T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
D Ü Ş Ü N C E G Ü N D E M İ | 25 MART 2006 CUMARTESİ | ||
|
GÖKAN BACIK
IRAK ÇÖKERTİLDİ VE GERİYE GÖTÜRÜLDÜ Bir kere, sistemin hegemon gücü ABD, bir ülkeyi modern çağın öncesine geri götürmüştür. Bir ülkenin ulaşım, haberleşme, eğitim ve sağlık gibi değişik alanlardaki altyapısını yerle bir ederek modern zamanların gerisine götürmek uluslararası sistemde şimdiye kadar görülen en gerici eylemlerden biridir. Birinci Dünya Savaşı'nın karmaşık yıllarının arkasından kurulmuş, emperyalizm ve iç karışıklıklar gibi pek çok sorunu yaşamış ve bütün eksiklerine rağmen bir düzen meydana getiren bir ülkenin bütün birikimi yok edilmiştir. "Gelişmiş" Batılı bir ülkenin eliyle bir Doğulu ülkenin geriye götürülmesi, bugüne kadar modern insanın zihnini inşa eden Doğu-Batı ilişkisini ve bugüne kadarki bütün zihnî önkabullerimizi alt üst edecek ölçüdedir. Öte yandan, Irak'ı meydana getiren sosyal doku yok edilmiştir. 1990 yılında 10 yaşında olan bir Irak'lı, bugün 26 yaşındadır. Ancak bu kişi için bayrak, ulusal futbol takımı, devlet başkanı, parlamento, ulusal sınır, yurttaşlık gibi Iraklı olmayı ifade eden bütün unsurlar anlamsızdır. Bir nesil, Irak'da kendi kimliklerini var eden mekanizmalardan mahrum yetişmiştir. Irak kimliğini daha önemlisi Irak insanını meydana getiren bayrak, sınır, siyaset, kültür gibi bütün mekanizmalar parçalanmış haldedir. Her savaş iz bırakır ancak bir ulusu meydana getiren sosyal dokunun zarara uğraması, yüzlerce yıl sürebilecek olumsuz bir bilinç düzeyi meydana getirebilir. ABD'nin o nedenle bugün Irak'ta yaptıkları silinmesi yüzyıllarca mümkün olmayacak bir toplumsal kollektif bilinç tarafından kayıt altına alınmaktadır. ABD, IRAK ÜZERİNDEN KİMLİĞİNİ İNŞA EDİYOR Doğal olarak, Irak'ta olup bitenler uluslararası sistemin başat gücü ABD'nin de ne olduğu ve ne anlama geldiği konusunda önemlidir. Bir tarafta seçkin üniversiteleri, diğer tarafta Mars'a kadar uzanan bir teknolojik medeniyete sahip bu dev, Irak örneğinde aslında küresel olarak kendi kimliğini inşa etmektedir. Yani aslında olup bitenler "Amerikalı olmak ne demektir?" sorusunu açıklamak için son derece önemlidir. Irak aynasından okunan "Amerika nedir?" sorusunun cevabını ise en başta Amerikalılar düşünmek zorundadır. Kendisinden mukayese edilmeyecek kadar zayıf Irak'ın sokaklarında, şehirlerinde ölüm, işkence biçiminde tecelli eden ABD'nin, böylece bir kimliği meydana getiren anlam kümesi açısından daha alması gereken büyük bir yol olduğunu görmekteyiz. Yine aynı bağlamda Amerikan entelektüel mirası da Irak sorunu ile birlikte büyük bir leke almıştır. Nitekim, bugün ABD'nin entelektüel temsilcileri denilince akla gelenler Huntington, Fukuyama gibi sadece gerçekliğin güç ile ilişkisinin altını çizen kişilerden ibaret hale gelmiştir. ABD, İSRAİL TARAFINDAN "REHİN ALINDI" ABD, bugün Irak'ta yaptıklarını bu savaş olmadan da rahatlıkla elde edebilirdi. O nedenle Irak sorununun arkasında ne terörizm ne de petrol konusu vardır. Üzerinde çok tartışılan enerji kaynaklarına sahip olmak bile birinci dereceden neden olamaz. ABD'nin Irak politikasının temel nedeni, İsrail merkezliliktir. İsrail'i güçlendirmek dışında hiç bir neden yüzünden bugün Irak'ta olup bitenler yapılamaz. ABD, Amerikalı siyasetbilimcilerin de açıkça telaffuz etmeye başladıkları gibi, Irak'ta İsrail tarafından bir şekilde rehin alınmıştır. Bu açıdan "Amerika kimdir?" sorusunun cevabı da Amerikanın, Amerika olmak ve İsrail taraftarı olmak arasında yaşadığı bir ikilem ile de ilgilidir. Daha açık ifade etmek gerekirse, Irak trajedisinin arkasındaki zihinsel yapı Amerikan elitlerinin değil İsrail elitlerinin beyninde aranmalıdır. Öte yandan şimdilik bir olasılık olarak görülse bile, İsrail'i korumak adına bu kadar kanlı işlerin altına giren ABD'de bir biçimde İsrail merkezliliğin sorgulanmasının da söz konusu olacağını beklemek yanlış olmayacaktır. Irak Savaşı hiç şüphesiz bir biçimde medeniyetler düzeyinde bir olay olarak din konusunu da ele almayı zorunlu kılar. Katı Katolik Hristiyan inancın tarihe kanlı mirası olan Haçlı Seferleri'ni açıklamak bir ölçüde kolaydır. Ancak daha özgürlükçü ve dostluk yanlısı olması beklenen Protestan mezhebinin Batıyı ve Batılı karar alma mekanizmalarını etkisi altına aldığı bir dönemde yaşanan kanlı savaşlar çok önemli felsefi bir soruna işaret etmektedir. Dünya neden Protestanların elinde daha kanlı bir çağa girmektedir? Demokrasilerin kendi aralarında barışçı ama dışa karşı son derece savaşçı olması ve Protestanların Katoliklik karşışında daha ılımlı ama başka dinlere karşı radikal tavrı gibi büyük ikilemler Batılı düşüncenin sınırlarını ortaya koymaktadır. Batının protestanlaştıkça daha kavgacı bir hale gelmiş olması, özellikle Müslümanlar için büyük açmazlar doğurmaktadır. Üstelik Protestan zihniyetin, demokrasi ve insan hakları gibi küresel bazı değerleri de inhisarına alıp kendini meşrulaştırma taktiğini izlemesi, durumu daha da zorlaştırmaktadır. ENDÜLÜS'ÜN DÜŞÜŞÜ KADAR VAHİM Günümüz Müslümanları için Irak'ın içinde bulunduğu durum Endülüs'ün düşüşü kadar vahim bir durumdur. İslam medeniyetini var eden büyük merkezlerden birisi fiilen düşmüştür. Dolayısı ile çağdaş Müslümanların kendilerine sormaları gereken ciddi sorular vardır. Bir medeniyetin merkezleri düşmanların gücü ve o medeniyetin mensuplarının yetersizlikleri ile düşebilir. Sadece düşmanların yaptıkları ve gücü üzerine tartışmak sorunun bir diğer yanını ihmal etmektir. O nedenle, Irak sorunu, bütün Müslümanlara kendi medeniyetlerinin ahvali konusunda büyük mesajlar vermektedir. Ayrıca bütün bu olup bitenler, Ortadoğuda "kolonyal ân"ın henüz sona ermediğinin apaçık bir göstergesidir. 20. yüzyılın başında Şerif Hüseyin'in İngiliz temsilcilerle yaptığı yazışmalardaki durumu anımsatan pek çok olay bugün Irak'ta tekrar etmektedir. 21. yüzyılda bile yerel liderlerin Batılı temsilcilerle pazarlıklar yaptığını görmekteyiz. Bu en azından bazı Müslümanların zihninde kolonyal durumların devam ettiğini göstermektedir. Bu coğrafyanın mensubu türlü etnik grupların ABD, İngiltere gibi batılı güçlerle girdiği karmaşık ilişkiler, kolonyal travmanın bütün tazeliği ile sürdüğünü gösteriyor. Gelecek dönemlerde Irak sorunu benzeri vahim durumlarla karşılaşmamak için, Müslüman elitler arasındaki kolonyal travmanın silinmesi büyük öncelik taşımaktadır. Irak sorunu sıradan dış politik bir olay değildir. Aksine birbirinden farklı iki medeniyetin, dünyanın düzeni üzerine ortaya koyduğu evrensel önermelerin nasıl çatıştığının apaçık görüldüğü bir olaydır. Ancak trajediyi daha acıklı hale getiren Irak'ta her gün insani dramlar yaşanırken barıştan, küresel değerlerden bahsetme imkânının her an zorlaştığıdır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |