2019/2020 sezonu şampiyonu Beşiktaş’ın teknik direktörü Sergen Yalçın, 48 yaşındayken bu sevinci yaşadı. Aynı zamanda ertesi sezon alınan kötü sonuçların ardından yollar ayrıldı. Sadece büyük takımlarda değil hem Süper Lig’de hem de alt liglerde alınan kötü sonuçlar sonrasında doğal olarak teknik direktörler sorgulanıyor. Fakat her bir hoca ayrılığında takımlar için hep aynı isimler ön plana çıkıyor. Şenol Güneş, Aykut Kocaman, Mustafa Denizli, Abdullah Avcı, Kemal Özdeş, Yılmaz Vural, Mehmet Özdilek ve Hikmet Karaman gibi tecrübeli isimler medyada manşetlerden inmiyor. Peki neden hep aynı isimler ön planda?
Demin saydığımız isimlerin yanında tabi ki genç hocalarda anılıyor. Mesela Okan Buruk. Peki Okan Hoca, Başakşehir’de şampiyonluk yaşamasa yine takımlar bu kadar çok onu ister miydi? Takımların onu istemesinin nedeni, Türkiye gibi ligde baskıyı kaldırıp şampiyon olması mı yoksa onun sahaya sürdüğü oyunun gelecek vadetmesi mi? Çünkü birbirinden farklı iki konu bunlar. Şampiyonluk yaşadığı için alınan bir hoca, eğer mağlubiyetler almaya başlarsa her zaman ilk gönderilecek isimler arasında yer alır. Ama oyun anlayışı ve gelecek planlaması için alınırsa, hocayla uzun bir süre devam edilebilir. Türkiye’de işleyiş her zaman Avrupa’ya göre farklıdır fakat eğer Borussia Dortmund Jürgen Klopp’e ilk dönemlerinde sabretmeseydi aklımıza sarı-siyahlıların oyunları bu kadar baskın kalır mıydı? Peki bizde genç hocalara bakış nasıl?
Dortmund ve Klopp’ten bahsetmişken, bir futbol ekolünün nasıl oluştuğunu da kısaca konuşmak gerekiyor. Son 4 yılda Şampiyonlar Ligi finalinde Alman hocaların takımlarını gördük ve 3 kere de kupayı kazandılar. Jügen Klopp, Hansi Flick, Thomas Tuchel, Julian Nagelsmann, Roger Schmidt Ralf Rangnick ve yetişmeye devam eden bir sürü isim... Peki nasıl oldu da, Almanya’da birden hoca patlaması yaşandı? Bu sorunun cevabı çok basit. İnsana yatırım. Almanya’da üst düzey takım çalıştırabilmek için özel bir belge alınması gerekiyor. UEFA ile eşdeğer bir diploma tarzı düşünebiliriz.
Ayrıca Bundesliga’da her kulübün akademilerinden en az 2 Pro-Lisans sahibi hoca çalıştırma zorunluluğu var. İşte Alman hocaları, ön plana çıkartan faktör bu. Hocan iyi olursa altyapıdan da çok iyi oyuncular çıkarırsın ve başarılar arka arkaya gelir. Türkiye’de ise neredeyse sitelere ilan verilecek “Pro-Lisans sahibi hoca aranıyor” diye. Hatta o bile yapıldı...
Aslında bu sorunun cevabı için birden fazla alt başlığa bakmamız lazım. Fakat en önemlisi altyapı. Çünkü Avrupa ile aramız her geçen sezon gittikçe daha fazla açılıyor. Biz yabancı sınırlaması vb. gibi kısır konularda tartışırken, Avrupa ise bilimin ışığında farklı oyun planları üzerinde çalışmalar yapıyor. Her kulübe futbol akademisi açma zorunluluğu ve buralara yatırım yapma şartı sunuyor. Kalifiye hocalar yetiştirip, yine bu akademilerde teknik direktörlük yaptırarak hem kendilerini hem de oyuncuları geliştirmeleri isteniyor. Ayrıca bu hocalara maddi yönden de kendilerine iyi bir destek sağlanıyor. Türkiye’ye baktığımızda altyapı hocaları 7-10 bin TL arasında maaş alırken, A Takım hocaları ise bu rakamların kat ve kat fazlasını kazanıyor.
“Türk futbolu için şunu söyleyeyim, ‘Deveye boynu neden eğri demişler, nerem doğru ki demiş.’ Durumumuz tam da bu. Avrupa’da futbolu öne çıkan ülkelerde böyle bir dert var. Biz de kulübelere bakın, futbolculuğu bırakmış hemen hocalığa başlamış kişiler var. Genelde bizim oğlan muhabbeti var. Biz de teknik direktörlerin çok çıkmama nedeni, gözlerini direkt Süper Lig’de olması. Başla altyapılardan. Bir teknik direktör için bu çok önemli. İşin akademik kısmına bakalım, BESYO’dan gelenler vs. İşte bunların önemsenmesi lazım. Çünkü kimse dönüp de ilgilenmiyor, kendi başınızın çaresine bakın diyorlar. Eğer dayısı yoksa bu çocuğun kendisini geliştirme şansı yok. Çıkmaz sokağın ortasında adamı bırakıyorsun. Lisans kursları zaten çok pahalı adamın parası yok. Onu da geçtim, kulüplerin altyapısı çok kötü, yatırım yok.
Aslında en önemli konulardan birisi de bu. Kendini belli eden genç bir futbolcu, alt liglerde olmasına rağmen Avrupa’ya transfer olma şansına sahip. Çünkü izleniyor ve takip ediliyorlar. Fakat bu durum hocalar için çok da geçerli değil. Türkiye’de uzun vadeli çalışması düşünülen bir teknik direktör ilk 10 maçta, 2 ya da 3 galibiyet alınca hemen ‘istifa’ sesleri yükseliyor ve yollar ayrılıyor. ‘Sabır’ kelimesi pek kullanılmıyor. Birtakım hocaları meclis dışında bırakacak olursak, Avrupa’daki meslektaşlarını takip eden, oyunlarını analiz etmeye çalışan pek fazla kimse yok. Oyun olarak bile her ligin kendine özgü dinamikleri varken, Türkiye’de görev yapan birçok teknik adam hala dünya futbolunu takip etmekten çok uzak. Hal böyle olunca, Avrupa’daki birçok hoca, Türk hocaların önüne geçiyor.
TD Mehmet Altıparmak: “Oyuncu gönderiyoruz ama bir elin parmaklarını geçmiyor. Brezilya’ya bakın bir de. O kadar çok oyuncu üretip yolluyorlar ki sayamazsınız orada. Bizim oralara hem oyuncu hem teknik direktör göndermemiz için, öncelikle ülke puanına, başarısına ihtiyacımız var. Çünkü insanlar şunu görüyorlar; mesela bir İngiliz bir Alman bir İspanyol bir Portekiz hoca neden revaçta? Çünkü dünyada bir sıralama yapsan ilk 5’te, ilk 10’da bu ülkelerin takımlar var. İnsanlarda doğal olarak orayı tercih ediyor. Biz önce hem ülke olarak hem takım olarak başarı istikrarını sağlayacağız. Sonra Avrupa’ya futbolcu göndereceğiz. Onlar bizi iyi temsil edince sıra hocalara gelecek. İnşallah arkadan gelen neslin ben bunu başaracağına yürekten inanıyorum ama önce ülke olarak başarı kazanman lazım.