T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | |||
|
Sorumsuzca sarfedilen sözlerin acı bedeli
Canlı yayın sırasında, ruhsal bakımdan rahatsız bir dinleyiciye kentteki lüks bir restoran hakkında bol keseden atıp tutar Lucas. Oraya takılan bütün müşterilerin "şerefsiz züppeler" olduklarını ve "gebertilmeyi fazlasıyla hak ettiklerini" söyler. Onun sadık bir takipçisi olan dinleyici de ertesi gün bu örtülü emri "memnuniyetle" yerine getirecektir. Elinde bir tüfekle Lucas'ın hedef gösterdiği restorana giren genç adam, içeride öğle yemeği yiyen düzinelerce insanı katlettikten sonra son kurşunu da kendine sıkar. Bu durum, tıpkı radyodaki kahramanının komutlarına uyan hasta katil gibi, meslek hayatında yepyeni transferlerin ve çok önemli pozisyonların eşiğine gelmiş olan "azmettirici" Jack Lucas'ın da kariyerinin sonu olacaktır. Kendisini alkole ve yalnızlığa veren Lucas, ona bu zor zamanlarda kucak açan bir kız arkadaşının evine sığınır. Bu arada evin hemen altındaki, yine arkadaşına ait olan video kaset kiralama servisinde de tezgahtar olarak çalışmaya başlar. Eski tantanalı sosyal konumunun çok uzağındaki bu gösterişsiz hayatı zorla da olsa sindirmeye çalışan kahramanımız, çok geçmeden, kentin kenar mahallelerinde rastlantı sonucu tanıştığı hiperaktif bir meczuptan da ikinci ağır duygusal darbeyi yiyecektir. Sürekli çılgınca bir koşuşturma içindeki bu sokak adamı, aslında kendisinin bir an önce unutmak istediği o berbat günün düzinelerce isimsiz kurbanından biridir. Restoranın kana bulandığı anda çok sevdiği eşiyle birlikte orada yemek yeme talihsizliğine uğrayan lise kimya öğretmeni Parry Sagan, bu unutulmaz yemeği, saldırganın tüfeğinden çıkan kurşunların eşinin beyin parçalarını yüzüne yapıştırmasıyla tamamlamış ve o gün aklını yitirmiştir. Bu tahammülü zor travmanın ardından bütün hayatı altüst olan ve sokaklara düşen mâlûl öğretmen, şimdi artık eşini öldüren katilin azmettiricisiyle has dost olmuştur. Ancak, bu durum onun tarafından değil, yalnızca Lucas tarafından bilinmektedir. Lucas'ın kendisini zaten hiç rahat bırakmayan vicdanı bu olayla birlikte boğazını daha da sıkmaya başlar ve talihsiz dostuna yeni bir yaşama sevinci kazandırabilmek için var gücüyle çırpınmaya başlar. Kahramanımız ve fedakâr kız arkadaşı Anne sürekli ürkütücü halisünasyonlar gören Parry'yi nasıl olup da normale döndürebileceklerini düşünürlerken, aradıkları fırsat bir anda ayaklarına gelir. Onun hayata yeniden tutunabilmek için bir "hayat arkadaşı"na ihtiyacı vardır ve aranan arkadaş da New York caddelerinde bulunmuştur. Amerikan sinemasının sayıca az film yapan, ama her seferinde de sıradışı yapıtlara imza atmasıyla tanınan yönetmeni Terry Gilliam'dan 1990'lı yıllara damgasını vurmuş bir çağdaş klasik... "Balıkçı Kral", eğlence endüstrisinin vitrininde yer alan kişilerin, toplumun (özellikle de genç kuşakların) kendilerini hayranlık ve dikkatle izlediğini hiç unutmaksızın, ağızlarından çıkacak her sözü özenle sarf etmeleri gerektiğine yönelik o sağlam medya eleştirisinin yanısıra, sinemasal değeriyle de gayet yüksek ayarda bir yapıt. Kariyerinin en önemli rollerinden birinde, depresyona girmiş eski DJ rolüyle perdede âdeta bir güneş gibi parlayan Jeff Bridges, eşini yitirmiş meczup sokak adamı Parry rolündeki Robin Williams ile sinema tarihinin en başarılı "loser" ikililerinden birini oluşturuyor. Keza, Lucas'ı en zor günlerinde sabırla omuzlarında taşıyan kız arkadaşı Anne rolündeki Mercedes Ruehl de hayatta herkesin karşılaşmak isteyeceği türden bir gönül ortağı portresi çizmekte...
İçiçe geçmiş bir sürü karmaşık olayı enfes bir anlatım tekniğiyle adım adım günışığına çıkarıp çözen ve son karesinde de izleyiciye anlaşılamamış bir tek kare bile bırakmayan bu harika film, 1990'lar boyunca aşk, merhamet, arkadaşlık ve çağdaş toplumları kuşatan şiddet kültürü üzerine kendince bir şeyler söylemeyi denemiş diğer bütün filmlerin arasından açık ara farkla sıyrılmış ve anılarımızdaki müstesna yerini almıştı. Hani bazı özel deneyimler için "Anlatılamaz, ancak yaşanır" denir ya... "Balıkçı Kral" da aslında bu türden bir görsel deneyim... Onu kaliteli bir DVD kopyasından, mümkünse ana dilinde ve Türkçe altyazılı olarak, hadi o da olmuyorsa en azından korsan olmayan temiz bir VCD'den ve mutlaka yalnız başına izlemelisiniz. Kâh öfkelendiren, kâh ağlatan, kâh gülme krizine sokan bu güzel öykünün bitiş jeneriği akarken, hayatta en çok sevdiğiniz insan her kimse, onu aramak üzere telefonun başına geçeceğinize şimdiden garanti veriyoruz. Gillliam'ın o kendine has, deli dolu dünyasının en yetkin örnekleri arasında yer alan "Balıkçı Kral" arşivinizde mutlaka bulunmalı... Bulunmakla da kalmayıp zaman zaman izlenmeli ve duygusal dostlarla da paylaşılmalı...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |