Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Nasıl bir sürpriz bu..?
İran'daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu bütün dünyada "sürpriz" olarak nitelendirildi. 24 Haziran 2005 Cuma günü yapılan ikinci turun sonunda beklendiği gibi Haşimi Rafsancani'nin değil, 49 yaşındaki Tahran Belediye Başkanı Mahmud Ahmedi Necad'ın, hem de yüzde 61 gibi ezici bir oy alarak seçilmesi, bazı hesapları bozdu. Reform ve ABD ile ilişkileri düzeltme sloganlarını öne alan Rafsancani'nin kaybetmesi, İran halkının tercihinde başka faktörlerin belirleyici olduğunu ortaya koydu. Bu faktörleri iyi değerlendirerek, hem İran'ın geleceğini hem de bölgesel düzeydeki sarsıcı gelişmelerin Iran halkı üzerinde nasıl etki uyandırdığını anlayabiliriz. Reformları ABD'ye davet olarak algılayanlar için sonuç elbette sürpriz olacaktır. Çünkü onlar için, ne anlama geldiğini bile sorgulamadıkları reform, ABD'nin Lübnan'dan Basra Körfezi'ne kadar yaptığını İran üzerinde de denemesidir. Onlar reform çabalarını özgürlük alanlarının genişletilmesi olarak değil, sözcülüğünü üslendikleri güçlerin önünün açılması olarak algılıyor. Seçim sonucu, bundan sonra İran'da "kontrollü reform" döneminin başlayacağına yönelik işaretleri ortaya koydu. Reform taleplerinin birilerinin dış politika malzemesi olmasının önüne geçecek, İran halkının tercihlerini esas alacak irade taraftar buldu. "Kimin ne giyeceğinin bugün ülkenin temel sorunu olmadığını" söyleyen yeni Cumhurbaşkanı, Pazar günü yaptığı basın toplantısında, "Ilımlı bir hükümetin kurulacağını, ılımlılığın 70 milyon İranlı'yı temsil edecek yönetimin temel politikası olacağını, yeni yönetimde aşırı uçlara yer verilmeyeceğini, adaleti ve uzlaşmayı esas alacaklarını, halkın iradesini önde tutacaklarını" açıkladı. Bunların yanında; "İran'ın ulusal çıkarlarından taviz verilmeyeceğini, İran'a dostça bakan her ülkeyle işbirliği yapacaklarını" belirterek, "İran ilerleme ve kalkınma yolundadır. Bu yolda Amerika'ya ihtiyacımız yok" ifadesini kullandı. Seçim sonuçlarına saygı duymayanları sadece son cümle ilgilendiriyor. Çünkü özgürlük de, demokrasi de, meşruiyet de onlara göre ABD çıkarlarıyla örtüştüğü zaman değer ifade ediyor. ABD'nin bölgesel ve küresel çıkarlarına ters düşen her söylem ve hareket, kaynağını nereden alırsa alsın onlara göre asla meşru değildir. Bu, sadece İran için değil, Türkiye dahil, bölgedeki her ülke için geçerlidir. Bugün Türk-Amerikan ilişkilerindeki soğukluğu sorgulayanların, neden sürekli Türkiye'yi mahkum edip ABD'yi haklı çıkardığının cevabı işte burada. ABD, sonuçların demokrasiyle hiçbir ilgisi bulunmadığını söyleyedursun, Ağustos ayında görevi devralacak yeni Cumhurbaşkanı, Halkın Mücahitleri ve Amerikancı örgütlerden oluşan 3 milyonluk İran diasporasının iddialarının aksine, halkın güvenini kazanmış bir isim. Özellikle fakir kesimlere yönelik çalışmaları ve mesajları, yolsuzlukla mücadele azmi, mafyaya yönelik çalışmaları kazanmasında etkili oldu. Ancak bana göre İran halkının tercihinde güvenlik endişesi çok büyük rol oynadı. Her taraftan kuşatılmış bir ülkede bundan daha doğal ne olabilir? İran'ın doğusundaki Afganistan ABD işgali altında. Pakistan ABD üsleriyle dolu. Batısındaki Irak ABD işgali altında. Daha batısındaki Suriye ve Lübnan'a yönelik müdahaleler ortada. Türkiye'de ABD üsleri var ve Türkiye ABD ile müttefik. Güneyi, yani Basra Körfezi ABD denetiminde, bölgedeki emirlikler ABD'nin adeta işgali altında ve üslerle dolu. Kuzeyindeki Azerbaycan ABD üsleriyle donatılıyor. Yine Gürcistan son renkli darbeyle tamamen ABD'nin kontrolüne girdi. ABD ayrıca Türkiye'den hem güneyde hem de Karadeniz'de yeni üsler istiyor. Bütün yönlerden kuşatılmış, her an saldırıyla tehdit edilen bir ülkenin halkı ne düşünür? Seçimden hemen önce İran'ın petrol kaynaklarının yüzde seksenini barındıran Huzistan'daki ve Tahran'daki patlamaları düşünelim... ABD ve İsrail, Huzistan'daki Arap örgütleri besleyip büyütüyor ve onların mücadelesini "İntifada" olarak niteliyor. Dahası, yakında İran'daki Kürtler üzerinde yeni bir çalışma başlatılacak: Örgütlenmeleri güçlendirilecek ve askeri olarak eğitilecekler. Özel operasyon birlikleri kurulacak. Daha önce Halkın Mücahitleri örgütüyle resmen anlaşma imzalanmıştı. Türkiye'nin PKK konusunda buraya dikkat etmesi gerekiyor! Yine İran'ın Lübnan'a ulaşmak için Türkiye hava sahasını kullanmasının önüne geçmek amacıyla Ankara'ya baskı yapılacak. Sonbahara doğru bu ülkeye yönelik tazyiklerin daha da artacağı, nükleer çalışmalarının hedef alınacağı, bunlar yapılırken Afganistan, Irak ve Azerbaycan'ın kullanılacağı ifade ediliyor. İran halkının tercihini etkileyen en temel faktör bu tehdit algılamasıdır. Kuşatılmış bir ülkenin savunma refleksidir. İngiliz Guardian gazetesi, "Rafsancani'nin temsilcileri ile İngiliz yetkililerin seçim öncesi Tahran'da biraya geldiğini ve İran'ı Batı'ya yakınlaştıracak planları görüştüğünü yazdı. Kendini "İran'ın son şansı gören" Rafsancani böyle kaybetti. Bundan sonra siyaseten kontrollü ama ekonomik açıdan radikal reformların yapılacağı bir İran göreceğiz. Güvenlik endişesi devletin ve halkın en öncelikli gündemlerinden biri olacak. Reformcuların sesini kesen temel faktör de bu güvenlik meselesi olacaktır. İran'ın bölgesel güç olduğunu, ABD tehdidi altında olmasına ve kuşatılmışlığına rağmen etkin bir dış politika yürüttüğünü, Asyalı güçlerin desteğine sahip olduğunu (Rusya, Çin, Hindistan-milyarlarca dolarlık enerji ve silah anlaşmaları), ABD tehdidine rağmen Avrupa ile diyaloglarının güçlü olduğunu, Irak başta olmak üzere Ortadoğu'da hareketli ve etkin bir diplomasi yürütebildiğini, nükleer silahlara ulaştığında dokunulmazlık zırhına bürüneceğini unutmayalım. Türkiye'nin, yakın gelecekte İran ve Suriye konusunda hayati kararlarla yüzleşeceğini de… Ama unutmamamız gereken en önemli şey; İran'ı ABD ve İsrail'in gözüyle değil, kendi gözlerimizle görmemiz gerektiğidir!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |