"Aksa" adını duymayanınız yoktur herhalde... Tam adı ile "Aksa Akrilik Kimya Sanayi" olarak bilinen bu kuruluş büyük Marmara Depremi'nde adını duyurmuştu. Atık tanklarında bulunan 6 bin ton 'akrilonitril" maddesi çevreye sızmış, kanserojen özellik taşıyan maddeyi soluyan çevre halkı da kanser riski ile karşı karşıya kalmıştı. 200 kişinin halen bu kuruluş ile mahkemelik olduğu söyleniyor. Etrafa sızan medde o derece tehlikeliydi ki, Aksa'nın eski genel müdürü bile söz konusu felaketin bir sonucu olduğu söylenen akciğer kanserinden hayatını kaybetmişti.

Gel zaman git zaman, bir de baktık ki geçen hafta bu kuruluş İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) 2005 yılı "Çevre Ödülü"ne layık görülmüş... Ödülünü de bizzat Çevre Bakanı Osman Pepe'nin elinden almış...

Skandalın patlak vermesi sonrasında yapılan açıklamalar da en az skandal kadar acayip.. İSO Başkanı Tanıl Küçük, "Ne yapabiliriz, jürinin kararı böyle" diyor. Söz konusu jüriye üye veren ÇEKÜL ve Doğal Hayatı Koruma Derneği'nden yapılan açıklamalar da acayip: Bu derneklerden ikincisinin sözcüsü "Hem Türkiye'de kaç tane fabrika çevreye uyumlu çalışıyor ki" diyerek bizim sorumuzu dönüp bize yöneltirken, ikinci dernek "Seçim yaparken gözönüne alınan kriterleri jüri değil, ISO belirledi" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Greenpeace'den yükselen itiraz tabii ki haklı: "Ödül danışıklı dövüş gibi". Bu arada Çevre Bakanı'nın da, "Aksa'nın ödülü bakanlığımızın takdiri değildir. Ödülü takdim etmek bize düştü" diyerek topu taca attığına şahit oluyoruz..

Görüyorsunuz, ne acayip olaylar yaşanıyor Türkiye'de...

Aksa'ya "Çevre ödülü" vermenin "Susurluk çetesi"ne insan hakları ödülü vermekten pek bir farkı var mı dersiniz?

Tunceli'de bir taksi bir köyün yakınlarında yola döşenen mayına çarpmış. Sürücü ağır yaralanmış. Hurdaya dönen taksi, kentin girişinde bulunan Köprü Polis noktasının yanına çekilmiş. Gazete "ibret için teşhir" amacıyla diyor. "Teşhir" söz konusu olduğu için taksinin üzerine bazı notlar da yapıştırılmış. Okuyoruz: "İnsan hakları savunucuları bu arabayı gördünüz mü?", "Neden sessizsin Tunceli Barosu?", "Dağda uçan kuşa bile basın açıklaması yapanlar, acaba buna bir basın açıklaması yapacak mı? Merakla bekliyoruz".

Taksiye yapıtırılan bu "soruları" gazete yer alan fotoğraftan biz de okuyabiliyoruz. Özenle, bilgisayarda yazılmış ve büyütülmüş notlar bunlar.. Gazete müellifin kim olduğunu belirtmese de, taksinin yanına çekildiği polis noktasında üretildiği anlaşılıyor.

Acayip ki bu kadar olur... Polis, "Tunceli Barosu"nu teşhir ediyor, ona sorular yöneltiyor. Baro başkanı gecikmeden cevabı yapıştırmış: "Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunacağız." Yerinde bir cevap doğrusu...

THY'de grev yakın. Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri bir sonuca bağlanamadı ve sendika greve gitmeye hazırlanıyor. Bu arada THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin de boş durmayıp, çalışanlara elektronik posta yoluyla bir mesaj yollamış. Mesajın önemli yerlerini birlikte okuyoruz:

"İş yavaşlatarak, çoluk çocuğunuzun kursağına hak edilmemiş bir lokmayı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sokmayın."(!)

Bu artık acayibin de acayibi... Yönetim Kurulu Başkanı, grev öncesi girişilen "iş yavaşlatma" eylemini "ahlaki" temelde tavsiyelerle kaldırmaya çalışıyor...

Çalışma hayatımızda bir "ilk" olsa gerek...

Hem söyler misiniz, mesajda sözü edilen "çoluk çocuk" ifadesi de ne demek? Bizim bildiğimiz bu ifade "hanımlar ve çocuklar" söz konusu olduğunda kullanılır... Peki ya iş bırakan kadın çalışanlar, onlar bu ifadeden hangi anlamı çıkaracaklar?

"İş yavaşlatarak çoluk çocuğunuzun kursağına haram lokma sokmayın!"

Yani işin Türkçesi: Para yok "ahlak" öğütleriyle idare etmeye bakın!

KÜRŞAT BUMİN

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan