T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 25 TEMMUZ 2006 SALI | ||
|
İsrail'in Lübnan'a yönelik bombalama ve saldırılar karşısında duyarlı olan herkesi şaşırtan duyarsızlık hali, üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir sorun olarak ele alınması gereken önemli konuların başında gelmektedir. Aslında bu durum sadece İsrail saldırıları için değildir; Irak'ta şahit olduğumuz gelişmeler karşısında da bir duyarsızlık söz konusudur. Hemen her gün Irak'ın muhtelif şehirlerinde, kalabalıkların olduğu mekanlarda bomba yüklü arabalar infilak ettiriliyor ve onlarca insan feci şekilde hayatını kaybediyor. Her gün televizyon haberlerinde, gazete sayfalarında bununla ilgili haberler dinliyor ve okuyoruz. Bu tür haberler karşısında verdiğimiz tepkiler nedir? Önceleri ciddi ciddi rahatsızlık duyuyor çeşitli şekillerde tepki gösteriyorduk. En azından Amerikan emperyalizmini ve onun önderliğinde sürdürülen hukuksuzlukları yeriyor ve hiç olmazsa kalbimizle buğzediyorduk! Bu durum tekrarlana tekrarlana giderek sıradanlaştı ve bir "vaka-i adiye" haline geldi. Ciddi bir duyarsızlaşma, olup bitenleri görmeme, üzerinde durmama, zihnimizi onunla meşgul etmeme haliyle karşı karşıya olduğumuz görülüyor. İsrail'in yeni değil ta geçen asrın başlarından beri sürdürdüğü yıldırma, korkutma, tedhiş, terör ve saldırma politikaları her geçen gün sıradanlaşmakta ve bununla ilgili haberler karşısında duyarsızlaşmaktayız. Bu durumun ortaya çıkmasında bir tesadüf ve keyfilikten ziyade planlı, programlı bir tasarımın söz konusu olduğu kesin. Yıllar önce A. Delon'un baş rolü oynadığı, şimdi ismini hatırlamadığım bir film seyretmiştim. Filmde güney ve kuzey ülkeleri arasındaki ilişkiler ve uçunular ele alınıyordu. Şöyle bir sahne işin temel esprisini çarpıcı şekilde ortaya koyuyordu: New York'ta zenginlerin gittiği bir restaurantta varlıklı müşteriler yemek yemekteler. Önlerine getirilen tabaklarda biftek, pirzola gibi yemekler var. Müşteriler gayet mutlu bir ortamda hallerinden memnun bir şekilde bıçaklarla kestikleri büyük lokmaları ağızlarına götürürken bir yandan da açık olan televizyondan verilen haberleri izlemekteler. Tam da o anda haber olarak Afrika'daki açılıkla ilgili haber verilmektedir ve görüntü olarak da açlıktan ayakta duracak hali olmayan, derisi birbirine yapışmış, kemikleri çıkmış çocukların, kadınların ve yaşlıların fotoğrafları sunulmaktadır. Mutlu müşteriler diğer yandan tabaktaki yiyecekleri midelerine indirirken diğer yandan bu görüntülere de bakıyorlardı. Kimse bu duruma üzülmüş, bunu sorgulama ihtiyacı duymuş bir durumda değildi. Dikkat çekilmek istenen nokta zenginlerin açlıkla karşı karşıya bulunan ve açlıktan hayatlarını kaybetmekte olan insanlar karşısında gösterdikleri duyarsızlığa ve dünyadaki zenginlik ile fakirlik arasındaki ilgisizlik verilmek istenmekteydi. Giderek duyarsızlaşıyoruz... Gerçekten de hepimiz benzer bir duyarsızlık içinde bulunmuyor muyuz? İsrail saldırıları yeni değil. Kurulduğu tarihten beri şu veya bu şekilde devam ediyor. İsrail kurulmadan önce de Filistin'e çeşitli yollarla gelen Siyonistlerin buradaki yerlilere karşı sürdürdükleri saldırı, terör ve tedhişleri vardı. 1917 yılında Osmanlı Devleti'nin elinden çıkan ve İngiltere'nin işgaline uğrayan Filistin topraklarında kurulan İngiliz Manda Yönetimi döneminde Siyonistlerin izledikleri tedhiş ve terör politikaları nedeniyle baş gösteren krizler eksik olmamıştır. Ama yapılanlar Siyonistlere kâr kalmış ve takip edilen bu terör politikaları sonucu 1948'de İsrail Devleti doğmuştur. Devlet kurulmadan önce muhtelif Siyonist örgütlerce yürütülen politikalar kurulduktan sonra devlet eliyle yürütülmeye başlanmıştır. İsrail ile Araplar arasındaki savaşlarda devamlı İsrail genişleyen ve her defasında yeni yerler işgal eden taraf olmuştur. Bugün de yeni bir işgal ve yeni bir genişleme söz konusudur. Geçenlerde basında güzel bir haber yer almıştı. Dünya ülkeleri İsrail yanlısı ve karşıtları olarak sınıflandırılmıştı. Buna göre İsrail, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri bir yanda diğer bütün devletler ise karşı yanda gözüküyordu. Aslında bu haber bugünün gerçeğinin en çarpıcı özetiydi. Her şeye rağmen dünyanın muhtelif şehirlerinde sivil oluşumlarca yapılmakta olan protesto ve kınama gösterileri her türlü alkış ve övgüye layıktır. Ancak hâlâ ciddi bir duyarsızlaşma ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. Hani bizim "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!" diye bir atasözümüz var ya! İşte söz konusu duyarsızlaşmanın gerisinde böyle bir tutum gizlidir. Duyarsızlaşma elbette kendi isteğimiz ve çabamızla oluşan bir şey değil, ancak bizim tamamen masum olduğumuz da söylenemez.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |