AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Övdürmek veya sövdürmek

Meşhur olmanın iki yolu
Politikada bir kural vardır: Başarılı olmak için, ya kendinizi övdüreceksiniz veya kendinize sövdüreceksiniz. Bu cümlenin manasını tecrübeli politikacılar çok iyi bilirler.

Övülmüş veya sövülmüş olmanın politikacıya kazandırdığı bir şey popülaritedir. Yani, tanınmış olmak... Tanınmak başarılı olmak için yeterli değildir amma, tanınmaksızın bir yere varmak da çok zordur.

Politika için var olduğunu söylediğimiz bu kural, hayatın birçok kısmında geçerlidir. Bir malı pazarlamak, bir sanat eserini, kitabı, bir filmi meşhur etmek için de bazen kullanılan metot da budur. Unutmayalım ki, Ford otomobilleri ilk piyasaya çıktığı zaman yaptığı reklamlarda, "teneke Fort" deyimini kullanmıştır. Bazen bir filmi bir kaseti tanıtmak için skandallar yaratıldığını çok görmüşüzdür. Bu gözle bakarak Türkiye'nin tanıtılması ve tanınması bakımından Fransa ve Almanya'da, Türkiye aleyhine yapılan propagandaların bir bilançosunu çıkaracağız.

Türkiye ne kadar tanınıyor?
1988 yılında, Türkiye'de Avrupa Konseyi "Bilim ve Teknoloji Komisyonu" toplantısı yapılmıştı. Komisyonun Başkanı Norveçli bir parlamenterdi. Toplantının açılış konuşmasına şu cümle ile başladı: Ben toplantı için buraya gelirken üniversitedeki oğlum bana sordu: "Baba Türkiye nerede?"

Oradaki üniversite talebesi dahi haritada Türkiye'nin yerini bilemiyordu. Tansu Çillerin Başbakan olduğu yıllarda bir Fransız ilim adamı, Hukuk Fakültesi'nde konferans veriyordu. Konferans sonunda talebelerden birisi klasik bir sual sordu: "Fransızlar Türkiye'yi tanıyorlar mı?" Konferansçının verdiği cevap çok enteresandı: "Fransızlar Türkiye'yi pek tanımazlar. Ancak her Fransız'ın Türkiye denince aklına iki şey gelir, bilin bakalım nedir?" dedi. Biraz bekledikten sonra cevabını kendisi verdi: "Bunlardan birisi Galatasaray, diğeri ilk kadın Başbakan olan Tansu Çiller…"

Almanya seçimlerinden sonra
Bu durum hemen hemen bütün Avrupa için geçerliydi. Fakat bu gün, gerek Fransa'da ve gerekse Almanya'da pekçok kimse Türkiye hakkında birçok şeyi biliyor. Kısaca söylemek gerekirse, bu bilinçlenmeyi, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya CDU Başkanı MERKEL'in Türkiye aleyhine yaptıkları kampanyaya borçluyuz.

Fransa Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve bazı bakanları, Türkiye'nin nüfusu, ekonomisi ve hatta problemleri bakımından Avrupa Birliği tarafından içine alınamayacak kadar büyük olduğunu Fransızlara anlattı.

Merkel ise, rakibi SCHRÖDER aleyhine propaganda yapmak için, onun Türklerle yaptığı bir toplantıda çekilmiş bir resmini dağıttı. Bu resimde, Alman şansölyesi, Türk bayrağı önünde konuşma yapıyordu. Gerçekte, konuşmanın yapıldığı kürsünün iki yanında, Türk ve Alman bayrakları vardı. Merkel takımı, bu resimdeki Alman bayrağını kesmiş ve sadece Türk Bayrağını bırakmışlardı. O bu suretle, Almanya'da oluşan Türkiye aleyhtarlığını oya çevirmek istiyordu. Ancak bu davranışıyla bütün Alman halkına en azından Türk bayrağındaki ay yıldızı tanıttı. Ayrıca bütün Alman halkı, orada yaşayan 600 bin Türk kökenli seçmenin önemini kavradı. Ölçüsü kaçmış ve yalanlar üzerine inşa edilmiş propagandalar çoğu zaman ters teper. Amerika Cumhurbaşkanı adayı Roosewelt, rakibi, boğazından hasta olduğu zaman ona bir telgraf çekmişti: "Size boğaz uzmanı bir doktor gönderiyorum. Çabuk zamanda iyileşip konuşmalarınıza devam etmenizi dilerim." Roosewelt, bu telgrafıyla, rakibinin yaptığı her konuşmada, kendisinin puan kazandığını anlatmak istiyordu.

Türkiye'nin Avrupa'da yeteri kadar tanınmadığından şikâyetçiyiz. Hatta dostlarımız bile, kendimizi tanıtamadığımızdan yakınmaktadırlar.

Yukarıda bahsettiğim, oğlunun, "Türkiye nerede" diye sorduğunu söyleyen komisyon başkanı Norveçli ile GAP'a gitmiştik. Atatürk Barajı inşaatı bitmek üzereydi. Yüksek bir noktadan bakıldığı zaman gördüğümüz manzaraya inanmak güçtü. İki-üç km. uzunluğunda bir kamyon kuyruğu, aralarına en çok bir metre mesafeyle inşaata girip çıkıyordu. Sanki bir karınca kafilesi gibiydi. Norveçli başkan, bu manzarayı gördükten sonra toplantıda yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: "Siz Türkler çok mütevazı insanlarsınız. Güney Amerika'da burada gördüğüm barajın yarısı büyüklüğünde bir baraj inşaatı var. Dünyada bunu duymayan kimse kalmadı. Fakat sizin burada yaptıklarınızı biz bile bilmiyoruz."

Hakikaten biz Türkler çok mütevazı ve hatta beceriksiz insanlarız. Kendimizi tanıtmayı bilemiyoruz. Tıpkı sokaklarımızı süpüremediğimiz, temizleyemediğimiz ve aydınlatamadığımız gibi.. Ancak şu inancımız sağlamdır: Allah daima bizlerin yardımcısındır. Sokaklarımızı rüzgâr estirerek süpürür, yağmur yağdırarak temizler, ay vasıtasıyla aydınlatır. Şimdi de Yüce Allah Türkiye'yi tanıtma görevini, Fransız Cumhurbaşkanı Chirac'a ve Almanya CDU Başkanı Merkel'e verdi. Bunlar hem Türkiye'yi tanıttılar hem de Avrupa'da yaşayan Türklerin politikadaki ağırlığını da hatırlattılar. Överek değil amma Türkiye yi kötüleyerek, bir manada da söverek...


26 Eylül 2005
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED