Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Rüya ile gerçek
Bu yazıya süper ligin yeni takımı Sivasspor'un inanılmaz başarısı ile iki Kayseri takımının yükselişini öncelikle tebrik edip sonra girmek istiyorum. Ertuğrul Sağlam İnönü'de Beşiktaş'ı elinden kaçırdı; Erciyes ise Galatasaray'a son saniyede boyun eğdi. Bu nedir? Bu Kayseri'den gelen iki takımın İstanbul'a bir nevi kafa tutması, başa baş oynamasıdır. Artık Anadolu takımları da, gerek yönetimde, gerekse transferde tecrübe kazandılar. İyi kadroları var ve başaltında amansız bir mücadele veriyorlar. Yazılarımda sürekli Avrupa maçlarını öne alıyorum. Ve artık içeride kazanılan başarıların taraftarı tam tatmin etmediğini sürekli tekrar ediyorum. "Canım bu zaten bilinen bir şey, tekrarın ne faydası var" demeyin. Gerçek başarılara ancak ısrar, azim, tekrar ile varılır. Fenerbahçe Schalke karşısında herhalde Ankaragücü maçında olduğu gibi hovarda bir tutum takınmayacak. Daha açık ifade edelim. Fener forvetlerinin altı pas üzerinden boş kaleye gol atamamaları insanı endişeye sevkediyor. Ne kadar çok gol kaçırdılar. Ama bir Avrupa Kupası maçında rakip sana bu kadar pozisyon vermez. Bulacağın pozisyon sayısı ikiyi, üçü geçmez. Bunlardan birini mutlaka gole çevirmen gerekir. Aynı şekilde defansın da rakibe pozisyon vermemelidir. Evet, ben de bekliyor ve umuyorum ki, Fenerbahçe Schalke karşısında; Beşiktaş Bolton karşısında içerideki gibi oynamayacak, canını dişine takacaktır. Ankaragücü maçı dahil Fener'in oynadığı diğer maçlar göstermiştir ki; bizim forvetler çerçeveyi görüp topa vurduklarında yüzde doksan auta gidiyor top. Bu maçta Selçuk; Alex, Appiah, Anelka dahil topa vurup kaleyi tutturanı göremedik. Bir tek klas hareket oldu, o da Luciano gibi bir defans oyuncusunun girdiği ver-kaç ile gerçekleşti. Fenerbahçe'nin usta ayakları ne ver-kaç ile göbekten, ne hava topları ile kanatlardan gelebiliyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen sevindiğimiz bir şey var. İki yılın sonunda Daum takımın değişmez elemanlarını yerine koydu. Dikkat ederseniz Fenerbahçe artık her maça neredeyse değişmez bir onbir ile çıkıyor. Bu tutum futbolcuların birbirlerini tanımalarına, daha refleksif oynayabilmelerine yol açıyor. Ankaragücü galibiyeti Fenerbahçe'nin Schalke maçına iyi bir moral ile çıkmasını sağladı. Ancak Beşiktaş (yönetimi ve hocası ile) Bolton maçı öncesinde bu morali yakalayamadı. Buna rağmen Christoph Daum "Ben gerçekçiyim, rüya görmeyi sevmem" diyor. İlk bakışta hak verilecek bir tutum bu. Ama her yarışın bir rüyası olmalı. Yarışa giren önce bu rüyayı görmeli. Rüya insanı gerçeklerden koparmaz. Bilakis "rüyasını gördüm, biz bu maçı alacağız" diyen adam maça daha fazla asılır. Rüya aynı zamanda varılacak hedefe kilitlenme demektir. Onunla yatıp onunla kalkmaktır. Bu bir heyecan doğurur. Hedefe doğru atılan her adım, kazanılan her başarı yarışçıya "rüyalarım galiba gerçek oluyor" diye ayrıca bir motivasyon sağlar. Ne demek "Rüya görmeyi sevmem". Ha, "önce gerçeğin soğuk yüzü ile hesaplaşalım" diyorsanız, o başka. Ben bunu şöyle anlarım: "Hele Schalke'yi bir yenelim, gerisini düşünürüz". Evet bu iyi. Ancak bu gibi gerçekçi tutumlar bizi rüya görmekten yani hedefe kilitlenmekten alıkoymamalı. Gerçek bizimle beraberdir, ama rüyayı istesekde göremeyiz. Rüya bir nasip işidir. Bay Daum bilmem ki ne der.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |