamele ile karşı karşıya kalıyor. DAEŞ, El Nusra ve PYD-YPG gibi terör unsurları bölgedeki eylemlerini sürdürüyor. Kafkasya'daki ihtilafların sıcak çatışmaya dönüşme riski mevcut. Yemen'den Ukrayna'ya pek çok sorun bizleri bekliyor. Diğer yandan dünyanın pek çok ülkesinde insanlar, açlık, salgın hastalıklar, sefalet ve cehaletle boğuşuyor. Bu, insanlık onuru ve vicdanını yaralayan, utanç verici bir tablodur" diye konuştu.



Bu kriz ve sorunların çoğunun, aslında kolayca çözülebilecek mahiyette olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gelecek nesillerin huzuru, refahı ve güvenliği büyük ölçüde bugünden atacağımız adımlara, alacağımız tedbirlere bağlı. Zaman, vicdani sorumluluklarımızın bilinci içinde liderlik gösterme, sorunların üzerine kararlılıkla gitme zamanıdır" dedi.



“TÜRKİYE'DEKİ DARBE GİRİŞİMİ, AYNI ZAMANDA DÜNYA DEMOKRASİSİNE DE YAPILDI"


Günümüzde terör örgütlerinin çok çeşitli yöntemlere başvurabildiğine işaret ederek Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) başlattığı hain bir darbe girişimine maruz kaldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şunları söyledi: “Bu terör örgütü, 241 vatandaşımızı şehit etti, 2 bin 194 vatandaşımızı da yaraladı. Parlamento binamız, Cumhurbaşkanlığı Külliyemiz, emniyet teşkilatımızın birimleri bu terör örgütü tarafından savaş uçaklarıyla F16'larla bombalandı. Tanklar sokakları, insanları ezip geçti, helikopterlerden, askeri araçlardan sivillerin üzerine ateş açıldı. Bu darbe girişimi, milletimizin demokrasisine, hükümetine, özgürlüklerine, geleceğine ve anayasal düzenine kahramanca sahip çıkmasıyla bertaraf edildi. Bu bakımdan milletimle iftihar ediyorum. Demokrasisine sahip çıktığı için iftihar ediyorum. 29 gün gece sabahlara kadar demokrasi nöbetleri tuttukları için iftihar ediyorum. Hain darbe teşebbüsünü canını hiçe sayarak, bedenini tankların önüne siper ederek engelleyen milletimle iftihar ediyorum. Şayet bugün karşınızda bulunuyorsam, milletimizin işte bu cesur ve asil duruşu sayesindedir. Unutulmasın ki, Türkiye'deki darbe girişimi, aynı zamanda dünya demokrasisine de yapıldı. Milletimiz, o gece darbe heveslilerine tarihi bir ders verirken, demokrasiye inanan tüm halklar için de ilham kaynağı oldu."



'Yeni nesil terör örgütü' FETÖ'nün, sadece Türkiye'nin değil, varlık gösterdiği 170 ülkenin tamamı için bir milli güvenlik tehdidi oluşturduğunu, BM Genel Kurul'da temsil edilen ülkelerin büyük bölümünün, bu yapılanmanın tehdidi altında olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu örgüt, Türkiye'nin ötesinde, tüm dünyayı boyunduruğu altına almak gibi derin bir zihni sapkınlık içindedir. Örgütün temel stratejisi, eğitim, diyalog, hoşgörü, sivil toplum kuruluşu kisvesi altında, devlet kurumlarına sızmak, toplumu etkilemek, ekonomik kaynaklara hâkim olmaktır" diye ekledi.



Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu'ndaki ülke liderlerine ve temsilcilerine, güvenlikleri ve ülkelerinin geleceği için, FETÖ'ye karşı gerekli önlemleri süratle almaları çağrısında bulunarak bu örgütle şu aşamada mücadele edilmediğinde yarın çok geç olacağını söyledi ve “Bu vesileyle, bu örgütün kurumları ve örgütle bağlantılı kişiler tarafından kullanılan Türk, Türkiye gibi ifadelerin kesinlikle ülkemizle bir ilgisinin bulunmadığını da belirtmek isterim" açıklamasını yaptı.





“SURİYELİLERİ BİZLER EVİMİZDE MİSAFİR EDİYORUZ"


Konuşmasında Suriye krizine de değinerek, krizin 6'ncı yılına yaklaşıldığını, bugüne kadar 600 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, 12 milyon insanın yerini, yurdunu terk ettiğini, 5 milyonunun başka ülkelere sığındığını, bunların yaklaşık 3 milyonunun Türkiye'de misafir edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vatanlarını terk etmek zorunda kalan Suriyelileri bizler evimizde misafir ediyoruz. 'Niye Türkiye'ye geldiniz' demiyoruz. Kapılarımızı kapatmadık. Zira bombalardan, varil bombalarından, uçakların attığı bombalardan kaçan bu insanlara karşı bizler insani ve vicdani görevimizi yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Dünya almayabilir, Batı almayabilir; ama biz alacağız. Niye? Çünkü insanız. Öyleyse insana bu tür bir felaket karşısında kapılarımızı açmak durumundayız. Açtık, açıyoruz ve açacağız. Burada bahsettiğim rakamları, uluslararası camianın uzun süredir kayıtsız ve tepkisiz bir şekilde dinlediğini biliyorum. Oysa telaffuz edilen her sayı bir insana karşılık geliyor" şeklinde konuştu.



“MÜLTECİLER İÇİN YAPTIĞIMIZ HARCAMA TOPLAMDA 25 MİLYAR DOLARDIR"


Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Suriye halkı, zalim bir yönetimin, katil terörist bir yönetimin terör örgütlerinin acımasız, küresel ve bölgesel rekabetin şekillendirdiği vekâlet savaşlarının pençesinde tükeniyor. Bu süreçte uluslararası toplum, insani değerler ve vicdan sınavında, maalesef sınıfta kaldı. Şu ana kadar bizim faturalı olarak yaptığımız harcama 12,5 milyar dolardır. STK'lar ve belediyelerimizin yaptığı harcamalar bir o kadar. Yani toplamda 25 milyar dolar gibi bir harcama yapılmıştır. Peki dünyadan bize ne geldi? Şu anda çatısı altında bulunduğumuz BM'den bize gelen destek 525 milyon dolardır. Başka? Başka herhangi bir şey yok. Peki Avrupa Birliği'nden gelen bir şey var mı? Ne yazık ki Avrupa Birliği de verdiği sözleri tutamamıştır. Unicef'e sadece gönderdikleri 178 milyon dolardır, o kadar. Fakat Türkiye'ye gelen herhangi bir yardım bu konuda söz konusu değildir. Biz başından beri, meselenin tüm insanlığın ortak meselesi olduğu inancıyla, bölgesel ve küresel aktörlerle iletişim ve işbirliği içinde hareket etmeye özen gösterdik. Komşumuz ve akrabamız Suriyelilerin yaşadığı bu kıyamete sessiz kalamazdık, kalmadık ve kalmayacağız. Ülkemize sığınan 2 milyon 700 bun Suriyeli 300 bin Iraklı olmak üzere bu 3 milyona yakın mülteciye, bizler etnik, mezhep veya din ayrımı gözetmeksizin kucak açtık. Türkiye'deki bu çadır kentlerde konteyner kentlerde misafir ettiğimiz bu insanlarla ilgili olarak desteğimizi devam ettireceğiz. Başta Avrupa Birliği olmak üzere, bu konuda bize katkı sözü verenler hala sözlerini yerine getirmediler. Ve biz bu sözlerini yerine getirmelerini bekliyoruz. Aynı şekilde BM'den de verilen sözlerinin yerine getirilmesini bekliyoruz. Herhalde bu Genel Kurul, 71. Genel Kurul bu sesi tüm dünyaya duyurma bakımından çok önemlidir. Zira uluslararası toplumun katkısı sadece herhalde 525 milyon dolarda kalmaması gerekir diye düşünüyorum."





“YÜKSEK DUVARLARIN ARKASINDA HUZUR ARAMAK BEYHUDE BİR ÇABADIR"


“Bu kürsüden tüm uluslararası camiaya, Suriyeli mültecileri kendilerine yönelik hayati bir tehdit gibi algılayan bütün Avrupalı dostlarıma sesleniyorum" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları ekledi: “Dikenli tel örgülerin, yüksek duvarların arkasında huzur aramak, beyhude bir çabadır. Suriyeli mültecilerin, eğitim, iş ve iskân sorunlarına süratle çözüm bulamadığımız takdirde, düzensiz göçün, sosyal meselelerin ve güvenlik risklerinin önüne geçemeyiz. Sorunun kaynağı olan Suriye'deki çatışma, terör, zulüm ortamının sonlandırılması ve siyasi çözüm sürecinin hayata geçirilmesi için daha fazla vakit kaybedemeyiz."



Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına en fazla önem veren ülkenin Türkiye olduğunun altını çizen ve “Bizim Suriye'nin topraklarında asla gözümüz yoktur. Bütün mesele Suriye, Suriyelilerindir. Suriye topraklarında kimsenin gözünün olmaması gerekir" vurgusunu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye muhalefetine verdiğimiz destekle başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı, umutsuzluğun hakim olduğu bir bölgede istikrarın, huzurun ve dengenin yeniden tesisi bakımından kritik öneme sahiptir" değerlendirmesinde bulundu.



“PKK-PYD TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÖNCELİĞİ DAEŞ'LE MÜCADELE DEĞİLDİR"


PKK-PYD terör örgütünün önceliğinin DAEŞ'le mücadele etmek olmadığının, Fırat Kalkanı operasyonuyla birlikte açıkça ortaya çıktığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şöyle konuştu: “Operasyon, Suriye'deki ılımlı muhalif unsurların özgüvenlerinin yerine gelmesini de sağlamış oldu. Hatta bu gelişme, Musul'u DAEŞ teröründen kurtarmak isteyen Irak'taki yerel güçleri de cesaretlendirdi. Biliyorsunuz, uzun süredir Suriye sınırlarımız boyunca güvenli bir bölge oluşturma çağrısında bulunuyorum. Bizim 911 km. sınırımız var. En uzun sınıra biz sahibiz. Ve bu sınırlarda Türkiye bir tehdit oltandadır. Biz sabrettik, sabrettik, sabrettik. Ancak 24 Ağustos'ta Gaziantep'te bir düğün merasiminde 14 yaşındaki bir çocuğu canlı bomba yapmak suretiyle o kalabalığın içine göndererek patlattılar ve orada 56 kişi öldü, 100'e yakın insan yaralandı. O ana kadar duran Türkiye artık daha duramazdı ve ılımlı muhaliflerle birlikte bizler bu olaya müdahale ettik. Önce Cerablus'tan DAEŞ'i derdest ettik. Ardından Rai'den de aynı şekilde DAEŞ'i derdest ettik. Ve böylece Cerabluslu Cerablus'a, Raili Rai'ye yerleşmiş oldu. Şimdi ise bölge Azez'den Fırat'a kadar böylece bir terör koridoru olmaktan çıktı, burası bir barış koridoru haline gelmiş bulunuyor. Bugün bizim yaptığımız operasyonun amacı, işte bu güvenli bölgeyi fiili olarak hayata geçirmektir. Terör örgütlerinden kurtardığımız Cerablus halkı, güven ve huzur içinde evlerine geri dönmeye başladı. Bölgenin elektrik ve su altyapısını çalışır hale getirmek için hemen harekete geçtik. Kızılay, AFAD ve sivil toplum kuruluşlarımız, bölge halkının ihtiyaçlarını yerinde karşılıyor. Yine bu bölgede, ülke dışına gitmiş mültecilerin de kullanacağı, tüm sosyal donatılara sahip yerleşim yerleri inşa etmeyi planlıyoruz. Bunun için, güvenli alan haline getirdiğimiz yerlerin 'uçuşa yasak bölge' ilan edilmesine yönelik kararlı bir duruş göstermeli ve birlikte çalışmalıyız."



Hayata geçirilmesi için yoğun çaba sarf ettikleri ateşkesin, işler hale gelmediğini ve ateşkesin ortadan kalktığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bununla birlikte Suriye rejiminin BM'nin gözetimindeki yardımların, acil insani yardıma ihtiyacı olan Halep halkına ulaştırılmasına izin vermediğini hatırlattı ve “Rejimin, insanları açlığa mahkûm ederek izlediği 'ya teslim ol ya öl' politikasına BM ve Güvenlik Konseyi daha ne kadar müsamaha gösterecek?" diye sordu.




Konuşmasında Irak konusuna da yer vererek, “Irak'ın en büyük gücünü oluşturan etnik ve mezhebi çeşitliliği muhafaza edecek ideal bir siyasi sistemin tesisinin kolay olmayacağı görülüyor" diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu bakımdan Musul operasyonunun, bölge halkının hassasiyetleri gözetilerek yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi ve ekledi: “Aksi halde, bölgede yeni sorunlara yol açabilecek, 1 milyondan fazla insanın sığınmacı durumuna düşebileceği yeni bir insani krizin çıkması kaçınılmazdır. Irak halkını, uluslararası toplumun tam desteğine ihtiyaç duyduğu bu kritik dönemde yalnız bırakmamalıyız."



Filistin halkına iki devletli çözüm temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan hür bir Filistin'de yaşama imkânı tanınmasının, uluslararası toplumun Filistinli çocuklara bir borcu olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Harem-i Şerif'in kutsiyetine özellikle İsrail tarafından saygı gösterilmesi, statüsüne yönelik ihlallere de son verilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'nin, İsrail ile normalleşen ilişkilerini; barış sürecinin kolaylaştırılması ve Filistinlilerin yaşadığı bu ekonomik ve insani sıkıntıların giderilmesi için değerlendirmeye çalışacaklarını belirtti ve bu doğrultuda, Gazze'ye insani yardım ulaştırılması faaliyetlerini sürdüreceklerini açıkladı.



Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz Mayıs ayında ilki İstanbul'da Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Dünya İnsani Zirvesi'ne atıfta bulunarak, zirveyi, krizlere daha etkin müdahale için yeni yollar keşfetmek amacıyla önemli bir fırsat olarak gördüklerini dile getirdi.



“AVRUPA BİRLİĞİ TARAFINDAN VERİLEN SÖZLER UNUTULDU"


“Dünyada en az gelişmiş ülkelere destek noktasında ilk üç sırada ABD, Türkiye ve İngiltere var. Gayri safi milli hasılaya oranla ise en fazla yardımı yapan birinci sırada Türkiye'dir" hatırlatmasını yaparak, aynı zamanda dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'nin, düzensiz göçün önlenmesi için de elinden gelen tüm gayreti gösterdiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Ülkemizin girişimi üzerine, Suriyeli mülteciler konusu, geçtiğimiz yıl BM Genel Kurul oturumunda ilk kez ele alındı. G-20'nin gündemine göç ve terörizm konularının alınması, yine ülkemizin girişimleri neticesinde gerçekleşti. Avrupa Birliği'yle, mülteci krizine karşı işbirliği içinde hareket ediyoruz. Ege Denizi'ndeki ölümlerin önünü almak amacıyla, 2015 Ekim ayında günlük 7 bin olan düzensiz göç rakamının, son aylarda 50'ye kadar düşmesini sağladık. Bu tablo, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan mutabakatı çerçevesindeki taahhütlerini başarıyla yerine getirdiğini gösteriyor. Ne var ki, 18 Mart 2016'da varılan mutabakatta Avrupa Birliği tarafından verilen sözlerin adeta unutulduğunu, karşımıza sürekli suni mazeretlerin çıkarıldığını görmenin üzüntüsü içindeyiz."



“DÜNYA 5'TEN BÜYÜKTÜR"


BM'nin reforme edilmesi gerektiğini dile getirerek, barışı koruma ve inşa faaliyetlerinin daha etkin hale getirilmesi konusunda, Genel Sekreter Ban Ki Moon önderliğinde atılan adımları takdirle karşıladıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bununla birlikte, uluslararası barış ve güvenliğin temininden sorumlu ana organ olan Güvenlik Konseyi reforme edilmedikçe, bu çabaların tam manasıyla amacına ulaşamayacağı açıktır. İşte bu sebeple, 'Dünya 5'ten büyüktür' gerçeğini her fırsatta, uluslararası kamuoyuna hatırlatıyoruz hatırlatıyorum" diye konuştu.



Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, BM Güvenlik Konseyi konusunda şu eleştirilere yer verdi: “Birinci Dünya Savaşı'nın şartları içinde yapılmış olan bir BM Güvenlik Konseyi'ni bugün aynı şekilde yaşamamız mümkün değil. Bu 5 ülkenin iki dudağı arasına dünyayı mahkûm edemezsiniz. Ama şu anda dünya bu 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkûm edilmiştir. 5 tane daimi üye, 15 tane geçici üye, böyle bir BM Güvenlik Konseyi olamaz. Tüm dünyanın temsil edilmediği bir BM Güvenlik konseyi, adaleti tesis edemez. Bunun gözden geçirilmesi gerekir. Düşünebiliyor musunuz 3 tane ülke Avrupa'dan 1 ülke Asya'dan 1 ülke ABD; 5 ülke… Peki dünyanın diğer ülkeleri ne olacak?"



Güvenlik Konseyi'ni, temsili niteliği güçlendirilmiş, daha demokratik, adil, şeffaf ve etkin kılacak kapsamlı bir reform üzerinde mümkün olan en geniş uzlaşmayı BM Genel Kurulu'nun sağlaması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer 'acaba ben sesimi çıkartırsam ne olur' diye düşünürseniz biz yanmışız. O zaman biz bu siyaseti yapamayız. Siyasetçi omurgalı olacak, siyasetçi inandığı doğruları seslendirecek ve bunun da arkasında duracak. Eğer bunu böyle yaparsak dünya aradığı adaleti bulabilir. Eğer demokrasi diyorsak, demokrasiyi ancak bu şekilde sağlayabiliriz" sözlerine yer verdi.





MEDENİYETLER İTTİFAKI PROJESİ


Irkçılık ve yabancı düşmanlığının öteki yüzünün İslam karşıtlığı olduğunu söyleyen ve bunun, yurt dışında milyonlarca vatandaşı olan Türkiye için çok önemli bir konu olduğunu bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 yıl kadar önce, dönemin İspanya Başbakanı ile birlikte öncülük ettikleri 'Medeniyetler İttifakı Projesi'nin, çağı tehdit eden bu tür tehlikeli akımlara karşı kalıcı çözümler bulunmasını amaçladığını söyledi.



BM bünyesinde geçen yıl oluşturulan '2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'nin tüm ülkeler için iddialı ve dönüştürücü hedefler içerdiğine değinerek, resmi kalkınma yardımlarının, en az gelişmiş ülkelere yönelik olarak, devam etmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi: “Türkiye'nin Resmi Kalkınma Yardımları 2015 yılında 3,9 milyar dolara ulaştı. Gayrisafi Milli Hasılamızın yüzde 0,54'üne tekabül eden bu oran OECD ortalamasının üzerinde ve bizi yüzde 0,7 olan BM hedefine oldukça yaklaştırdı. Türkiye olarak, 2011 yılında yaptığımız, En Az Gelişmiş Ülkelere yılda 200 milyon dolarlık destek verme taahhüdümüzün üzerine çıkarak, 5 yılda 1,5 milyar dolardan fazla destek sağladık."



Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını, BM 71'inci Genel Kurulu'nun, yaşanan acıları dindirmek ve dünyayı değiştirmek için bir başlangıç olması temennisiyle tamamladı.

#Recep Tayyip Erdoğan
#New York
#BM Genel Kurulu