Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
ALİYA'yı an/a/mamak
Çağımızın yüz akı Bilge Kralını ölümünün yıl dönümünde ondan bahsetmemizi gerekli kılan pek çok nedeni var. Her şeyden önce kişiliği, mücadelesi, düşünceleri yeniden ele alınmayı her zamankinden daha çok hak ediyor; daha doğrusu bizim böylesi bir düşünsel eyleme, kendimizle hesaplaşmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. En muhafazakar savcıların bile Nazım Hikmet şiiri okuduğu bir dönemde bizzat Aliya için yapılan anmalarının rutinleşme eğilimi göstermesi Bilge Kralın misyonun ve mesajının içeriğinin boşaltmaktan başka bir işlevinin olmayacağı açıktır. Evet, Aliya düşüncesi, eylemi ve misyonuyla bugün her zamankinden daha fazla anılması, konuşulması gereken bir simgesel kişiliktir. Bunun yapabilmek, bu anmaların bir anlam kazanabilmesi için de önce kendimizle hesaplaşmayı göze almak zorundayız. Çünkü Aliya'nın durduğu yerde modern dünyanın değerlerine, verili siyaset ve değer yargılarına tutulmuş bir ayna olduğu kadar bizim kendimize tuttuğumuz bir ayna olduğunu unutulmamalı. Aliyayı şimdi konuşmak her zamankinden daha önemli. Çünkü… -Aliya'yı tekrardan anmayı ve anlamayı; bugün içinden geçtiğimiz sarsıntılı dönem açısından daha da anlamlı kılan husus Batıyı deşifre etmek gibi bir tarihi bir mesaj içeriyor olmasıdır. Sergilediği tavır ve erdemle yine bir Batılı tarafından "Batı Bosna'da öldü" hükmünü verdiren eylem ve düşünce adamının tavrından alınacak çok ders var. Çünkü, Juan Goytisolo'nun çarpıcı ifadesiyle "Bosna trajedisi, insanın yapabilecekleri hakkında en iyiyi ve en kötüyü gösteren eşsiz bir bilgi kaynağıdır." -AB kapılarına dayanmaktan çok AB'ye kapıl/an/dığımız şu dönemde, kendi olmakla başkalaşmak arasındaki farkın eylem ve düşünce planında ne anlama geldiğini hatırlattığı için Aliya yeniden anılmalı. -Aliya gibi bir değerin bu coğrafyada var olmuş olması ve mücadelesi 'Müslümanlık iddiası'nın hala ne kadar belirleyici ve geçerli olduğunun göstergesidir. Aliya'nın verdiği mücadele tarihin bakiyesi bir toplumun ve kültürün hayatta kalma mücadelesi değil, bir medeniyetin olanca kuşatılmışlığı ve yoksunluğuna rağmen inşa edici, biçimleyici bir muhtevayı, özü barındırdığını gösterir. Bu küçük toplum örneğinde ait olduğu medeniyetin yani İslam medeniyetinin kurucu muhtevası ve enerjisi sayesinde her an eylem iradesine dönüşebilecek pozitif bir değer sunduğunu göstermektedir. Bu kurucu iradeyi sağlayan değerler sisteminin insancıl ve evrensel karakteri karşısında Batının bu değerler sınavında nasıl sınıfta kaldığını, "Bosna'nın Batının öldüğü yer"e dönüştüğünü göstermesi, hatırlatması bakımından gelecek hakkında yeterince uyarıcı olmaktadır. -Kişisel olarak Aliya'yı bu mücadelede ayrıcalıklı kılan şey; devraldığı kültür ve medeniyetin ona sağladığı imkanlarla kişisel meziyetlerini mezcedebilmesinde yatmaktadır. Küllenmiş değerleri umut soluğu ile yeniden alevlendiren, bir toplumu yeniden kendi olmasını sağlayan onun etrafına yaydığı pozitif enerjidir. Hayata olumlu bakamayanlar kurucu bir önderlik gerçekleştiremezler. Gerçekçi olduğu kadar iyimser olabilmek öncülere özgü bir ayrıcalıktır. Aliya hayatı boyunca bunu gerçekleştirmiş ve en olumsuz şartlarda bile realiteden kopmadan toplumuna umut aşılayabilmiştir. Yenilgilerin ortaya çıkardığı ricat duygusunu yaşayanlar için pusula niteliğindedir. -Yaşanılan pratik gerçeklerin, zorluklarla karşılaşmanın 'iddialardan vaz geçmek' için meşruiyet sağlamadığını; mümkün olanla ideal olan arasında zorunlu kopuşun söz konusu olmadığının ispatıdır hayatı ve mücadelesi. Hayatıyla ortaya koyduğu bu örneklik, iddiaları elinden alınmış/vazgeçmiş nev-zuhur İslamcılar için de önemli bir uyarı olarak algılanmalıdır. Siyasal tavrı kendi başına bir mesajdır. - Çağdaş İslam düşüncesinin en önemli isimlerinden biri olarak Aliya , kendi içinde bütüncül bir düşünce sistematiğine sahip düşünür olduğu bunca hamaset edebiyatı arasında kaybolmaktadır. Müslüman bir düşünür olarak Aliya'nın fikirleri yeniden ele alınıp, tartışılmadan onu kavramış olamayız. -Müslüman kimliği ile evrensel düşünce üretebilen bir düşünür olması onun konumunu benzerlerinden farklılaştırır. İnsanlığın yaratılış, aşk, ölüm, din, tanrı, özgürlük gibi kadim sorunları üzerine geliştirdiği düşünceler kendi coğrafyasını ve hatta çağını aşmış bir düşünür olduğunun kanıtıdır. O hem Batı ile hesaplaşırken aynı zamanda evrensel düşünce birikiminden de rahatsızlık duymadan yararlanmasını bilerek evrensel bir dil geliştirebilmiştir. Bu anlamda Doğu ile Batı arasında anlamlı ilişki kurmayı başaran az sayıda düşünürden biridir. Sonuçta kişiliği, öncülüğü ve düşünceleriyle Aliya'yı ele almadan onu anmış olmayız. "Nietzsche'nin tanrı öldü sloganın peşinden kaçınılmaz olarak Foucault'nun insan öldü sloganın gelmesi kaçınılmazdı. Tanrı yoksa insan da yoktur/olamaz."diyen Aliya'yı anlamadan anmak ismini tüketime elverişli malzeme haline getirir.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |