T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Şiddet Kürtleri boğuyor

PKK asla Kürtlere çalışmıyor. PKK Kürtleri bombalıyor, onları boğuyor. Şiddete kim iman ediyorsa, ona kim odun taşıyorsa, bu şiddeti bitirmek adına kim elinden geleni yapmıyorsa, bilin ki o insana, hayata ve bu ülkeye çalışmıyor

  Nihat Dağlı(*)
Okula gitmemiş ve Türkçe öğrenmemiş Kürt bir anne-babanın evladıyım. Türkçe'yi okullarda öğrenmiş, hep Türkçe okuyarak büyümüş, Türkçe'den okuduğu kitaplardan kendisi için hayatı yaşanılır kılan anlamlara ulaşmış, ontolojik duruşunu Türkçe ile kurmuş biriyim. Türkçe'de yazılan yedi kitapta imzası olan ve hâlâ Türkçe ile yazan bir kalem işçisiyim. Evde, annesiyle Kürtçe konuşmaya devam eden bir oğulum. Kürtlerin de bu ülkenin asli unsurları olduğunu düşünen ve her halk gibi onların da kendilerini yaşamaları gerektiğine inanan bir vatandaşım.

Kürt müziğini dinleyen bir dinleyici, Kürt edebiyatını takip eden bir okuyucuyum. Diyarbakır'ı seviyorum. Batman'ı da, Hasankeyf'i de, Mardin'i de... Ama İzmir'de yaşayan ve Türkiyeli olmaktan muhteşem haz duyan biriyim.

ETNİK KİMLİKLER SINIRLIYOR

Evet, etnik olarak bir Kürdüm. Kürtlük denen şey ne ise onun içine doğmuşum. Ve biliyorum ki, Bauman haklı: "İnsan çaresiz, içine doğduğu mekânın (gerçekliğin) tutsağıdır." Etnik anlamda Kürtlükten ve bunun doğal sonuçlarından sıyrılmam sözkonusu değil. Herkes gibi ben de anne ve babamın hikâyelerinin bir uzantısıyım. Hayır, lanetli bir şeyden bahsetmiyorum. Şükür ki, aşağılık kompleksi gibi arkaik duygulardan uzağım. Hiçbir dönemde Kürt oluşum, karşıma bir soru(n) olarak çıkmadı. Hayatın sordurduğu soruların cevabını aramaya koyulduğum günden beri, etnisitem belirleyici olmadı. Bir Kürt olarak soru sormadım ve cevaplarım Kürtlüğümün dolayımından geçerek bana ait olmadılar.

Sanıyorum çok erken yaşta, etnik ve sosyolojik kimliklerin baskısından kurtuldum. O günden sonra zihinsel ve içsel maceram, yani hayatım, insanı ve hayatı üst başlık edinerek okumuş, yolculuklara çıkmış, bu yolculuklardan edindikleri kadim duygularla ontolojik gerçekliklerini kurmuş peygamberlere, filozoflara, bilgelere, ariflere ve sanatçılara paralel aktı, akmaya da devam ediyor. Şimdi kendimi daha çok 'insan' hissediyorum.

Allah tasavvurunu önemseyen, Allah'a rağmen 'iyi' bir hayatın kurulamayacağına ve yaşanamayacağına inanan bir müminim. Bizi ayakta ve hayatta tutacak ortak ruh etnik kimlikler değil, İslâmî kimliğimizdir. Allah'a inanmanın insanı özgürleştirdiğini, insanın böylelikle kendini daha sağlıklı kurabildiğini düşünüyorum. Bu temel kabul içinde insanı, hayatı, dünyayı, ulusu, ulus devleti, ırkı, kavmi, dili, iktidarı, aşkı anlamlandırıyorum. 'Dünya'nın bile insana 'vatan' olamadığını/olamayacağını çok derinden hissediyor, bu hissedişle sosyolojik vatanımı belirliyorum.

Ulus, ulus devlet ve iktidar merkezli insan tanımlamalarından hiçbirinin içine oturamıyor, bu gibi modern kategorilerin insanı ve hayatı kıstırdığını ve kısırlaştırdığını düşünüyorum.

İnsana, hayata, dünyaya ve ait olduğu ülkeye bu perspektiften bakan bir Kürdüm. Tercihimi hayattan, insanın ontolojik değerine yakışır bir hayat tasavvurundan yana yapıyorum.

Hiçbir sosyolojik değerin bir insan tekinin hayatına karşılık gelemeyeceği kanaatindeyim. Hiçbir şey insanı vurmayı, onu öldürmeyi haklı kılmaz. Değil insanın, bütün bir varlığın Allah'tan geldiğini, dolayısıyla yüzü kutsala dönük bir şey olduğuna inanıyorum. Bu sebeple hiç kimse, hiç kimsenin hakkına tecavüz edemez, etmemeli.

PKK, BİR HALKI TEMSİL EDEMEZ

Dolayısıyla ve özetle şunu diyorum: Şiddet lanetli bir şey. Şiddeti uygulayan da, kendisine şiddet uygulanan da ölüyor. Şiddet sadece öldürüyor; hayatı ve hayati olan her şeyi boğuyor. Kalbi, vicdanı, insani olan her şeyi çürütüyor. Böylesine vahşi, böylesine öldürebilen, ama yine de bize ait bir şey olan bu duyguyu, yani şiddeti kendi içimizde terbiye etmekle biz 'iyi' insanlar olabiliyoruz.

Kim ki içindeki şiddeti terbiye ediyorsa, hangi ülke insanı ki şiddetle kendi arasına bir mesafe koyuyorsa, o kişi ve o ülke insanı, 'insan'a, dolayısıyla hayata daha yakındır.

Bu algı içinde hayata giden, kendinde hayata yer açan bir Kürt olarak Diyarbakır'a, Batman'a, Şemdinli'ye, Sakarya'ya, şuraya buraya bakıyorum. Bu ülkede yaşanan son yirmi yıla tanıklık etmiş 'bir Kürt' olarak, içim acıyor. Şiddetin içine doğmuş, kendini 'şiddet'te kurmuş ve 'şiddet'ten beslenen PKK'nın, bir halkın 'iradesi'ne oynamasını kabullenemiyorum. Şiddeti bir dil olarak kullanan, bu dili kendine 'ev' bilmiş bu örgütün, son yıllarda yüzünü 'iyileşmeye' çevirmiş bir Türkiye'yi yeniden şiddetin içine çekme çabasının, hepimize bir fenalık getirdiğini düşünüyorum.

Evet, içim acıyor!

Bu şiddetin kurbanı olan çocuklara, bu şiddetin gölgesinde boğuluveren annelere, bu şiddetle hayatımızdan çekilen çok şeye yanıyorum.

PKK, beni temsil etmiyor. Bağırarak 'Şiddete hayır!' demeyen, bu vahşi dili kullananlarla aralarına mesafe koymayan bütün kurum ve kuruluşlarla bir akrabalığım yok. PKK'nın, PKK evreninde yeşerip hayata saldıran şiddetten vazife çıkaran her kimse onların, 'başkası'nın iyiliği adına yola koyulmadıklarını, yolda olmadıklarını düşünüyorum.

PKK örgütünün faşizan kurmayının ve buna karşı sadece 'şiddet' kullanmayı bilen karşıt oluşumların birbirine yakın oldukları, aynı dili konuştukları kanaatindeyim. Eylemleriyle ve kullandıkları dille şiddetperver olduklarını gösterenler, Türkiye'yi kendilerine 'vatan' bilen bütün halkları, yani beni, sizi, onları, diğerleri, hepimizi 'üçüncü sınıf' bir ülkede yaşatma çabası içindedirler.

Bunlar demokrasiden, evrensel insani değerlerden, şiddete yabancılaşmış daha üst bir hayat algısından nefret ediyorlar. Son yıllarda yüzünü bu güzel değerlere, yani hayata çevirmiş Türkiye uykularını kaçırıyor, kendilerini var kılan bir zemini yitirmek korkusu içinde ülkemize, insanımıza, bugünümüze ve geleceğimize saldırıyorlar.

BİR HALKIN ÖLÜMÜNÜ HAZIRLIYORLAR

PKK, asla beni temsil etmiyor! PKK asla Kürtlere çalışmıyor. PKK Kürtleri bombalıyor, onları boğuyor. Şiddete kim iman ediyorsa, kim onu besliyorsa, ona kim odun taşıyorsa, bu şiddeti bitirmek adına kim elinden geleni yapmıyorsa, bilin ki o insana, hayata ve bu ülkeye çalışmıyor.

Şiddet sadece öldürüyor! Şiddetin çocukları şiddet olup sokaklara dökülüyor ve şiddetle ölmüş bir vaziyette evlerine dönüyorlar. Şiddetin dirilttiği, güldürdüğü, hayata soktuğu tek bir insani değer yoktur. PKK'nın da Kürtler adına, Kürtler için dirilteceği/kuracağı bir hayat ve gelecek olamaz. Yüzünü Abdullah Öcalan'a çevirmiş, fetişist bir teslimiyetle kendini bu isme bırakmış örgüt ve kuruluşlar, kendileriyle birlikte bir halkın ölümünü hazırlıyorlar. Yazık, çok yazık!

PKK'nın şiddetine şiddetle karşılık veren, sadece bunu yapan, ısrarla şiddet diyen, başka türlü dilleri düşünmeyen, düşünenlerin önüne taş koyan resmi ve gayr-ı resmi yapı(lar) var. Demokratikleşmekten korkuyor bunlar; başka dillerin, başka renklerin, başka halkların bu ülkede konuş(ul)masından hazetmiyorlar. Şemdinli'de çekilen fotoğrafta bunlar vardı, başka yerlerde yine bunlar. Şiddete, etnik dalgalanmalara ruh veriyorlar, öldürerek yok edeceklerini düşünürlerken aslında var kılıyorlar. Bugün Diyarbakır'da yüzleri örtülü, elleri taşlı çocuklar bu geçen yirmi yıl içinde şekillendiler. Bunlar bir anlamda şiddetin büyüttüğü çocuklardır. Bu çocuklar sadece şiddeti yaşadılar, onu gördüler ve bugün sadece onu biliyorlar, şiddetle hedefe gideceklerini düşünüyorlar. Acı da olsa, bu böyledir. Ama gelin görün ki, şiddet Kürtleri boğuyor, bu ülkeyi geriye, çok geriye çekiyor.

Evet, hem PKK merkezli hem de ona karşıt oluşumların doğurduğu şiddet Kürtlerle birlikte bu ülkenin yaşanırlığını ortadan kaldırıyor, boğuyor burasını. O halde Kürtler şiddetin dışında başka dilleri öğrenmeli, öğrenmesine ortam hazırlanmalı, şiddetin dışında başka türlü dillerle ona gidilmeli.

(*) Edebiyatçı-yazar

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi