Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Ortadoğu kaynıyor
Ortadoğu kazanı kaynamaya devam ediyor. İran'ın nükleer enerji sorunu, Suriye'nin Hariri suikasti sorunu, Lübnan'ın Suriye sorunu, Irak'ın düzen ve otorite sorunu… Önümüzdeki dönem daha sancılı geçecek gibi görünüyor. İran yönetimi her fırsatta Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'yla çalışmak istediğini ve kitle imha silahı yapmak gibi bir derdi olmadığını açıklıyor, ama diğer yandan ise gerekirse yaparım şeklindeki efeliğini sürdürüyor. Şimdilik mesele BM zeminine getirilmiyor, Rusya ve Çin'in BM'deki blokajı sebebiyle dosyanın oraya taşınması bir süreliğine tehir edildi. Ama bu konu İran'ın üzerinde baskı unsuru olarak gündemde tutulmaya devam edecek. İran'ın Avrupalı ülkelerdeki desteğini de kaybederek yalnızlaşması, ABD'nin işini kolaylaştıracaktır. Suriye'nin kasım ayında karışacağı anlaşılıyor. Hariri suikastinin faturası kuvvetle muhtemeldir ki, Suriye hükümetine kesilecek. BM'nin hazırladığı rapor ekim sonuna doğru açıklanacak. İlk gelen duyumlar, üst düzey hükümet yetkilileriyle suikast arasında ilişki kurulacağı şeklinde. Uluslararası medya kuruluşlarının geçtiği haberler, dünya kamuoyunun da buna hazırlanmaya çalışıldığını gösteriyor. Suriye bu durumu gördüğü için çıkış yolu arıyor. Beşşar Esad geçen günlerde Mısır'a giderek Hüsnü Mübarek ile görüştü. ABD, Esad'ı uyumsuz ve iş tutulamayacak bir lider olarak görüyor. Bu yüzden Suriye yönetimini topyekün karşısına alarak, alaşağı etmenin planlarını yapıyor. Batılı bir eğitim alan, klasik Suriye siyaseti içinde daha vizyoner bir görüntüsü olan Esad ise babası döneminden kalan statükocu kişi ve kurumlar karşısında isteyerek veya istemeyerek çaresiz bir görüntü içinde. Suriye için tek çıkış yolu Türkiye. Hükümetin bugüne kadarki tavrı, Suriye'yi kendi yalnızlığına itmek ve sorunu derinleştirmek yerine, uluslararası diyaloğa ve işbirliğine ikna etmek şeklindeydi. Hatta Türkiye'nin bu yaklaşımının, ABD-Türkiye ilişkilerinin üzerine kara bir gölge gibi çöktüğü de söylenebilir. Türkiye'nin İran'ın nükleer enerji konusundaki resmi söylemini, Suriye'nin Irak'a sızdığı iddia edilen eylemcilerle ilgili açıklamalarını ciddiye alması ve uluslararası görüşmelerde dile getirmesi bu iki ülkeyi köşeye sıkıştırıp, müdahaleye açık hale getirmek isteyen çevrelerde çok da memnuniyetle karşılanmıyor. Bu noktada Türkiye'nin gerek komşuluk ilişkileri gerekse yanıbaşında yeni bir problem görmemek için böyle bir tavır takınmasını "hamilik" gibi görenler olsa da, Türkiye de bu problemlerin gerçek olma ihtimalinden sıkıntı duymaktadır. İran'ın kitle imha silahı üretmesi, Türkiye açısından kabul edilemezdir. Yine Suriye'nin Irak ve Lübnan üzerinde bir kısım gizli operasyonlara gitmesi Türkiye'yi de rahatsız eder. Bölgede daha ciddi bir sorun ortaya çıkmasını istemeyen Ankara'nın Batı'nın yükselttiği tansiyonu düşürmeye çalışması anlaşılabilir bir durumdur, ancak bunu körü körüne bir destek gibi de görmemek gerekir. Suriye yönetiminin kimi yanlışlıklarını ya da İran'ın pervasız tavırını kendilerinden başka kimse göğüsleyemez. ABD başta olarak, batıdan yükselen seslerin haklılığı çok tartışmaya açıktır, ancak Ortadoğu'daki yönetimlerin de kendilerini ciddi şekilde gözden geçirmeleri, hem halklarının hem de bölgenin çıkarınadır. Saddam Hüseyin'in göz göre göre ülkesini müdahaleye açık hale getirmesi ve müdahalecilerin işini kolaylaştıracak tavırlar içine girmesi akıldan uzak tutulmamalıdır. Üzerine bu kadar gelindiği bir ortamda hâlâ Suriye'nin Lübnan'da bir kısım hesapların içine girmesi sadece kendisine zarar verir. Türkiye'nin bu ülke halklarına duyduğu yakınlık sebebiyle takındığı tavır tek başına işe yaramaz. Asıl akıllı politika üretmesi gerekenler bu ülkelerin yönetimleridir.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |