T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 26 MART 2006 PAZAR | ||
|
Bir 'zenci' Amerika'da devlet başkanı olabilir mi? Amerikan anayasası ve yasalarında derinin rengine göre bir ayrımcılık öngörülmüyor; dolayısıyla bu soruya verilebilecek cevap belli: "Evet, olabilir." Ancak, kurulduğu günden beri tek bir 'zenci' başkanlık bir tarafa başkan yardımcısı bile olamadı ABD'de. Bunun anlaşılabilir bir sebebi var: ABD'de zenciler seçim sonucunu etkileyebilecek bir nüfusa ve oy ağırlığına sahip değiller... Demokratik sistemlerde 'oy' her şey demek olduğuna göre, seçimlerde fazla önemsenecek bir oy ağırlığına sahip bulunmayan toplum katmanlarından birinin temsilcisinin, ABD'de başkan ve başkan yardımcısı seçilmesi zor. ABD'de Katolik bir başkan olmuş, bir Musevi de başkan yardımcısı adayı gösterilmişti; ama işte o kadar... Bu gerçeğe rağmen, ABD'de, bir gün 'zenci' bir başkan veya başkan yardımcısı seçileceği beklentisini dillendirenler hep olagelmiştir. Seçime dayalı demokratik sistem 'liyakat' ilkesine uygun çalışmaz; en fazla oy alabilecek özelliğe sahip olanlar yönetime tâlip olur, halkın desteğini bulduğu sürece de ülkeyi yönetirler. Siyasî kadrolarda kimin milletvekili veya bakan olacağı da 'liyakat' esasıyla belirlenmez pek; o tür tercihlerde de politikanın değişik ölçüleri belirleyici rol oynar. 'Liyakat' ölçüsü devletin atanma ile gelinen konumları için söz konusu olabilir ancak; tabii, orada da 'eş-dost-ahbap çavuş' ilişkileri önem taşıyabilir. Peki de, ülke gündemini son zamanlarda işgal eden 'zenci-beyaz' muhabbeti nereden çıktı? Neden Başbakan Tayyip Erdoğan, belli makamlara getirmek istedikleri üst düzey bürokratlara bazı çevrelerden gelen itirazları 'zenci' metaforuyla benzeştiriyor? Burada bir yanlışlık olduğu kesin. Türkiye'de ülkeyi yönetme görevini seçim kazanarak üstlenmiş bir siyasî kadro var. Bu kadroya oy vermiş olan halk bugünküne benzer bir medya ortamına rağmen bildiğini okudu. Senegal'de, Gana'da, Nijer'de sandıktan çıkmış bir başbakanın "Bize zenci muamelesi yapıyorlar" şikâyetinde bulunmaya ne kadar hakkı varsa, Tayyip Erdoğan'ın da Türkiye'de 'zenci' metaforunu kullanmaya o kadar hakkı var. Halkın üçte birinden fazlasının oyunu almış, Meclis'teki sandalyelerin üçte ikisine yakınını elinde bulunduran bir siyasî parti AKP ve eğer Tayyip Erdoğan kendisini 'zenci' olarak görüyorsa, 'zenciler ülkesi'nde 'zenci' olmak ayrımcılığa işaret etmez.... Bizdeki durum çok daha başka. Bütün demokrasilerde halkın oyu 'kutsal' kabul edilir. Sandıktan çıkmış siyasî kadro, yanlış da yapsa, halkın kendisine tanıdığı iktidar süresini sonuna kadar kullanır. ABD'de George W. Bush, bütün kamuoyu yoklamaları halk desteğinin artık yerlerde süründüğüne işaret ettiği halde, iktidarını kimseyle paylaşmadan sürdürüyor. Kilit görevlere kendine yakın bulduğu kişileri atamaktan geri durmuyor. Muhalifleri iktidarını eleştiriyorlar elbette; ancak kendi iktidar dönemlerinde kavuşacakları serbestliği zedelemesin diye, Bush'un tasarruflarını da saygıyla karşılıyorlar. Herhalde anladınız: Bizde sorun, bir azınlığın iktidara gelmesinden veya iktidarın bir azınlık grubun mensuplarını önemli görevlere getirmesinden kaynaklanmıyor; Ak Parti'yi veya hükümeti oluşturan kişiler de, onların kritik görevlere getirmek istedikleri de halkın içinden çıkmış kişiler... Ortada bir 'liyakat' sorunu da yok; 2,5 yıldır başkan yardımcısı görevini sürdürdüğü Merkez Bankası'na (MB) herkesin gıpta edeceği bir eğitim almış Erdem Başçı'nın başkan olması 'liyakate değer verildiğini gösteren' bir atamadır. Oysa, 'zenci' tartışmasını onun MB'ye başkan atanacağı haberi çıkarttı. Adını doğru koyamaz veya yanlış başlıklar üzerinde tartışırsak sorunu çözemeyiz.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |