AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Taktik savaşları

17 Aralık sonrasında olduğu gibi 3 Ekim sonrasında da AK Parti oylarında ciddi bir patlama oldu. Hayatında hiçbir zaman sağ partilere oy vermeyen bazı kesimler, AK Parti'nin Avrupa Birliği perspektifi sebebiyle sağa kaymaya başladı.

CHP lideri Baykal da altındaki sol halının çekilmekte olduğunu gördüğü için panikle çıkışlar yapıyor.

Önce 3 Ekim'de açıklanan Müzakere Çerçeve Belgesi sebebiyle iktidara vururken kantarın topuzunu fazla kaçırarak AB karşıtı bir görüntü verdi, ardından tabandaki rahatsızlığı görüp, "Biz de AB'ye tam üyelikten yanayız" demek zorunda kaldı.

CHP yönetimi ile CHP'ye oy veren halk kitlesi arasında AB konusunda giderek açılan makasın bir kimlik sorununa dönüşeceği belliydi. Baykal iktidarı eleştirmek ile AB üyeliğini eleştirmek arasındaki ayrımı iyi yapamadığından kendi bindiği dalı kesti. Şimdi toparlamaya çalışıyor.

Diğer yandan başka bir durum daha yaşanıyor:

Önceleri AK Parti iktidarına, toplumun inanç ve geleneklerine, demokratikleşme ve özgürleşmeye karşı olan çevreler, AB'ye karşıtlık ile kendilerini konumlandırarak tavır almayı yeğlediler. Onlara göre Hükümet, AB ile müzakereleri başlatabilirse bu ülkede sivil siyaset, demokrasi ve özgürlükler perçinlenecek, AK Parti de güç kazanacaktı. Bu yüzden belli bir harekete ve belli bir kesime duyulan antipati, bu kesimlerin önünü açacak demokrasiye de, demokrasiyi oturtacak Avrupa Birliği'ne de yöneldi.

Şimdi ise farklı bir eğilim gözleniyor. "Madem müzakerelerin başlamasını engelleyemedik, bari bu süreçte oyuncuları değiştirelim" şeklinde bir anlayış var. "AK Parti'nin getirdiği AB trenine yeni bir makinist bulup, şimdiye kadar karşı olduğumuz bu trenle yolumuza devam edelim" yaklaşımı, bu büyük başarıyı AK Partiye yedirmeme amacıyla şahlanmış görünüyor.

Bu çevrelerin önümüzdeki dönem yapabilecekleri iki şey var:

Birincisi, müzakere sürecini sabote edip, yavaşlatabilmek ve hatta dondurabilmek için "uygulama süreci"yle oynamak.

Çeşitli kurum ve mekanizmaların uyumdan uygulamaya geçiş esnasında bu müdahaleyi yapabilmeleri çok da zor değil. Çok basit gibi görünen (Pamuk davası gibi) kimi olaylar bile AB'den ciddi tepkiler gelmesine sebep olabiliyor.

İkincisi, iktidarı AB dışındaki kimi konularla köşeye sıkıştırıp, seçime zorlamak ve AB sürecini kendinden gördükleri aktörlerle sürdürmek.

AK Parti'ye dönüp, "Teşekkür ederiz, zorlu süreci sayenizde aştık, şimdi AB işini bize bırakabilirsiniz" demek için ellerini ovuşturan çok kişi olduğu malum. Ama bunu başarabilmeleri mümkün değil, çünkü Avrupa Birliği'ni samimi olarak istemeleri, halkın bu süreçte güç kazanmasına tahammül edemeyecekleri için sözkonusu bile olamaz. AB ile katılım sürecinin başlaması, ancak AK Parti'nin halktan aldığı büyük desteğin ürettiği sinerji ile mümkün olabilmiştir. AB'ci herhangi bir partinin bunu başarabilmesi, böyle bir desteğe sahip olmadığı için mümkün değildi.

Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın önemli bir başarısı, partisinin hedefleri ile Türkiye'nin hedeflerini örtüştürmek olmuştur ki, diğer partilerin yapamayacağı da budur.

AK Parti'yi bugün büyüten politikalar, güçlendiren amaç ve hedefler Türkiye'yi de güçlendirecek politika ve hedefleridir.

Bu akıllıca bir strateji olmuştur.

CHP'nin küçülmesiyle, bugüne kadar önerdikleri politikalarla Türkiye'nin küçülmesi raslantı değildir. Türkiye'yi güçten düşüren partiler bir bir güçten düşmüştür. Gerçekçi olmayan ve Türkiye'nin orta ve uzun vadeli çıkarlarıyla örtüşmeyen politikalar üreten partilerin bu saatten sonra güç kazanması, Türkiye'nin kaybetmesi anlamına gelir.


20 Ekim 2005
Perşembe
 
YASİN DOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED