
Avrupa’da bir taraftan İslam düşmanlığı ve ırkçılık artarken diğer taraftan Türkiye’den İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya ve İskandinav ülkelerine dağılmış insanlarımız sayesinde bir “Ramazan ve iftar” geleneği oluştu.
Ramazan, sahur ve iftar… insan ruhunda her zaman bir Sultanahmet, bir Eyüp Sultan, bir Fatih olarak yer bulur. Köşe başındaki fırının pide kokusu Novi Pazar’dan Üsküp’e, Gümülcine’den Viyana’ya yayılır.
Hüdai Tekkesinde, Hacı Bayram’da, Ulu Cami’de teravih olur da Berlin Şehitlik Camii’nde, Köln Merkez Camii’nde, Strasburg Diyanet Camii’nde, Duisburg’da olmaz mı? Elbette olur.
Sultanahmet Meydanında Ramazan çarşısı varsa, Dortmund’da, Köln’de de vardır.
Avrupa olarak kabul edilen Ural Dağları'nın batısında, kaba bir hesaplama ile 50 milyonun üzerinde Müslüman yaşamakta.
Farklı nedenlerle de olsa Avrupa Müslümanlarının varlığı bir kültür mirasına dönüşmüş durumda. Bu dönüşümünün üç farklı temeli var.
Doğu Avrupa, Balkanlar, Endülüs ve Sicilya gibi İslam beldeleri ahalisinin günümüzde Avrupa devletlerinin egemenliğinde olmaları.
Kolonyalizm neticesinde Fransa, İngiltere gibi emperyal ülkelerde Müslüman nüfusun artması.
Endüstri ilişkileri neticesi Avrupa’da her gün artan Müslüman iş gücü.

Avrupa’da Türk varlığı
Bugün Avrupa’da yaklaşık 7 milyon vatandaşımız var. Türkiye'den Balkan ülkelerine, Bulgaristan’dan Yunanistan’a, Kıbrıs’a kadar, soydaşlarımızı dikkate alırsak bu rakam 8 milyon dolayında.
Türkiye’den İngiltere’ye Fransa’ya, Hollanda’dan Almanya’ya İskandinav ülkelerine kadar bir coğrafyaya dağılmış insanlarımız, yeni bir geleneğin mimarılar. Ramazan ayı Avrupa’da, ticaret hayatının, sosyal ve siyasi yaşamın bir parçası olmuş durumda.
İftar davetlerinden, gıda reyonlarındaki Ramazan köşelerine, bayram hediyelerinin istiflendiği bölümlere kadar Ramazan artık her yerde hissedilir durumda.
Avrupa’da Ramazan öyküsü, iş yerinden ya da bir depodan camiye çevrilmiş mekanlarda verilen iftarlarla başladı.
Camilerin külliyelere dönüşümü ile şehir eşrafını, siyasi temsilcileri, sendikacıları bünyesine katan davetlere dönüştü. Son yıllarda şehir eşrafının, siyasi partilerin, yerel yönetimlerin davetlere davetle karşılık vermesi ile Almanya, Avusturya, Belçika, İngiltere gibi ülkelerde devlet erkanı da Ramazan ayında iftar düzenler oldu.

İslam Almanya’nın parçası
Oysa Türk işçi göçünün 50. yıl dönümü onuruna yapılan törende, Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulf’un “İslam artık Almanya’nın bir parçasıdır” sözleri ülkede büyük bir çalkantıya neden olmuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı 2011 yılında Berlin’deki devlet töreninde sarf edilen bu sözler neticesinde Almanya Cumhurbaşkanı istifa etmek zorunda kaldı. Eşi kendisini terk etti. Evine haciz geldi. Yaşadığı travmaların neticesinde diyaliz makinesine bağlandı.
Bu olayın üzerinden 15 yıla yakın bir süre geçti. Camilerde oluşan Ramazan geleneği ile alışveriş merkezleri ve cami arasında bulunan güzergahlar led ışıkları ile süslenerek bulvarlara taştı. Ülke dillerinde ‘Ramadan Mübarek’ şeklinde yazılmasıyla da birçok Avrupa ülkesinde İslam artık şehir yaşamının bir parçası oldu. Müslüman varlığı Avrupa şehirlerini dönüştürdü.
Böylece Ramazan yaşamı camilerin bulunduğu ara sokaklardan ana caddelere, ışıklı levhalarla da şehir meydanlarına taşındı.
Windsor Şatosu'nda iftar
Artık, Türk caddeleri olarak adlandırılan mekanlar değil şehirlerin ana alışveriş caddeleri de birer Ramazan caddesi.
İftar vakti geldiğinde bu caddelerde üzerinde ‘Hilal’ bulunan ‘Ramazan Mübarek Olsun’ yazan mahyalar yanıyor.
Camiye giden insanlar aileleriyle bu mahyaların altından geçiyor. On gün önce karnaval arabalarının süzüldüğü caddelerden teravihe gelen insanlar akıyor. Büyük şehirlerde binleri bulan sakallı, başörtülü, çarşaflı kitleler ilginç manzaralar oluşturuyor.
Avrupa iftar geleneğin gelişimine vereceğimiz ‘en kral’ örnek ise İngiltere’den.
Zira İngiltere Kralı Charles hanedanın ikametgahı olan Windsor Şatosu'nun kapılarını tarihinde ilk kez Müslümanlara açtı. Bin dolayında davetli onuruna verilen iftarın hurmalarını bile şatonun mutfağına giderek eşi Camilla ile hazırladı.
İftarla eş zamanlı, annesinin adını taşıyan ‘HMS Queen Elizabeth’ uçak gemisinin kaptan köşküne çıktı. Kanada bahriyesine ait ‘kaptan-ı derya’ üniformasını giyerek dümene oturdu. İngiltere’den Kanada’yı talep eden Trump yönetiminin aksine ‘Müslüman dostu’ bir söylem ve eylem ile Avrupa ülkelerine önderlik yaptı.
Uçak gemisinin kaptan köşküne oturmak ile hanedanın ‘payitahtında, iftar sofrasına İslam dünyası temsilcileri ile oturmak eş zamanlı tasarlandı.

Kıta Avrupası'nda Ramazan
Kıta Avrupa’sına dönersek... Artık Almanya’da siyasi partiler, belediyeler, eyalet başbakanları hatta hükümete mensup bakanlar da iftar davetleri veriyorlar. Sanayi semtlerinde depodan bozma mescitlerde başlayan davetlere artık parlamento binaları, bakanlık, başbakanlık makamları ev sahipliği yapıyor.
Türkiye orjinli hemşeri dernekleri, çatı kuruluşları, kitle örgütleri, Alp Dağları'ndan Baltık Sahilleri'ne en ücra kasabalara kadar yayılmış dernek oluşumları, camiler iftar sofrasını eşraf ile paylaşıyor.
Türk toplumunun tartışmalı siması, Almanya Tarım Bakanı bakanlık kapılarını iftar vesilesiyle Müslümanlara açarken Alman kamuoyunun tepkilerini de göğüsleyecek cesareti gösteriyor. Cem Özdemir “Farklı din ve kültürler ile ortak kutlamaların mümkün olduğu Almanya’da” bakanlık binasında verdiği resmi iftardan dolayı kendisine hedef alan tepkilere hiç de oralı olmuyor.
Aslında Ramazan ayı davetleri bir yerde Almanya Türk toplumunun ulaştığı etki alanının da bir işareti.
Belki Filistin’de süren soykırımı boynu bükük izleyen Avrupalı siyasiler böylece bir kefaret ödüyorlar?
Bu bağlamda Diyanet’in Köln’deki genel merkezi, Köln DİTİB Merkez Camii'ndeki iftara Federal Parlamento Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz da katılıyor. Doğu Avrupa’da Ukrayna’da da Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ise bu konuda en tecrübeli devlet adamı. İki farklı davete katılıyor. Kiev’deki Kırım Tatar Milli Meclisi’ne Savunma Bakanı Rüstem Ömer ile birlikte geliyor, Müslüman askerlerle iftar ediyor. Asker yakınları ile görüşüyor. Daha da ilginci Kırım Müftülüğü'nün merkezi, Kiev Camii'nde Müslüman halk ile iftarda, her türlü kompleksten uzak bir alçak gönüllülük ile bağdaş kurup, yer sofrasına oturuyor.

Kral Charles secdede
Bu tepkiler İngiltere’de Kabe’ye secde eden Kral Charles karikatürleri olarak karşımıza çıkıyor. Yazma, çizme ve belgeleme konusunda tavizsiz bir ülke olan Almanya’da ‘okul iftarları’ ise yer yer veli tepkilerine neden oluyor.
Berlin’de bir okul seçmeli ders kapsamında öğrencileri iftar vakti okula Müslüman öğrencilerle birlikte oruç açmak üzere mektebe davet ediyor. İftara katılımı da dersin bir parçası olarak zorunlu tutuyor okul idaresinin bu tutumu Alman velileri çılgına eviriyor.
Her ne şekilde olursa olsun Ramazan ayı belki Gazze’de yaşanan tehcir ve soykırım vesilesiyle Avrupa toplumunun kendisiyle yüzleşmesine vesile oluyor.
Kim bilir bugün Ramazan etkinliklerine karşı çıkanlar yarın kendileri bu etkinliklere ev sahipliği yaparlar.

İftarlara tepkiler
Özellikle Türk İslam geleneğinin yaşandığı Balkan coğrafyasında Ramazan ayı çok farklı bir mana arz ediyor. Hemen kuzeyimizde Romanya’nın Köstence şehrinde verilen ramazan daveti Bükreş Büyükelçimiz Özgür Kıvanç Altan ve Romanya devlet protokolünün katılımıyla bir baloyu andırıyor.
Müslümanlara karşı anlayışlı tutumu ile ünlenen Almanya’da konu Türklerin huzur ve mutluluğu olunca bio-Almanların huzuru birden kaçıyor.
Türkiye’den davet edilen Mesut Özil kendi bölgesi Essen’de, Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Koordinatörü Çağatay Kılıç Düsseldorf’ta, eski Savunma Bakanı Hulusi Akar Köln’de, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Stuttgart’ta verilen iftarlara katılımı Alman basınında büyük bir kıskançlığa vesile oluyor. Yabancı ülke siyasilerinin Almanya’nın mahrem ortamlarında ne iş vardan tutun da, Özil’in yıllarca vücudundaki ‘Bozkurt’ döğmesini nasıl gizlediğine kadar açılmadık dosya bırakılmıyor. Böylece Alman basını, sade vatandaşın ve ülkeyi temsil eden siyasilerin aksine insanları Türklere karşı kin ve nefrete sürükleyen, bölücü geleneğini tavizsiz sürdürüyor.