Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
İsyan, evet isyan!
Dün bu sütundaki yazının başlığı "Yüreğim sızlıyor!" şeklindeydi. Siz deyin ki Prof. Dr. Türkan Saylan'ın "katsayı zulmü" ile ilgili değerlendirmesiydi. Ben diyeyim ki, Prof. Saylan'ın "yüreğinin isyan"ı. Bugün böyle bir "yürek isyanı"ndan daha bahsedeceğim. İbrahim Betil'in isyanından. Betil, Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nı kuran, geliştiren, orada bir çok çocuğun önünü açtıktan sonra ayrılıp, Toplum Gönüllüleri Vakfı'nı tesis eden bir insan. İbrahim Betil burada da 70 üniversitede bir araya getirdiği dört bin gönüllü gençle, sadece 2004 yılında 50 bin insana "dokunma"yı, yaşlılara huzurevlerinde destek sağlamayı, sokak çocuklarına meslek kazandırılmasını, köy okullarında onarım yapılmasını, fidan dikilip ormanlar oluşturulmasını sağlayan bir toplum önderi... Doğrusu İbrahim Betil'in yüreğinden bir isyan kopmasını bekliyordum. Başörtüsü zulmü ve meslek liseleri - İHL'ler için... Bu ülkenin insan potansiyeline bunca önem veren bir insan, bir tek gencin bile heba edilmesine göz yumamazdı. İşte o isyana, Dünden Bugüne Tercüman gazetesindeki röportajı ile İrem Barutçu aracılık etti. İbrahim Betil, kendisine "başörtülü öğrenciler" konusunda sorulan soruya bakın nasıl cevap verdi: "Geçenlerde Toplum Gönüllüleri'nin bir konferansı için bir üniversiteye gittim. Öğretim üyesi arkadaşımla salona doğru yürürken, dört genç kız koşarak yanımıza geldi. Öğretim üyesine dediler ki, "Hocam, bir problem var! Bir arkadaşımızın başı kapalı olduğu için konferans salonuna almıyorlar. Ne olur yardımcı olun!" Öğretim üyesi de, "Peki, sorunu çözmeye çalışacağım." dedi. O anda düşündüm. Salonda 200-250 genç var. Konferans salonunun dışında ise, üzerinde "Toplum Gönüllüsü" gömleği olan türbanlı bir kız var. Şimdi, Toplum Gönüllüleri'ni kurarken, 'Farklılıklara saygılıyız, dedik. Bizde Türk - Kürt ayrımı yok, bizde inanç farklılıkları yok." Kendi kendime, 'Dışarda bizi dinlemeye gelmiş, Toplum Gönüllüsü olmak isteyen başı kapalı bir genç kızımız var ve bu iş acaba nasıl çözülecek?' dedim. Bu arada öğretim üyemiz telefona gitti. 'Acaba kime telefon edecek? Türkiye'nin 15 yıldır çözemediği bu problemi bir telefonla kiminle konuşarak ve nasıl çözecek?' diye de merak ettim. Bir dakika, iki dakika, üç dakika... Ancak bu kızımız çok gerildi ve sonunda bir hamle yaparak başörtüsünü açmaya kalktı. Bakın bunu ilk defa söylüyorum: Bir insanın kişisel inancının, bu şekilde örselenmesi adına içim ezildi. O kıza dedim ki: 'Başını açma kızım!' Ben türbanı savunan bir insan değilim ama o anda, o kızı başını böyle bir zorlama ile açmaya yönlendirmek, bunun bir parçası olmak bana insani gelmedi. Bana hayretle baktı. Önce bir an kararsız kaldı sonra başörtüsünü tekrar düğümledi. -Peki sonuç ne oldu? -Öğretim üyesi geldi ve 'Tamam, ben hallettim, geçin içeri' dedi ve o kız öğrenci de türban ile içeri geçti. Şimdi bu iş bir telefonla, 3 dakikada ya da 5 dakikada çözümlenebilecek bir konu ise, Türkiye 15 yıldır ne ile uğraşıyor? Niçin bu zamanı kaybediyoruz? Kime neyi kanıtlamak istiyoruz? Ben bundan utanç duyuyorum." İşte böyle... "İçim ezildi... Bana insani gelmedi... Ben bundan utanç duyuyorum...." Bunlar insani refleksler... İşte bize bu lazım. Hadi bir de sayın Betil'in İHL ve Meslek Liselerine uygulanan katsayı "zulmü"ne ilişkin görüşüne bakalım. Şunları söylüyor: "Bush politikasını beğenelim, beğenmeyelim, ABD dünyanın en gelişmiş toplumlarından biridir...... Biliyor musunuz ki ABD'de üniversite girişlerinde uygulanan testlerde, sınavlarda diploma aranmaz. Önemli olan, orada tutturduğun puandır. "Lise diploman var ama falanca liseden mezun olduğun için katsayın eksik" gibi uygulamalar yok. "Hepimiz biliyoruz ki, ikinci sınıfından itibaren çocuklar liseye devam etmiyor ve dershaneye gidiyorlar!.. Şimdi böyle bir sistemde diyorsun ki, "Sen İmam Hatip Lisesi'nden mezunsun, dolayısıyla Hukuk Fakültesi'ne giremezsin, ya da sen Motor Meslek lisesi'nden mezunsun. Ancak meslek yüksek okuluna girersen avantajlısın. Edebiyat fakültesine giremezsin, orada puanın düşürülür.... Bu bana eşitlikçi gelmiyor." (İrem Barutçu, DB Tercüman, 27 haziran 2005) Evet, yüreği olan böyle konuşuyor. YÖK'te bir kesimin yüreğini sızlatamadık henüz. CHP lideri Baykal'ın yüreğini sızlatamadık. Medyada kimi köşeler hala "iç ezilmesi" diye bir şey tanımıyorlar. Ama "alan daraldı!" Bazı okuyucularım yazdıklarımı yalvarıp yakarma gibi algılıyor ve biraz da bana kızıyorlar. Onları anlıyorum ama, ben yürekleri zorlamaya devam etmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bir çok insan, başkalarının yaptığı zulümden utanç duyar hale geldi. Bu utanç halkası büyüye büyüye bir gün, zulme ortak olanların da utanç duyacağı bir kuşatmaya dönüşecek... Yer gök utanç utanç diye bağıracak. Bunu duymayan kalmayacak. Utanmayanlar, o günün yer - gök kuşatmasına dayanabileceklerse, utanmamaya devam etsinler.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |