T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 MART 2006 PAZAR | ||
|
İster sanat, isterse de bilim olsun, düşüncenin gücü, ekonomik dünyadan daha çok metaekonomik dünyaya odaklanmasından kaynaklanır. Normatif alanın değerlerini pozitif alana taşımasını başaramayanlar, hem sanatta hem de bilimde, zamanla etkisini yitirmeyen kalıcı izler bırakamazlar. Büyük sanatçı ve düşünürlerin peşinden gidenler, er ya da geç yitirdikleri Cennet'e açılan milyonlarca kapıdan birine mutlaka ulaşırlar. Sanat ve düşünce dünyasının büyükleri ölümlü dünyada ölümsüzlüğü yakalamanın ustalarıdır. Onların yüzyılların mirasını yansıtan eserleri, zamanın derinliklerine atılan bir tohum gibi, insanın görünen dünyasında olduğu kadar görünmeyen dünyasında da büyük çınarlara dönüşürler. Doğu ve Batı'nın etkili sanatçı ve düşünürleri, ruhun derinliklerinde uzun yolculuklara çıkarak, bütün insanlığın mirasına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Türkiye'de Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören'in Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasındaki vazgeçilmez yerleri, iç ve dış dünyanın sorunları, çatışmaları ve farklı değerlerini, evrensel doğrular ışığında, bütün boyutlarıyla ortaya koymalarından kaynaklanır. Onlar sanat ve bilimi "Mutlak" olanı aramanın evrensel aracı olarak görürler. Sanat ve bilimin bütün öncüleri, kendilerinden önce gelenlerin zenginleştirdiği büyük mirasa yeni boyutlar kazandırmasını bildikleri ölçüde etkili olmuşlardır. Cahit Zarifoğlu'nun "Yaşamak" isimli özgün kitabında vurguladığı gibi: "O miras ana gibidir, doğurur, besler, baba gibidir, dağ gibi arkalar." Sanatın olduğu kadar bilimin de kaynağı bu zengin ve eşsiz mirastır. Ona dayanmadan sıradışı atılımlar yapmak mümkün değildir. İlk insandan bugüne, o büyük mirasa dayananlar, dünyanın görünen ve görünmeyen bütün zenginliklerine sahip olurlar. O zengin mirastan yoksun olanlar, sanat ve bilimin hiçbir alanında kalıcı eser ortaya koyamadıkları gibi, yüzeysellikten de kurtulamazlar. Işığını o mirastan alanlar, her alanı aydınlatırken, yüzünü ona çevirmeyenlerin kendileri bile karanlıkta kalırlar. Köklü bir sanat ve bilim bilinci inşa edebilmek için, bütün insanlığın ortak mirasına dayanarak, insanın acılarını, açmazlarını, düşüncelerini, duygularını, coşkularını ve ümitlerini varoluşun prizmasından binbir renkli bir ışık demeti olarak, bütün insanlığa yansıtmasını bilmek gerekir. Büyük sanatçı ve düşünürler, insanlığın fırtınalı ruh dünyasındaki birbiriyle çatışan değerleri, bir süreklilik ve bütünlük içinde vermesini bilirler. Sanat ve bilim, hayatın hem bilinen, hem de bilinmeyen "İki dünya"da da ölümsüzlüğe ayarlanmasıdır. Ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla hayatı yaşanır kılmada yöntemleri ayrı olsa da, onları birbirinden ayırmak mümkün değildir. İnsanlığın ortak mirasından kaynaklanan sanat ve bilim, herkesi kurtuluşa çağırmaktadır. Çağrı kesintisiz olarak Kıyamet'e kadar devam edecektir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |