Dünya enerji sektörünün en büyük oyuncularının bir araya geldiği 22. Dünya Petrol Kongresi Cumhurbaşkanlığı himayesinde 9-13 Temmuz tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti. Kongre kapsamında küresel petrol ve doğalgaz sektörünün güvenliği ve kaynakların geleceği, düşük karbonlu çözüm önerileri, enerjinin verimliliğine yönelik politikalar olmak üzere sektörün altyapı ve yatırım imkânları değerlendirildi. Türkiye, jeopolitik konumu, proaktif dış politikasıyla birlikte bölgede yükselen siyasal bir güç haline gelirken, petrol ve doğalgaz kaynaklarına olan stratejik konumu, üreticiler ve tüketiciler arasındaki anahtar rolüyle küresel enerji politikalarının merkezinde yer almaya devam edecek.
22. Dünya Petrol Kongresi
Küresel petrol ve doğalgaz sektörünün en büyük oyuncularının bir araya geldiği 22. Dünya Petrol Kongresi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan himayesinde İstanbul’da gerçekleşti.
Petrol ve doğalgaz ile ilgili yatırımlardan, işbirliklerine kadar enerji alanında pek çok konunun tartışılacağı zirve, 9-13 Temmuz arasında yaklaşık 90'dan fazla ülkenin, 3 bin delegenin ve 600 konuşmacının yanı sıra 500 basın üyesi ve 40'tan fazla yüksek düzeyli katılımcıyla tamamlandı.
"TurKEY for Energy" (Enerji için anahtar Türkiye) mottosuyla gerçekleşen zirvenin 3 yılda bir yapılacağı açıklandı.
Kongre kapsamında yapılan toplantılarda, çalışma gruplarının gündemi, küresel petrol ve doğalgaz sektörünün güvenliği ve kaynaklarının geleceği, düşük karbonlu çözüm önerileri, enerjinin verimliliğine yönelik politikalar olmak üzere sektörün altyapı ve yatırım imkanları oldu.
Enerji zirvesi İstanbul'da
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleşen zirvede yaptığı konuşmada, son 1-1,5 asırdır güçlü ülke olmanın yolunun enerji kaynaklarına sahip bulunmaktan veya bunlar üzerinde söz sahibi olmaktan geçtiğini kaydederek, "Bununla birlikte küresel çatışmaların merkezinde yer alan enerji kaynakları ve yolları üzerinde hakimiyet kurma çabalarının çoğu zaman iç çatışmalar, darbeler ve işgallerle sonuçlandığını görüyoruz. Var olduğu coğrafyalarda zenginliğin ve refahın kaynağı olması gereken petrol ve doğal gazı ne yazık ki daha çok savaş, kan ve göz yaşı ile birlikte anmak zorunda kaldık" ifadelerini kullandı.
Kongreye Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Binali Yıldırım, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov'un yanı sıra çok sayıda ülkenin enerji ve petrol bakanları da katıldı.
Petrol İhraç Eden Ülkeler (OPEC) Genel Sekreteri Muhammed Barkindo, Uluslararası Enerji Ajansı (EIA) İcra Direktörü Farih Birol ve çeşitli uluslararası örgütler ve düşünce kuruluşlarının üst düzey temsilcileri sektöre ilişkin paylaşımlarda bulundu.
Ayrıca, aralarında Shell, BP, ExxonMobil, Chevron, Total ve Statoil gibi önde gelen enerji firmalarının üst düzey yöneticileri, politika yapıcılar, karar vericiler ve kanaat önderleri, çeşitli panellerde değerlendirmeler yaptı.
Zirveden öne çıkanlar
Asya ve Afrika perspektifinde yeni mücadele alanlarının temel gündeminin enerji kaynakları olduğu günümüzde, jeopolitik mücadeleler ve "su savaşları" yeni dönemin önemli gündem maddelerinden biri haline geleceği öngörülüyor.
Türkiye, küresel ekonominin temel dinamiği haline gelen enerji politikalarını ve yükseliş trendindeki enerji yatırımlarını ve bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor. 2016 yılındaki 23. Dünya Enerji Kongre'sinden bir sene sonra 22.Dünya Petrol Kongresi'ne ev sahipliği yapan Türkiye, enerji yatırımlarının yükselen ekonomiler için vazgeçilmez bir alan olduğu günümüzde, enerji sektöründe jeopolitik konumunu güçlendiren bir merkez olmak için çalışmalarına devam ediyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, sosyal medya hesabından, "Kongre kapsamında yürüttüğümüz enerji diplomasisi ile Türkiye'nin enerjide 'anahtar' ülke konumunu güçlendiriyoruz" ifadesini kullandı.
Enerji denkleminin merkezinde: Türkiye
Enerji kaynaklarındaki dönüşüm son dönemde küresel ekonominin gündemini oluşturuyor. Kaya gazı teknolojisi, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi artarken, güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarda artış gözleniyor.
Enerji sektöründe artan yatırım ve alt yapı çalışmaları sektöre olan ilginin de sinyallerini vermesi açısında önem arz ediyor.
Asya'dan Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya jeopolitik güç mücadelelerinin merkezini oluşturan enerji kaynakları, bilgi çağındaki dünyanın en önemli dinamosunu teşkil ediyor.
Medipol Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Mert Bilgin, Türkiye'nin 21. yüzyılın başında kendisini iyice belli etmeye başlayan küresel enerji dönüşümünün bizatihi merkezinde yer alan ülkelerden biri olduğunu ifade ederek, "Bu konumun etkilerini ekonomik, ticari ve jeopolitik parametrelerle anlamlandırmak mümkündür" açıklamasında bulundu.
Bilgin, "Ekonomik-ticari veçheden bakıldığında Türkiye iç tüketimindeki artışın getirdiği arz güvenliği sorununu gidermek zorunluluğunu hissetmekte, cari dengesinde enerji giderlerinin olumsuz etkisini azaltmaya çalışırken, ithalatını gerçekleştirdiği ülkelerle enerji dışı alanlarda da dış ticaret kanalları kurmaya çalışmaktadır. Tüm bunları da doğru karbon emisyonu ve maliyet hedeflemesiyle sağlamak zorundadır. Bu yapı içerisinde Dünyanın en önemli hidrokarbon arz ve talep yapısının ortasında tezahür eden jeopolitik gelişmelerden doğrudan etkilenmekte, kendi konumunu güçlendirebilecek projeleri hayata geçirmeye çalışmaktadır" dedi.
Bu parametreleri enerji güvenliği perspektifinden iki veçhede özetlemenin mümkün olduğunu vurgulayan Bilgin, "Türkiye, nüfus artışı, şehirleşme, endüstrileşme ekonomik büyüme ve tüketim alışkanlıklarındaki değişiklikler gibi hususların etkisiyle yüksek hızla artan enerji tüketiminin yarattığı talep baskısıyla karşılaşmaktadır. Bu talebi karşılamak adına başta kömür, su ve başta rüzgar, jeotermal, biyoyakıt ve güneş olmak üzere elindeki imkanları seferber etmektedir. Bu yapıda değiştirmesi çok mümkün olmayan petrol ve doğal gaz ithalatına bağımlılığının olumsuz etkilerini ise kaynak ve tedarikçi çeşitliliği yaratarak azaltmaya çalışmaktadır. Akkuyu, Sinop ve İğneada nükleer santral projelerini devreye almış, aynı süreçte bağımlılığının yüksek olduğu başta Rusya olmak üzere tedarikçi ülkelerle olan ilişkilerini çeşitlendirmek adına Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz petrol ve gazından faydalanma yolları aramıştır" ifadelerini kullandı.
Bilgin, "Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının stratejik raporlarında enerjide arz çeşitliliğinin çoğalması, yeterli stoklama becerisinin elde edilmesi, piyasa etkisini dengeleyebilen stratejik rezerv yönetiminin sağlanması, birincil ve ikincil enerji kaynağı borsalarının tesisi, enerji tasarrufunun ve verimliliğinin üretimden tüketim sonrasına kadar tüm veçhelerde etkin kılınması, tek birim ekonomik artı değer için kullanılan enerji kaynağı miktarının azaltılması gibi çok önemli ekonomik hedefler konmuştur. Buna paralel olarak Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklanan riskleri minimize etmek ve işbirliği alanlarını yaygınlaştırmak maksadıyla uluslararası hedefler tanımlanmıştır. Bu veçhede kara ve deniz kaynaklarının kömür, petrol ve gazın linyitten "kaya gazına" ve "petrol kayasına" kadar uzanan bir çeşitlilikte arama faaliyetlerinin zenginleştirilmesi hedeflenmektedir" dedi.
Bilgin, "Yerli sismik gemilerin yüksek bir teknolojik donanımla faaliyete girmesi, uluslararası firmalarla yeni araştırma faaliyetlerine girilmesi ve nihayetinde Türkiye’nin etrafındaki Rusya, Hazar, Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika çıkışlı petrol ve gazın dünya piyasalarına ulaştırılması adına yeni projelerin devreye sokulması bu çerçevede tanımlanabilir" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin çok veçheli enerji girişimlerine ilişkin Bilgin, "İç tüketimi için ihtiyaç duyduğu kaynakları olabilecek en uygun fiyattan kesintisiz temin etmek, kaynak ve tedarikçi çeşitliliği sağlamak, yerli kaynak kullanımını teşvik etmek, stoklama ve stratejik rezerv yönetimini sağlamak, verimliliği ve tasarrufu artırmak ve nihayetinde enerjinin tüm aşamalarında olası tüm ortak adaylarıyla karşılıklı ekonomik kazanım sağlandığı sürece uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak ve derinleştirmek şeklinde özetlenebilir" açıklamalarında bulundu.
Enerji denkleminde Akdeniz
22. Dünya Petrol Kongresi öncesi, Kıbrıs'ta müzakerelerin sonuçsuz kaldığı ilan edildi. Yeni dönemde küresel enerji denkleminin önemli merkezlerinden biri haline gelen Doğu Akdeniz'in 12 trilyon metreküp doğalgaz rezervine sahip olduğu tahmin ediliyor.
Kıta sahanlığı problemlerinin yaşandığı bölgede Doğu Akdeniz'e kıyı devletlerin görüşmeleri devam ederken, Kıbrıs'taki çözümsüzlük süreci bölgede krizin derinleşmesini sağlıyor.
ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, "Küresel Büyük Oyun"un önemli parçalarından birisi olan Doğu Akdeniz’in, gerek güvenlik gerekse de enerji perspektifinde son günlerin önem arz eden konularının başında yer aldığını ifade etti.
Çelik, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere değinerek, "Meseleye geniş açıdan bakıldığında son günlerde özellikle de doğalgaz rezervleri üzerinden süregelen ve 11. parsel konusunda da tıkanan Kıbrıs merkezli gelişmeler, Doğu Akdeniz jeopolitiğini üç ana başlık başlıkta etkilemektedir. Bunlar:
1. Kıbrıs’ın jeostratejik konumu ve önemi
2. Ortadoğu merkezli gelişmeler ve terör sorunu
3. Bölgedeki yeni doğalgaz rezervleri
Yukarıda belirtilen üç ana başlık üzerinden bir değerlendirme yapıldığında Kıbrıs, gerek küresel güçlerin gerekse bölgesel güç ve aktörlerin dikkatlerini cezbetmektedir. Söz konusu aktörleri, AB, İngiltere, Almanya, Rusya, İsrail, Yunanistan ve Türkiye olarak ele alabiliriz" açıklamasında bulundu.
Bu bağlamda Avrupa açısından ele alındığında Ortadoğu jeopolitiğinin yeniden dizaynı sürecinde ortaya çıkan terör ve buna bağlı olan mülteci sorunu ilk sırada yer alan mesele olduğunu vurgulayan Çelik, "Özellikle Almanya'nın "Ostpolitik/Doğu Politikası"nın yeniden aktive edildiği günümüzde Kıbrıs bu politikanın ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. İngiltere ise Brexit olarak adlandırılan AB’den ayrılma sürecinin getirdiği yeni stratejileri üzerinden çok aktörlü/kutuplu bir sisteme evrilen uluslararası yapıda küresel aktör olarak yer alabilmek için Kıbrıs'taki varlığını ve çıkarlarını muhafaza etmeye çalışmaktadır.
AB açısından ise hem "komşuluk politikası" hem de mülteci sorunu başta olmak üzere güvenlik politikaları açısından önemli olan Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de yer alan büyük bir uçak gemisi olarak ele alınmaktadır" ifadelerini kullandı.
ANKASAM Danışmanı Çelik, "Ortadoğu’da 1950’li yıllardaki pozisyonunun günümüzde çok daha fazlasını elde etme imkanına kavuşan Rusya ise özellikle Suriye ve "Güneye İnme" politikası bağlamında Kıbrıs’a önem atfetmektedir. Suriye’de iki kalıcı önemli üssü (Tartus ve Lazkiye/Himeymim) olan Rusya’nın küresel aktör iddiasıyla uluslararası politikada manevra kabiliyeti kazanması açısından Doğu Akdeniz ve bu bağlamda Kıbrıs önemlidir. Çünkü Rusya’nın küresel güç rolünü elde edebilmesinin temel şartlarından birisi okyanuslara açılabilen önemli bir deniz gücü olabilmesidir" dedi.
Zürih ve Londra Anlaşmaları’nın verdiği hukuki statü ve "garantör ülke" sorumluluğuyla beraber gerek enerji-politik gerekse güvenlik bağlamında önem arz eden Kıbrıs, Doğu Akdeniz jeopolitiğiyle sınırlı kalmayıp Türkiye’nin Ortadoğu’daki varlığını da etkileyecek önemli bir lokasyon olduğunu vurgulayan Çelik, "Bu bilinçle Türk karar alıcılar için oldukça zor bir mesele olan Kıbrıs, gerek uluslararası baskılar gerekse reelpolitik açısından Türkiye'ye günümüzde maliyetler oluştursa da bir yandan da yeni manevra alanlarına açılma imkanını sunmaktadır. Dolayısıyla oyunu kaybetmektense uzatmalara götürmenin daha rasyonel olduğu Kıbrıs’ta günümüzde de radikal bir çözüm beklemek çok gerçekçi durmamaktadır" dedi.
Çözümsüzlüğün bir zorunluluk olduğu "Kıbrıs Meselesi" birçok açıdan uluslararası politikada önem arz ederken enerji hususu bu oyunu hızlandırmış ve aktörleri çeşitlendir diyen ANKASAM Danışmanı Çelik, "Çok aktörlü ve farklı denklemlerin etkili olduğu Doğu Akdeniz jeopolitiğinin Kıbrıs ayağında Türkiye, bütün aktörlerle işbirliği süreçlerini işlevselleştirerek gerek kendi enerji politikası gerekse güvenlik politikalarını hayata geçirmeye çalışmaktadır. Buna verilebilecek en somut örnekler ise, Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinde normalleşme ve işbirliği seçeneğini aktive etmesi ile beraber hem ABD ve Avrupalı aktörlerle hem de her ne kadar maksimum seviyede olmasa da bu noktada İsrail ile normalleşmedir. Böylece diplomatik manevra kabiliyetini artırmayı ve söz konusu oyunda oyun kurucu ya da merkezi oyuncu rolünü elde etmeyi amaçlayan Türkiye, diğer aktörlerin tahrikleri ile çıkacak bir krize ise sıcak bakmakta ve oyun bozan aktör imajına büründürülmekten haklı olarak kaçınmaktadır" ifadelerini kullandı.
Küresel ekonomi politikaları ve enerji kaynaklarının güvenliği
Enerji kaynaklarının varlığı ne kadar önemliyse, enerji yolları ve stratejik bölgelerde bir o kadar önem arz ediyor. Güney Çin Denizinde Çin'le mücadele eden ABD, Baltıklar ve Ukrayna hattında Avrupa ile birlikte Rusya'ya karşı bir mücadele içerisinde.
Petrol ve doğalgaz önümüzdeki dönemde de önemini sürdürse de, yeni dönemde yenilenebilir enerji (güneş ve rüzgar) kaynaklarına olan ilgi artmaya devam edecek.
Güney Çin Denizi
Küresel mücadele alanlarının başında yer alan Güney Çin Denizi, son dönemde ABD ile Çin'in güç mücadelesine sahne oluyor.
Çin'in Güney Çin Deniz'indeki hakimiyet savaşı 2 bin yıl öncesine dayanırken, Çin'in enerji yolları üzerindeki mücadelesi ve ABD'nin Çin'i çevreleme politikası devam ediyor.
Çin'in, 2009 yılında Güney Çin Deniz'inde hal iddia ettiği bölgeleri kapsayan 9 kesil çizgili haritayı Birleşmiş Milletlere sunması ve yapay ada inşaatlarına başlamasıyla başlayan süreçte, Asya'nın en büyük krizlerden biri de başlamış oldu.
Kore ve ABD arasındaki krizin Asya'daki jeopolitik güç mücadelesinin bir yansıması olduğunu dile getiren uzmanlar, yeni dönemde çıkar çatışmalarının devam edeceğini vurgulayarak, ekonomik olarak aynı gemide bulunan Çin ve ABD'nin belirli sınırlar dahilinde kırmızı çizgilerini belirleyerek, mücadelelerine devam edeceğini ifade ediyorlar.
Çin, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaparak önümüzdeki döneme dair en önemli stratejik hamlesini yaparken, küresel denklemde ABD'nin izolasyonlarına rağmen yüksen bir aktör olarak karşımıza çıkmaya devam edecek.
Avrasya'dan Avrupa'ya enerji hatları: Baltık ve Ukrayna
Enerji hatları, ülkeler arasında hem ortaklığa hem de ikili mücadelelere sahne oluyor. Rusya'ya enerji bağlamında bağımlı olan Ukrayna, yönetim krizi ve devamında Kırım işgali ile gelişen süreçte büyük bir krizin içinde askeri ve politik mücadelesine devam ediyor.
Kırım, uluslararası arenada donmuş çatışma bölgesi olarak Ukrayna krizinin en önemli parçasını teşkil ederken, Baltıklarda Avrupa ile ABD'nin Rusya'yı askeri olarak dengeleme politikası da sürüyor.
Enerji hatlarının merkezindeki Baltıklar ve Ukrayna-Kırım hattı gelecek dönemde de büyük krizlere gebe bölgeler arasında.
Avrasya'daki enerji kaynaklarını Avrupa'ya karşı bir koz olarak kullanan Rusya, hem askeri hem de enerji gücüyle siyasi ve askeri arenada üstünlüğünü koruyor.
Güvenlik çıkarları Rusya'nın vazgeçilmezi olarak karşımıza çıkarken, enerji kozunu sürekli olarak kullanan Rusya'ya karşı Avrupa, yenilenebilir enerji yatırımlarına ve bu bağlamda vizyon ve proje çalışmalarına başlamış durumda.
Gelecek dönemde enerji kaynaklarındaki dönüşüm devam ederken uluslararası arenada yeni denklemler ve stratejik hamlelerde de kaçınılmaz olarak bizleri bekliyor.