Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Cari Açık Üzerine Sıcak Terennümler
Ağustos ve eylül ayları, ödemeler dengesi açısından hükümetlerin sevdiği dönemlerdir. Zira bu ayların hiç değilse birinde cari denge fazla verir, aylardan birinin eksi verdiği zamanlarda dahi bu iki ayın toplamı cari dengeye müspet katkıda bulunur. 1992'den bu yana sadece iki kez bu iki ayın ikisinde birden cari açık oluşmuş: 1993 ve 2000 yılları. İlginç bir "tesadüf". Bu yıl ağustos ayında cari işlemler dengesi açık verdi. Hem de öyle sıfıra yakın bir açık değil: 1 milyar 250 milyon dolar. Böylece yılın ilk sekiz ayında toplam cari açığımız 15 milyar 800 milyona merdiven dayadı. Biz ağustos etkisiyle cari işlemler açığının bu dönemde hiç değilse 14,5 milyar dolar civarında kalacağını umuyorduk. Geçen yılın eylül ayından bu yılın ağustos ayına kadar geçen bir yıllık dönemde cari açığın 20,7 milyar doları geçtiğini görüyoruz. Buna geçen yılın "zararsız" geçen eylül ve ekim ayları da dâhil. İlk sekiz aylık açık bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık % 47 arttığına göre, geçen yılın son dört ayında oluşan 5 milyar dolarlık açığın da hiç değilse % 40 genişleyeceği varsayılırsa, 2005 yılı cari işlemler açığının 23 milyar doları geçeceğini tahmin edebiliriz. Hiç şüphesiz bu çapta bir cari işlemler açığı oldukça rahatsız edici. Bu sütunda bundan önce de defalarca ifade edildiği gibi, ne bu açığın finanse ediliyor olması bir sıhhat alameti, ne de döviz kurlarında muhtemel bir yukarı hareket bu açığı uzun vadede kapatmaya yetebilecek. Sorun yokmuş gibi davranmak, ciddi bir kayıtsızlık alameti addedilmeli. Ancak düzeltmenin döviz kurlarına müdahale ile olabileceğini iddia etmek doğru bir yaklaşım değil. Türkiye'nin cari işlemler açığı meselesi, içerideki yapısal bozuklukların bir dışa vurumu sadece. Bu yapısal bozukluklara müdahale etmeden cari açığa uzatacağımız her neşter, yeni yaralar açmaya aday olacaktır.
Son günlerde cari açığın ciddi bir sıcak para girişi ile finanse edildiği ve Türkiye'deki sıcak para stokunun 50 milyar dolara ulaştığı yazılıp çiziliyor. Nedir sıcak para? Kısa vadeli yatırım amacı ile ülkeye gelmiş yabancı para mı? Yoksa buna yerleşiklerin yastık altındaki dövizlerini bozdurup mevduata veya gayrimenkule yatırdıklarını da ekleyecek miyiz? Peki dış ticaretle uğraşan reel kesimin yabancı bankalardan edindikleri kısa vadeli ticari krediler? Net hata ve noksan? Yatırım araçlarına dışarıdan gelen meblağın girdiği değeri mi baz alalım, yoksa piyasa değerini mi? Yoksa bir kriz anında olası değerini mi? Herkes kendine göre bir tanım yapıyor. Sıcak parayı bir tehdit olarak algılıyorsak, onu bir kriz anında bağlı olduğu yatırımdan hızla çıkıp döviz talep ederek sistem dışına kaçma temayülü barındıran sermaye olarak tanımlamamız gerekiyor. Her yatırım aracı da öyle istenildiği anda ve fiyata nakde çevrilmiyor. Toplu çıkışlarda yatırım araçlarının fiyatı düşecek, döviz kurları fırlayacaktır. Nihayette sistemden ve ülkeden çıkacak olan döviz miktarı, sıcak paranın bugünkü değeri ile yakından uzaktan ilgisi olmayabilir. 1986'dan bu yana ülkeye 39 milyar dolar civarında net portföy yatırımlı döviz girişi olmuş. Bu yatırımların ciddi anlamda değer kazandığı ve bu arada yatırımcısını da nemalandırdığı anlaşılıyor. Öte yandan kriz dönemlerinde yaşanan sıcak para kaçışlarını net portföy çıkışları üzerinden izlediğimizde, 1998 yılının ağustos ile ekim ayları arasında 6,7 milyar doların, Kasım 2000'de neredeyse 5 milyar doların, Şubat 2001 ve takip eden aylarda 4,4 milyar doların portföy yatırımlarından çözülüp çıktığını görüyoruz. 2003 başında Irak gerginliği ve mart tezkeresi sebebiyle çıkan para ise 1,6 milyar dolar. Bugün Türkiye'deki sıcak para miktarının önemli bir kısmı, 2004 ve 2005 girişli. Yani kur düşükken ve piyasalarda sermaye kazançları büyük ölçüde realize edilmişken ülkeye gelmiş. Tüm bunlar ne demek? Şu an için yanlış yere bakıyoruz demek. Dış dengede mesele cari açığın kendisi, nasıl finanse edildiği değil.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |