Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Zenginlik
Zenginlik, herkesin ilgi gösterdiği bir kavram. Ve evrensel anlamda zengin ülkeler kadar, zengin bireyler de dikkat çekiyor. Zenginlik üzerine birçok değer yargısı üretilse de ülkemizde de özenle bakılan ve iç geçirilen bir nitelik. Bunun insan doğasına yabancı bir yanı da yok kanımca. Ben, zengin olmayı istemeyen insana pek rastlamadım. Maddi zenginliğin doyuma ulaştırdığı bireylerde bile, bir zenginlik arayışı var ve olmalı da. Tasavvufi bir boyut içerse de "gönül zenginliği" de dünyevi zenginliklerden insani ve rahmani bir boyuttur. Çok eski denemez ama takriben 15-20 sene önce, İstanbul'da bir camide dinlediğim bir hutbeyi hatırlıyorum, "Zenginlik Üzerine". Bu imamın ismini hatırlasam, şimdi yazıma kaydederdim, büyük bir kadirbilirlikle. Çünkü "zenginlik" kavramını yadırgayan bir dindarlığın övülemeyeceği ana fikrini gayet açık bir düşünce bütünlüğü içerisinde, hatta felsefi bir doku da oluşturarak dile getirmişti. Çünkü girişimciler tarafından mevcut kaynaklar kullanılarak ve hatta olmayan bazı hammaddeleri ve bilgileri satın alma vb yollarla temin ederek üretim ve ticaretin gelişmesi sağlandığında oluşabilen zenginliğin, her aklı eren bireyin üzerine dini bir vazife olduğunu; buna gücü yetmeyenlerin de istihdam yoluyla bu zenginleşme yapısının içine böylece alınabileceğini çeşitli argüman ve delilleri dile getirerek vurgulamıştı, hutbesinde. Yoksulluğa övgü gibi eksikliğin tasavvufla bağdaştırılmasına çaba gösterilmesinin anlaşılabilir bir davranış olmadığı da vurgulanan bu hutbede, yoksulu değil, yoksulluğu yergi de yer almıştı. Ne berrak bir düşünce ve tavır değil mi? Ve bu hutbe, sünnete uygun olarak uzun da sürmemişti. İnsanların hemen işlerine koşacakları öngörüsüyle. Zenginlik ve yoksulluk üzerine birçok atasözü ve özdeyişimiz var, Türkçe'mizde. "Zenginin sermayesi kasasında, alimin sermayesi kafasında.", "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar.", "Zenginin horozu bile yumurtlar.", "Zengin kesesini döver, züğürt dizini.", "Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt düz ovada şaşırır.", "Zenginin iki dünyası da mamurdur.", "Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir.", "Züğürtlük, zadeliği bozar.". Bu atasözleri ve özdeyişlerle, zenginin imkanlarının bolluğu ve buna karşılık yoksulun imkanlarının kıtlığı ve yetersizliği vurgulanmakta; zenginleşmeye çaba gösterilmesi övülmektedir. Ayrıca hemen dillendirmeliyiz ki, çalışma ve çalışana övgüye yönelik atasözü ve özdeyişler de bu doğrultuyla bütünlük göstermektedir. Eğer "züğürt tesellisi"ne talip değilsek, çalışmaya talip olmalıyız. Ulusal zenginlik, hangi unsurlardan oluşur ve nasıl ölçülebilir? Kısaca söylersek, "zenginlik", insanın ve evrenin doğru anlaşılması şartına bağlı sosyolojik, kültürel ve ekonomik bir oluşumdur. Dünya Bankası, 118 ülkenin zenginliğini araştırmış. Bu araştırmada ABD, 144.671 milyar dolarla birinci; Japonya, ikinci; Almanya, üçüncü; Çin, sekizinci; Rusya, onaltıncı; Türkiye, 3.227 milyar dolarla yirmiikinci olmuş. Ulusal zenginlik hesaplaması, doğal kaynaklar, ekilebilir alanlar, ormanlar, üretilmiş sermaye, kent toprağı ve maddi olmayan sermaye gibi verilerle yapılmış. Fert başına ulusal zenginliğimiz, 47.859 dolar olarak hesaplanmış. Bunun 35.774 dolarlık kısmı, maddi olmayan sermayeden, 3.504 dolarlık kısmı doğal zenginlikten, 8.580 dolarlık kısmı ise üretilmiş sermayeden oluşuyor. Kanımca bu son unsuru yükselterek zenginliğimizi geliştirebileceğiz. Zenginlik ve zenginleşme, bilinç ve özveri düzeyi yükselmesini gerektirmektedir. Bilinç ve özveri yükselmesini gayret göstermeksizin kırıcı üslup ve davranışlarla temin edemeyiz. İşte bu nedenlerle, işyeri yöneten agresif patronlar, zenginliği doğru üretip doğru paylaşamaz. Çünkü "agresifizm", güven ve güvenceyle çeliştiği gibi, karşılıklı saygı ve anlayışı da yok eder. Karşılıklı güvenin oluşmadığı yapılarda üretim artışı ve kalite kaygısının yer bulamadığı araştırmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Sinirlenmek ve kırıcılık yani agresifizm, Kuran'daki insan ahlakına ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in sünnetine de aykırıdır. Zaten insanlar, agresifleri sevmezler. İnsanlar ve ülkeler, zenginleşme zaruretini kabul etmek zorundadırlar. Büyük ve kaliteli üretim düzeylerine yönelmek ve bunun için çabalamak şart. Öyleyse gerçek zenginlik, kaliteli üretim, adil paylaşım, denge ve ahlakla bağdaşık yapılanmadır. Ahlakla çatışan zenginliği, sürdürülebilir bir yapı olarak göremeyiz ve görülemez de. Haklarla çatışan yapılar, doğası gereği yok olmaya mahkumdur. Öyleyse ahlak, Müslümanlık kadar, zenginleşmenin de baş unsurudur.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |