Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
The İmam da, hatip değil
Türkiye semaları altında, hakkında görüş beyan etmemiş yazar, çizer, eleştirmenin kalmaması bile tek başına, İsmail Güneş'in yeni filmi The İmam'ın çıkış noktasının popüler, anlamlı ve orijinal olduğunu kanıtlamaya yeter bir argüman. Şimdiye dek alışık olunandan başka türlü bir hayat tarzının, siyasetin yüksek rakımlarında görülmeye başlamasının da itici gücüyle, dine dair ne varsa, sudan ucuz haftalık dergilerin yalan yanlış dönen diline düştüğü bugünlerde popüler bir film The İmam. Son dönemde giderek artmış bir ivmeyle "öteki"leştirilmiş koskoca bir kuşağın onlarca yılda demlenen psikolojik ve sosyolojik buhranlarına kulak verme çabasında olduğu için anlamlı bir yapım. Ve şimdiye kadar -en azından görsel sanatlar alanında- hiç kimsenin dönüp bakmayı akledemediği ya da ideolojik kaygılarla itibar etmediği bir yöne kamerayı çevirdiği için de orijinal. Gelgelelim The İmam, görsel grameri okunmaz haldeki sinema diliyle, derdini anlatmaktan çok, "beni tanıyorsunuz işte, anlayıverin" diyen ve kalburüstü sinema seyircisini tatmin bir yana, sabır sınavı hissi veren bir film. Yönetmenin 6 yıl önce çektiği Gülün Bittiği Yer'den şerbetlileri şaşırtan bir sonuç değil bu tabii.. İmam-Hatip'li, sinemayı bir sanat olarak algılama eğiliminden ziyade, ideallerin peşine düşmüş, kanları deli deli akan yeniyetme üniversite öğrencilerinin, "sanat kaygısı bir yana, felsefi altyapısı bile kurulmamış, üstü kapatılmamış mesajlardan" beslendikleri için, kimliğiyle sorunlu olan bilgisayar mühendisi İmam-Hatip'linin hikayesini çok beğenmiş olması da durumu değiştirmiyor.
Yükte ağır pahada hafif
Eşref Ziya'nın, İnanç Dünyası jeneriğindeki hızlandırılmış çiçek açma görüntüsü gibi iyiliğe, güzelliğe ve doğru olan inanca davet eden ve film boyunca, ayarına hiç dokunulmamış hissi bırakan Sırlar Dünyası tebessümü, köyün delisinin sürekli tekrarlanmaktan izleyiciyi delirme noktasına getiren "Ulan muhtar... Nassın" repliği, birbirini tamamlamadığı için birbirinin altını oyan, ince ipliklerle teyellenmiş sekansları, "okumuş çocuk" daha da ötesi "next generation" Emre'nin, rüyasında gördüğü yaşlılık halinin saç baş yolduracak cinsten oluşu filmi, senaryo, oyunculuk, kurgu, makyaj velhasıl hemen her alanda, içinde orijinal bir stilizasyon mumla aranır bir yapım haline dönüştürüyor. The İmam'ın anlatmaya çalıştığı, sinematografi yönünden işlevsel, gişe açısından banko bir konu ama, anlatım gücünün ibresi kırmızıyı gösteriyor. Film, pahada ağır ama, yükte giderek hafifliyor. Ayrıca altı kalın kalemle çizilen, Fakir Baykurt romanlarındaki kadar sahtekar, namussuz olmasa da, imgesi hayli eskimiş "eski kafa dindar"la, Harley Davidson'lu, uzun saçlı, modern dindarın karşılaşması değil herhalde günümüz İmam Hatip'linin mevzusu. İmam-Hatip konusunda, yıllardır baskı üzerine bina edilmiş olan devlet-birey ilişkisini bir kenara bırakırsak, modernizme eklemlenme sürecinde şaşalayan sancılı dindarla, modernizm ve giderek postmodernizmin ta kendisi arasındaki aşk-nefret ilişkisi değil mi günümüz dindarının problemi?
Bir resmin yorumu
Ancak şu da var. Klasik "kaybedenler" üzerinden gişe amacı güden bir film değil The İmam. Okunaklı olmayan mesajın eksikliğini samimiyetiyle kapatan film, parlak cümleler kuramasa da izleyeni yanına çağırıp ona derdini döken ve o sahici derdi mümkün olduğunca iyilikle anlatmaya gayret eden bir yapım. Olmamış diyerek burun kıvırmak için fazla kalender bir duruşu var sanki. Hakkı yenmiş, bunun için otoriteye hiçbir zaman başkaldıramayacak olsa da kendi kendine hep öfkelenmiş, bir süre sonra korunmayı ise, içinde gizlenmekte bulmuş genç bir İmam Hatip'li silueti gibi, dinamiğinde içgüdüsel bir adalet duygusunun yanısıra derin bir kırılganlığa da meydan veren bir ruh hali de var. Bir masal kipine yaslanma durumu sanki. Velhasıl The İmam, herkesin evinin oturma odasında asılı duran, ama herkesin bakmaya tenezzül etmediği kocaman bir resmi bütün gözlere göstermeye kalkışan, ancak daha koca tablonun kıyısından söylemeye başlarken dili tutulan bir film. Ama yine de sırf o resmi hatırlattığı için söyledikleri kulağa eşsiz bir melodinin nağmeleri gibi değen...
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |