T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 MART 2006 PAZAR | ||
|
"Bülbüllerin sesine gelen Mesih", 25 Ağustos 1998 tarihli Yeni Şafak'ta, Ilgaz Zorlu'nun "Evet, Ben Selanikliyim: Türkiye Sabetaycılığı" adıyla yayımlanan kitabı vesilesiyle "Bülbülderesi Mezarlığı" hakkında yazdığım bir yazının başlığıydı. Kitabın yazarı hakkında eldeki karinelerden hareketle bazı bilgiler verirken şöyle demiştim: - "Hani Kürt yahudisi olduğunu söyleyen Rifat Balı'nın yoldaşı..." Aradan yaklaşık bir yıl geçmişti ki birgün Beyoğlu'nda, Simurg Kitabevi'nde Rıfat Bali ile karşılaştık. Kitabevinin sahibi İbrahim Bey bizi tanıştırır tanıştırmaz Rıfat Bali hemen yüzünü ateş basmış bir hâlde ve gayet gergin bir surette şöyle dedi: - Benim bir "Kürt Yahudisi" olduğumu nereden çıkarıyorsunuz? Bu âni soru üzerine biraz şaşırdım; zira kendisinin bir "Kürt yahudisi" olduğunu nereden çıkardığımı bilmiyordum. 'Bilmiyorum' demedim ve belli-belirsiz bir iki laf ettikten sonra, en nihayet "yanılıyorsam, yanlışımı düzeltmekten kaçınmam" gibi bir şeyler söyledim. Bu durumda çekişmenin pek bir anlamı yoktu, zaten o arada söz başka mecralara kayınca mesele kendiliğinden kapanıvermişti. İtiraf etmeliyim ki bu mesele benim için hiç kapanmadı. Çünkü "Rıfat Bali"nin adının önüne, niçin böyle nitelik eklediğimi gerçekten de bilmiyordum. O yazının sonrasında Ilgaz Zorlu'dan uzun bir cevabî mektup almıştım. Bu ifadem hakkında herhangibir düzeltme teşebbüsünde bulunmadığı gibi, sonradan yazımı kendi kitabına aynen, olduğu gibi aldı. Oysa Bali'nin aile efradından sayılacak denli kendisiyle yakın olduklarını biliyordum ve zaten bu nedenle 'yoldaşı' olduğuna işaret etmiştim. Daha sonra Rıfat Bali'yle, talebi üzerine, bir yıl sonra (23 Eylül 2000) yine Simurg'da buluştuk ve 4 saat kadar konuştuk. Titiz ve çalışkandı, dikkatliydi, ayrıntıları önemsiyordu ve fakat gereğinden fazla alıngan ve savunmacı davrandığı için elindeki malzeme, tüm zenginliğine karşın, yorumlarındaki kötümserliğe, bence, haklılık kazandırmıyordu. Derin de olsa aramızdaki ihtilâfları nezaketle tartışmayı becerebildik sanıyorum. Gerçi uzun bir süre yurtdışında olmam hasebiyle daha sonraları pek yüzyüze görüşmek imkânı bulamadıysak da fâsılalarla mektuplaşmayı sürdürdük. Bu uzun yıllar boyunca ne Bali, ne de ben tanışmamıza vesile olan o mesnedsiz açıklamanın nedenleri hakkında hiç konuşmadık. Böylece bu, başkalarınca farkedilmemiş ve Bali'nin dışında hiçbir itirazla karşılaşmayan bir açıklama olarak kaldı. Bali'nin suskunluğu sanırım nezaketinin gereğiydi, bunu belki kasden, belki sehven yapılmış bir hata olarak karşılamış olmalıydı. Kimbilir zamanla pişman olduğumu bile düşünmüş ve bu yüzden üzerinde durmamıştı. Oysa tam anlamıyla pişman değildim; zira açıklamamın bir hata olduğundan emin değildim. Pekâlâ, doğru da olabilirdi. Nitekim ben de zaten doğru olduğuna inanarak yazmıştım. Fakat doğru ve/veya yanlış olduğunu gösterebilecek herhangibir mesned kırıntısından mahrumdum. Kendimi teselli edemiyordum; olabilirse, olmayabilirdi de çünkü. Dolayısıyla hem mahçup, hem şaşkındım; zira bu "Kürt Yahudisi" açıklamasını "nereden çıkardığımı" kesinlikle bilmiyordum. İsnadım vardı ama mesnedim yoktu. Ayrıca nasıl ki bir itham ve iftira niyeti taşımadığımı biliyorsam, mesnedsiz konuşmayacak denli yazdıklarımı ciddiye aldığımı da biliyordum. Kısacası, mesnedsiz bir isnadda bulunmuştum ve nedense, ben işbu sehvin sebebini bilmiyordum; tâ ki geçen Çarşamba akşamına, yani 15 Mart 2006 tarihine kadar. O akşam bir arkadaşımın evinde misafir olarak bulunuyordum. Kütüphanesini incelerken gözüme bir kitap ilişti, sırtında şöyle yazıyordu: - Rafet Ballı, Kürt Dosyası, (Cem Yayınları, 4. bas. 1993-1. bas. 1991) Gözlerimin faltaşı gibi açıldığını tahmin etmişsinizdir; zira o an zihnimde, "Rafet Ballı" ile "Rıfat Bali" adları yanyana geliverdi. "Kürt Dosyası" başlığı da yıllardır nedenini bulamadığım o garip isnadın mesnedini... Muhtemelen 8 yıl önce yazımı yazarken -hem de hiç farkında olmadan- Rafet'i Rifat, Ballı'yı ise Balı haline getirerek birinden Kürtlüğü, diğerinden Yahudiliği ödünç almış ve böylelikle "Kürt Yahudisi Rifat Balı"yı varlığa getirmiş olmalıydım. Nitekim eve dönüp yazdığım yazıyı bir daha okuyunca ilginç bir şey daha farkettim: Bali'nin soyadını da tuhaf bir biçimde 'Balı' olarak yazmışım. Bu bir dil sürçmesi değildi, aksine zihnim sürçmüştü. Bu bilmeceden geriye açıklanmamış bir tek nokta kalıyor: "Hani Kürt yahudisi olduğunu söyleyen..." Acaba bunu kim, nerede söylemiş olabilirdi? Bu sorunun cevabının, 'Birikim' dergisinin sayfalarında saklı olduğundan eminim. Not: Belirtmem gerekirse, bu, bir mazeret yazısı değil, bir özür yazısıdır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |