![]() |
![]() |
Bugünkü Yeni Şafak |
![]()
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Beşinci tepe, Haliç'in hemen kıyısından dik bir yokuşla, Fener'in üstündeki Çarşamba'ya kadar yükselir. Bu tepeyi de, Yavuz Sultan Selim adına, oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Yavuz Sultan Selim Camii taçlandırıyor. Ancak ne yazık ki bu taç, diğerlerinde olduğu gibi pek parlak değil. Kubbesini örten kurşunlar delinmiş, kubbe çatlamış, su alıyor, sıvaları dökülüyor, işlemeler ve nakışlar bozuluyor, üzerinde 22 çeşit el işçiliği bulunan şadırvanının çatısı çöküyor. Bütün bunlara karşın, yetkililer yıllardır bir türlü harekete geçmiyor. Cami, şehrin merkezine uzak kalması ve etrafında bir ticarî hareketliliğin olmaması sebebiyle kaderine terk edilmişlikle baş başa kalıyor. Cami temsil heyetinden Mustafa Doğan'ın da dediği gibi, gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor. Oysa ki, Osmanlı mirasının seçkin örneklerinden biri olan bu cami, tarihçiler tarafından "Sekiz yıla seksen yıllık işi sığdırmış padişah" olarak nitelendirilen bir sultanın adını taşıyor. Sadece adı bile ilgiye mazhar olması için yeterli bir sebep değil mi? SADELİĞİ, SAHİBİNİ YANSITIYOR Yavuz Sultan Selim Camii ve külliyesi, konumu itibarıyla bir kartal yuvası gibi. Bir taraftan Çukurbostan diye bilinen açık Bizans sarnıcı, diğer taraftan Kırk Merdiven Uçurumu ile çevrili bir tepe üzerine kurulmuş. Mimar Acem Ali tarafından 1522 yılında yapılan cami, büyük kubbesi ile tek kubbeli tipin anıtsal bir örneğidir. Tarzı, fetih öncesinin Osmanlı camilerini andırır. Kare plânlı cami, sanki adını aldığı sultanın kişiliğini yansıtırcasına son derece sadedir. Çünkü, sert mizaçlı olarak bilinen Yavuz Selim, aynı zamanda oldukça mütevazı bir kişiliğe de sahipmiş. Her öğün yemekte tek çeşit yemek yer, ağaçtan tabaklar kullanır ve gösterişten hiç hoşlanmazmış. Yapının tümü köfeki taşından olmakla birlikte süslemenin yoğunlaştığı yerlerde beyaz Marmara mermeri kullanılmış. Sol tarafındaki Hünkâr Mahfili, zarif dilimli, kemerli, alt tavanı çok renkli nefis kalem işleri ile süslü ve çeşitli renkte mermer sütunlar üzerine oturtulmuş. İşlemeli mermerden minber ve taş mihrapta sade ve klâsik üslûp uygulanmış. Kapı kanatları ve pencere kapaklarıyla, oymacılık ve sedef kakmacılık sanatının en güzel örnekleri sunulmuş. ÇİNİLERİN BİR KISMI ÇALINMIŞ İçte ve avludaki pencere alınlıkları renkli sır tekniği ile imal edilmiş ve zarif çinilerle süslenmiş. Bu çinilerin bir kısmı çalındığı için artık yok. Son cemaat yeri ve üç kapıdan girilen iç avluyu 18 sütun ve 22 kubbe çeviriyor. Avlu revağının döşemesi artık zor seçilen çiçek desenleriyle süslenmiş. Avlunun ortasında, şimdiki haliyle bakanı utandıracak 8 mermer sütunlu ve kubbeli bir şadırvan var. Tavanı çöken şadırvanın alemi de çalınmış. Tabhane kanatları ile şadırvan avlusunun birleştiği köşelere yerleştirilen tek şerefeli iki minarenin şerefeleri mukarnaslı (Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde yan yana ve üst üste gelen, üç boyutlu görünüm veren bir geçiş ve dolgu ögesi) olup oldukça iyi taş işçiliğiyle yapılmış. DOĞAL KLİMALI CAMİ
![]() |
![]()
|
![]() |
![]()
|
![]() |
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |