Kendi sonunu hazırlayan şair: Nefi

Yeni Şafak
13:3321/11/2017, Salı
G: 21/11/2017, Salı
Yeni Şafak
Divan Edebiyatı'nın en önemli hiciv eserlerinin sahibi Nefi, döneminin birçok önemli isminin nefretini 'kazanması' nedeniyle idam edildi.
Divan Edebiyatı'nın en önemli hiciv eserlerinin sahibi Nefi, döneminin birçok önemli isminin nefretini 'kazanması' nedeniyle idam edildi.

Türk edebiyatının en renkli isimlerinden biri Nefi. Nefi denilince akla ilk gelen ustaca yaptığı hicivlerdir. Dönemin birçok önemli ismi de bu yüzden kendisine düşman olmuştur. Bu yüzden Nefi, kendisini idama götüren yolu yaptığı ağır taşlamalarla hazırlamıştır. Divan edebiyatımızın bu önemli ismini ve yaşadıklarını kısaca anlatmaya çalıştık...

Zarrî'den Nefi'ye

Asıl adı
Ömer
olan ve hicvin ustası
Nefi
de 1572’de Erzurum Hasankale’de dünyaya geldi. Bu yüzden kaynaklarda kendisinden
Nefi'den Erzenü'r-Rumî
diye de bahsedilir. Küçük yaşlarından itibaren güçlü bir eğitim gördü. Öğrenimine, doğduğu Hasankale’de başlayan Nefi, daha sonra Erzurum’da giderek eğitimine burada devam etti. Türk edebiyatının önemli eserlerini okuyarak kendini geliştiren,
Arapça
ve
Farsça
öğrenen Nef’i, genç yaşlarında şiir yazmaya başladı. İlk mahlası,
“zararlı”
anlamına gelen
Zarrî
’dir. 1585’de Erzurum defterdarı
Gelibolulu Müverrih Ali
, şiirlerini beğendiği genç şaire,
Nefi
, yani
“yararlı”
mahlasını vermişti.
Nefi,
Padişah I. Ahmet
zamanında İstanbul’a geldi. Devlet hizmetine girerek farklı memurluklarda görev alan Nefi, daha sonra
II. Osman
ve
IV. Murad
dönemlerinde sarayla yakın bir ilişki kurdu. Hicivleri ile bilinen Nefi,
birçok ismin nefretini ve öfkesini üstüne çekti
.

Nefi arasında halk arasında şu sözlerin söylendiği rivayet edilir:

Nef’î-yî rû-sîyehîn nîydüşünü hep bîldîk

Kendî çîngene dîr ama babasi Kürd-î pelîd

Ayrıca, kendisi de şair olan
Şeyhülislam Yahya Efendi
, Nefi’yi öven, ancak içeriğinde kendisine kâfir diyen bir kıta söylemiştir. Bu atışmaya daha sonra değineceğiz.

İstanbul günleri...

Kendisi de kısmen memnuniyetsiz bir adam olan, zira dehasının karşılığını devletten alamadığını düşünen
Mustafa Ali
, Anadolu’da görev yaptığı sırada genç Nefi’yi tanır ve yeteneğini fark ederek onu kendi yanında İstanbul'a getirir. Nefi böylece
I. Ahmet
,
I. Mustafa
,
II. Osman
ve
IV. Murat
dönemlerini İstanbul’da geçirecekti.
Nefi,
İstanbul günlerinde
edebiyat anlamında kendini çok daha fazla geliştirme imkânı bulur. Saray ve edebiyat çevreleri tarafından şiirdeki yetkinliği kabul görür.
Kaside
alanında başarılı olur ve bu türde üstatlar arasına girer. Kasidelerin özellikle
“nesib”
kısmındaki başarısıyla dikkati çeker.
Kendisine ait en karakteristik özelliklerinden biri ise, övgü ve yergilerinde
mübalağada sınır tanımamasıdır
. Sanatçı, bu yönüyle kendini İranlılardan üstün görmüştür.
Gazellerinde de oldukça başarılı olan sanatçı,
ahenge
önem verir ve musiki havasında şiirler yazardı.

Sonunu hazırlayışı

Şiir sanatında çağının en önemli isimlerinden olmayı başaran ve kendisinden sonra gelenlere de örnek teşkil eden Nefi, “keskin sirke küpüne zarar” sözünün kendisine en çok yakıştığı sanatçılardan. Zira, sivri dili yüzünden yüksek makamdakiler dâhil birçok kişinin düşmanlığını
kazandı
. Birkaçından örnek verelim…

İlk önce, yukarıda bahsettiğimiz olayı anlatalım. Hatırlarsanız, şairliği de olan Şeyhülislam Yahya Efendi, Nefi için yazdığı şiirde onu hem övmüş hem de kâfir demişti:

Şimdi hayli sühanverân içre

Nef'imanendi var mı bir şair

Sözleri seba'-i mu'allakadır

İmrü'l-Kays kendidür kâfir.

Yahya Efendi, Nefi'yi övdüğü bu şiirde aynı zamanda 'kâfir' diyor, aynı zamanda sözlerinin 'muallak' olduğunu savunuyor. Nefi ise karşılık olarak şu dörtlüğü yazar:

Müftü efendi bize kâfir demiş

Tutalım ben O'na diyem müselman

Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere

İkimiz de çıkarız orda yalan.

Şeyhülislam için önce Müslüman diyen Nefi, daha sonra kıvrak zekasıyla bu sözü kendi lehine çevirip,
“Mahşerde söylediğimizde ikimizin de dediğinin yalan olduğu ortaya çıkacak”
diyor.

Tahir Efendi'ye 'kelp' deyişi

Nef’i hicivlerinin şüphesiz en meşhuru, dönemin kadılarından Tahir Efendi’ye verdiği cevap. Kendisine eski dilde ‘kelp’ yani köpek diyen Tahir Efendi’ye verdiği hiciv sanatının en müstesna örneklerinden biriyle cevap veriyor:

Tahir Efendi bana kelp demiş

İltifadı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim benim zira

İtikadımca kelp tahirdir.

Tahir Efendi
’nin sözünü iltifat sayan Nefi, mezhebinin Maliki olduğunu söyleyerek, inancında köpeğin temiz olduğunu,
“kelp tahirdir”
sözüyle açıklıyor, aynı zamanda Tahir Efendi’ye
‘köpek’
diyor.
Bu olaydan sonra
mahkemeye çağrılan
Nefi, T
ahir Efendi’ye teşekkür ettiğini ve köpeğin temiz olduğunu kast ettiğini savunarak ceza almaktan kurtuldu
. Tahir Efendi’nin bu karardan memnun olmadığı kuşkusuz.

Nefi'ye asırlar sonra verilen cevap

Ondan asırlar sonra gelen
Tahir-ül Mevlevi
de aynı rahatsızlığı duymuş olacak ki, Nefi’nin şiirine karşı bir cevap yazdı:

Zehr-i Hecvi cihana neşredenin

Dili bîşek zeban-ı ef'idir.

Kelp Tahir olmaz gerçi amma

Beşere nefi vardır, öyleyse Nefidir.

Kelp’in köpek demek olduğunu söylemiştik. Zehr-i hecv, ‘hiciv zehri’ demek. Bişek ‘şüphesiz’, zeban-ı ef’i ‘engerek yılanının dili, nefi ise faydalı anlamına geliyor. Böylece Tahir-ül Mevlevi, “insanlara faydalı olduğunu” hatırlatarak, Nefi’ye köpek diyor.

İdama giden yol

Bir gün padişah Nef’i’nin
“Sihamı Kaza”
adlı hiciv mecmuasını okurken fırtına çıkmış ve sarayın civarına bir yıldırım düşmüş. Bunu uğursuz sayan Sultan, mecmuayı yırtıp attıktan sonra Nef’i’ye bundan sonra hiciv söylememesi için emretmiş. Nef’i güya bu yıldırım hadisesinden sonra padişahın gözünden düşmüştü. Onu çekemeyen şairlerden biri daha sonra şunu söylemiştir:

Gökten nazire indi Sihamı Kazasına

Nef’i dilile uğradı Hakk’ın belâsına” beytini söylemiştir.

Birçok kişi tarafından sevilmeyen ve ölümü istenen Nefi, bir süre dönemin padişahı IV. Murat’ın himayesinde korundu. Padişaha Nefi hakkında birçok şikâyet geliyor ve onun idam edilmesini istiyorlardı. IV. Murat,
Nefi’den artık hiciv yazmamasını istedi.
Nefi söz verse de kendisini tutamayıp
Vezir Bayram Paşa
hakkında bir hicviye yazdı. Bunun üzerine idamına karar verildi.
Nefi’nin zindanda geçen günlerine dair bir rivayet anlatılır. Buna göre, infazından vazgeçilmesi için bir belge yazılmaktadır. Belgeyi yazan siyahi bir görevli yazar. Kağıda mürekkep damlar. Bunun üzerine Nefi,
“Mübarek teriniz damladı efendim”
diyerek son kez hiciv yapar ve kesin olarak idamına karar verildi. Nefi,
27 Ocak 1635’te İstanbul’da idam edildi.


Nefi'nin eserleri

Nefi hayatı boyunca çok eser vermemiş ama verdiği eserler ve tarzı ile idam edilmesine rağmen edebiyatımızda ölümsüzleşmiştir. Nefi’nin Türkçe Divan, Farsça Divan, Siham-ı Kaza ve Tuhfetü’l Uşşak olmak üzere dört eseri vardır ama Tuhfetü’l Uşşak, bazı araştırmacılar tarafından küçük çaplı bir yazma olduğu için müstakil bir eser sayılmaz.

Türkçe Divan:
1836 Mısır, 1852 İstanbul baskıları olmak üzere iki ayrı baskısı yapılan Türkçe Divan, Nefi’nin şairliğini kanıtlayan önemli bir eserdir. Bu Divan’da 60 kaside, terkib-i bend şeklinde yazılmış bir adet sakiname, 136 gazel ve diğer nazım şekillerinde yazılmış çeşitli şiirler vardır.
Farsça Divan:
Nefi’nin Farsçayı çok iyi bildiğini, Farsça şairler ile boy ölçüşecek kadar iyi Fars şiiri bildiğini gösteren eseridir.
Siham-ı Kaza:
Günümüze kadar bilimsel bir teste tabii tutulmamış ama edebiyatımızın mizah ve hiciv yönündeki en önemli eseridir. Bilimsel bir kaygı duyulmamasına neden olan durum eserin çok fazla küfür içermesidir. Bilimsel bakış açısında uygun olmadan bazı ilim adamları bu eseri inceleme zahmetine girmemiş, inceleyenler de küfürleri sansürlemekten başka bir işe yaramamıştır. Oysa ki şairin yazmaya utanmadığını yüzyıllar sonra bir ilim adamı incelemeye utanmamalıdır.
Tuhfetü’l Uşşak:
97 beyitlik bir kasidedir ve Farsça Divan içinde bulunur. Fuzuli’nin Enisü’l Kalp adlı eserine nazire olduğu için bazı araştırmacılar bu eseri müstakil bir eser olarak kabul etmezler.
#Nefi
#Divan Edebiyatı
#Hiciv