AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şâirin ölümünün düşündürdükleri...

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Attila İlhan'ı kaybettik. Şâirdi; romanlar, denemeler, senaryolar yazdı. Düşüncelerini geniş kamuoyuyla paylaşmayı hiç ihmal etmedi. Bizim neslimizi derinden etkileyen şiirleri, hiç kuşkumuz yok, Türk dilinin en özgün örnekleri arasında anılacak ve sürekli okunacak...

Ondan söz eden her yazı bir ayrıntıyı hiç ihmal etmeden kayıtlara geçiriyor: Bir bayan arkadaşına yazdığı mektupta kullandığı ifadeler sebebiyle ilk cezaevi mâcerasını daha lise çağında yaşaması ve hakkında düzenlenen 'fiş' yüzünden yurtdışına çıkmak zorunda kalışı... 1950 öncesinde meydana gelen o olay, şimdi ne kadar gerilerde kaldığını iddia etsek de, ülkemizin yakın tarihinin en belirgin özelliği aslında. Daha geçenlerde, bir yerel yönetici, 'yanlış şâirden şiir okuduğunu' ileri sürerek liseli bir gencin geleceğiyle oynamaya kalkmadı mı? Bir başka yöneticinin, bir cümlesine kızdığı ünlü bir romancının eserlerini toplatıp yakarak imhâ ettirdiğinin üzerinden de bir yıl bile geçmedi.

Türkiye'de Attila İlhan'ı çocuk yaşında hapse gönderen zihniyet hâlâ dipdiri; çatık kaşlı zâtların ellerine geçen ilk fırsatta başlarını çıkarması bunun işareti... Sanatçı, yazar, düşünür, bazıları gözünde hâlâ 'sakıncalı' insanlar bu ülkede; Attila İlhan'ın ilk şiirlerini yazdığı günlerde de bu böyleydi, aradan bunca zaman geçtiği halde, bugün bile, gönül rahatlığıyla, "O dönemler geride kaldı" diyemiyoruz...

Attila İlhan şânına uygun bir dizi törenlerle toprağa verildi. Gazetelerde vefatı üzerine sayfalar dolusu değerlendirme yazıları çıkıyor. Arkasından göz yaşı döken, ya da üzülenlerin bazısı elbette samimi sevenleri; ancak bir bölümünün hali için ancak 'timsahın gözyaşları' benzetmesi kullanılabilir. Bilen biliyor, Attila İlhan, özellikle yakın tarihimizle ilgili 'kendine özgü' görüşleri sebebiyle tartışılan bir kişilikti. Atatürk'ü takdir ederken İsmet İnönü'ye müthiş kızar, solun bazı simge isimlerini kıyasıya eleştirmekten de geri durmazdı.

Son yazdığı gazetenin okurlara ayrılan sayfalarında en sıkı eleştiriler ona yönelmiyor muydu? Şimdi ise aynı gazetede Attila İlhan övgülerinden geçilmiyor. Onu geçmişte 'Aydınlanma karşıtı' bulup eleştirenler bile, şimdi sütunlarında Attila İlhan'ı nereye koyacaklarını bilemiyorlar. Ölümü üzerine çıkan yazılar bir şeyi çok açıkça gösteriyor: Bu ülkede hakkınızda iyi şeyler yazılabilmesi için ölmeniz gerekiyor. Aynı cümle şöyle de yazılabilir: Bu ülkede, hayattayken ne olursanız olun ve ne yaparsanız yapın, öldükten sonra hakkınızda hep iyi şeyler yazılacaktır.

Bir dostu sütununda şöylesine bir geçerken hatırlattı: Kısa bir süre önce, kendini Türk edebiyatını sarsan bir tartışmanın tam ortasında bulmuştu Attila İlhan; 1955 yılında Dram Tiyatrosu'nda çıkan ve çok sayıda sanatçının hapse düşmesine yol açan bir protesto olayında 'ihbarcılık' yaptığı iddiasıydı bu. Yıllar önce olmuş bitmiş bir olayı günümüze taşıyıp kendisini 'muhbir' veya 'gammaz' olarak yaftalayanlar, şimdi gazete köşelerinde, Attila İlhan'ın erdemlerini anlatıp duruyorlar.

Türkiye'de gerçekten hiçbir şey değişmeyecek mi? Yönetimler düşünen ve fikir üreten kişilere hep ters bakmaya devam edecek, savcılar haklarında dâvâ açmak için fırsat kollayacak, yargıçlar sanatçı ve yazarı mahkum edecek... Her insanı doğru ve yanlış yönleriyle değerlendirip tarihe öyle havale etmek dururken, geçmişte hakkında yazılan ve söylenenler bir tarafa bırakılıp çok farklı tanınmasına yol açabilecek değerlendirmeler o insan öldükten sonra yapılacak...

Yanlış, yanlış, yanlış... Attila İlhan'ın ölümü hepimize öncelikle bu davranış tarzının yanlışlığını düşündürmeli.


« Geri Dön

14 Ekim 2005
Cuma
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED