Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Oruç da okur
Bu yazının başlığını oruç ve Ramazanı çok farklı boyutta idrak etmemi sağlayan muhteşem yazıya borçlu: Oruç da Acıkır. Sezai Karakoç'un mütefekkirane bir açılımla orucu 'varoluş idraki'mizle ilişkilendirerek sanatçı bir duyarlılıkla yeniden gündemimize getirdiği diğer oruç yazıları gibi hep hatırlanacak. Oruç edebiyatına yaptığı bu şiirsel katkı sadece metafizik bir duygusallıktan ibaret görülemez; oruç da acıkır, onun belki de modern dönem düşünce hayatımıza kazandırdığı en orijinal kavramsal katıklarından biridir. Belki orucu yeniden fark etmemi, yeni bir anlam ve kavrayışla idrak etmemi sağlayan oruç ve çocuk ilişkisini çözümleyen yazılarıdır. Derin uykulardan sahura kalkışı, çocuk bilincinin hayata, öteye, varoluşa dair en yaman hesaplaşmalara uyanışı ile ilişkilendiren, şiirsellikle düşüncenin billurlaştığı yazıları her okuyanda farklı bir oruç bilincinin oluşumuna kapı açar. Bir insanı, sonuçta çocukta özetleyen Sezai Karakoç'un sadece yetişkinlere özgü bir ibadet gibi algılanan orucun çocuk ruhundaki açılımlarını, benlik idrakinin oluşumundaki rolünü çarpıcı üslubuyla anlatır. Bize çocukluğumuzu, yani insanlığımızı yani Müslüman oluşumuzu hatırlatır. Her Ramazan ayında açılan Sultanahmet kitap fuarında kitaplar arasında dolaşırken üstadın "Samanyolunda Ziyafet" adlı kitabı gözüme tekrar iliştiğinde bu düşünceler sağanak halinde çağrışım yaptı. Oruç ve Ramazanla ilgili yazılarını bir araya getirdiği kitabındaki yazıları topluca okuyan herkesin zihninden böylesi bir çağrışımın kıvılcımlandığını tahmin edebiliyorum: oruç da okur. Oruçla daha fazla kitapla hemhal oluruz. Geniş anlamda kitap/larla, özel anlamda okuduğumuz tüm kitaplarla anlamaya çalıştığımız o tek 'kitap'la daha çok hem hal oluruz. Bu bile oruç ve okumak arasındaki ilişkinin nasıl 'ibadet içinde ibadet'e dönüşen okuma ve tefekkür ortamına kapı araladığını gösterir. Ve okudukça daha bir oruç tuttuğumuzu, daha bir sarsıldığımızı fark ederiz. Oruçla özgürleşiriz; oruçla tefekkür ederiz çünkü. Adeta bir panayır, şenlik yerine dönüşen Sultan Ahmet'teki etkinlik doğrudan bu muhtevayı çağrıştırmasa bile, soyut planda kitap ve Ramazan olgusuna yapacağı göndermeyi bile önemsemek durumundayım.
Ramazanda musiki geleneği
Yaptığı etkinliklerle Ramazan ve onun anlamlandırdığı dünya ile düşüncesiyle barışık bir imaj çizmeyen CRR bir ilki gerçekleştirdi. Şehr-i Ramazanı anılarda yad edecek bir geleneği yeniden "icad ederek" gönül tellerini titreten bir programa yer verdi. Musiki geleneğimizde yer alan Ramazanı karşılama, ağırlama ve uğurlama faslı yeniden icra edilirken sadece unutulmuş bir geleneğin hatırlanması anlamında değil, ibadet atmosferinin derinlerden yükselen bir sedaya dönüşmesine tanık olduk. Bir medeniyet ikliminde, sahurda çalınan davuldan okunan ezana, salevât ve temcidlere kadar manevi atmosfere ruh veren ahengin ne kadar incelebileceğinin örnekleri İstanbul Dini Musiki topluluğunun icralarında gök kubbeye yükseldi. Musiki geleneğimizde dini olanla ladini olan gibi bir ayrıma yer vermeyen bütüncül bir sanat algısının yansıması olması nedeniyle Ramazanda özellikle Mevlevi dergahlarında görülen bu karşılama musiki camiasında kabul gören bir gelenek halini aldığı malum. Karşılamada merhaba, ağırlamada mâh-ı gufrân ve uğurlamada elveda esprisiyle icra edilen besteler hayata, insana, kulluğa yaklaşımdaki ahenkten başka bir şey değil. CRR sanat anlayışında bir farklılık getiren bu icraya karşı gösterilen ilgi(sizlik) bu medeniyete gönül verdiğini düşünenlerin bile bu medeniyetin gönül telinden ne kadar uzak düştüklerine işaret olsa gerek.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |