T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 25 TEMMUZ 2006 SALI | ||
|
Beyrut'u yerle bir eden İsrail saldırısını kınamak o kadar kolay değil Türkiye'de. İşin içinde "çağdaş değerler"imiz, hedeflediğimiz Batı medeniyeti var. Bakmayın alabildiğine insanileştirilmiş savaş görüntülerine rağmen ekranlara taşan parçalanmış çocuk yüzleri karşısında sessiz kaldıklarına... Vicdanlar iyice alıştırıldıktan sonra İsrail'in neden Lübnan'ı yerle bir etmesi gerektiğini ima eden yazılar, gazete manşetleri dezenformasyona uğratılmış savaş haberleriyle birlikte gözümüze boca edilecek. "Çağdaş değerlerimizi tehdit eden" Hizbullah bahane edilerek Lübnan'ın yerle bir edilişine alkış tutanların Batılılaşma, çağdaşlaşma adına sergiledikleri bönlük entelijansiyamızın ve seçkinlerimizin Batıyı kavramadaki derinliğini de ele verir. Olay sadece 'derinlik, tutarlılık' sorunundan ibaret değil aslında; aynı zamanda kendi tarihine, kültürüne, toplumuna karşı bir dürüstlük yani ahlak sorunudur. Zaten eli kalem tutanların kendine ve toplumuna karşı dürüst olmaları durumunda mesele büyük ölçüde halledilmiş olacak. İsrail saldırılarını,hedefindekileri "bizim çağdaş değerlerimize düşman olduğu" için meşru ve gerekli görecek kadar sınırı zorlayan Batıdan bihaber garbzedeler, aslında laik olmayan ve şeriat devleti sayılması gereken İsrail karşısında hiç de laik ve batılı değerleri ortaya koymuyorlar. Aynı durum Filistin ilişkilerinde de geçerli idi. Sözgelimi temelde laik bir hareket olana FKÖ ve Arafat karşısında tümüyle dini gerekçelerle varlığını meşrulaştıran İsrail yönetimi arasında tüm dünyanın İsrail'den yana taraf olması buna benzer. Hizbullah'ı 'aşırı dinci' bulan, hatta potansiyel olarak Türkiye'yi ve çağdaş değerlerini imha etmek istediği için İsrail'e el sallayan seküler-batıcılarımızın acınası açmazlarını en iyi gösteren gazetelerde yayınlanan iki İsrail askerinin resmidir sanırım. Yahudi şeriatı gereği dünyevi işlere ara veren İsrail Şabat günü saldırıları hafifletmiş ve iki Yahudi asker de omuzlarına attıkları kutsal şalla yüzleri ölüm kusan tanklarına dönük olarak dua etmekteler... Bizim 'garbzede Batıcılarımız'ın acınası zihin ve vicdan çelişkisi bundan ibaret değil. Sadece, Yahudi şeriatına uyarak Şabat molası veren İsrail askerlerine duyduğu sempati nedeniyle dünyanın en ilginç çağdaş-laik ama Şeriatcı sentezini gerçekleştirmekle kalmıyorlar. Hizbullah'ı Şeriat düşmanı ilan eden bu nedenle ona destek olmayı dindışı bulan bir fetva yayınlayan Suudlu fetvacıyla da flört ediyorlar. Bush'un telefonu ile İsrail cephesinde buluşan Arap rejimlerinin bunu İslami gerekçe ile meşrulaştırma hayasızlığı karşısında söz tükeniyor! Bu arada Şabat molası ile Suud fetvası bizim çağdaş-seküler kafayı bir araya getiriyor. Çok somut ve acı veren bir insanlık dramı yaşanıyor. Bunun üzerinden polemik yaparak birilerini köşeye sıkıştırmak, hele küçük ayrıntıları abartarak genelleştirmek niyetinde değilim. Ancak savaşlar bir gerçek olduğu kadar hangi savaşı ne ölçüde ne gerekçe ile meşrulaştırıp karşı çıktığınız da savaş kadar önemli. Bizdeki kadar olamasa da Ortadoğunun her köşesinde kafası karışık, kendi kültürü ve toplumuyla barışık olamayan, üstelik batıyı ve onu oluşturan tarihi, felsefi geleneğini kavramaktan aciz zavallı aydın zümresine rastlamak mümkün. Bütün toplumsal dönüşümler, operasyonlar da bu zümre üzerinden yürütülür. Nitekim ABD yönetimi bu "savaşı bölgenin dönüşüm için büyük fırsat" olarak tanımlıyor. Türkiye'nin Ortadoğuya uzak durmasını salık verenler, sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi, aslında Amerika'nın ve onun tek stratejik ortağı İsrail'in operasyonlarına ses çıkarmamayı, hatta fiili destek olmayı önerenlerdir. Türkiye'deki belli bir aydın prototipi üzerinde yaptığımız çözümlemenin güncel uygulamasına gelince, ABD Dış İşleri Bakanı'nın saldırıları durdurmak için değil İsrail etrafında bir Arap ittifakı oluşturmak için bölgeye gelişi ile bizim aklı karışık okumuşlarımızın söylemek istedikleri birbiriyle örtüşüyor. Politikalar bu şekilde şekillendirilir, meşrulaştırılır ve benimsetilir. Arabistan'da dini fetvaya, Türkiye'de cağdaş fetvaya, Amerika'da evrensel değerler fetvasına dayanılarak yapılır. 11 Eylülü sonrası Kissinger'in söylediklerini bir kez daha hatırlatalım: "Bundan böyle savaş İslam'la Batı arasında olmayacak ılımlı İslam'la radikal İslam arasında olacak." Iraktaki mezhep kışkırtmasından "Arap şemsiyesi" adıyla İsrail etrafında oluşturulan ahlaksız koalisyonun formülasyonu ta o zaman atılmıştı. Bu arada hükümete bir soru: Gazetelerde çıkan bir habere göre, İçişleri Bakanlığı İsrail vatandaşlarına sınırsız mülk edinme hakkı tanıyan bir genelge yayınlamış. Bunun ne anlama geldiğini açıklayacak bir yetkili arıyorum!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |