Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Alaturka Avrupa
Geri sayım arttıkça gerildiğimiz, sanki aya fezaya uzay aracı fırlatacakmışız da sonuç başarısız olursa bulunduğumuz coğrafyanın sınırları içine hapsolup klostrofobik panikler yaşayacakmışız gibi hissettiğimiz -ki böyle olması kuvvetle muhtemeldi- ruh halinden 3 Ekim'i kazasız belasız atlatarak kurtulduk, şükür. Benzer bir rahatlamayı Eylül ayı sonunda, bir iki denemeden sonra nihayet gerçekleşen Ermeni Konferansı ardından -ortalık biraz çürük domates ve yumurta koksa da- yaşamış ve derin bir oh çekmiştik. Bundan sonra ne olacağını, gerilip gevşemekten laçkalaşmış sinirlerle iç hesaplaşmaların ne tür yerli aksiyonları vizyona sokacağını hep birlikte göreceğiz. Hatta görmeye başladık bile. Hem Türkiye'nin AB'ye girişine imza atarak 'tarihe geçen' Başbakan'ın başkanlığındaki ekibin yerinde olamadıkları, hem de bunu 'hazmetme kapasiteleri' yeterli olmadığı için, tizleştiği noktada dağılıp patlayarak sahibinin sinir durumunu ele veren sesleriyle muhalefet edenler, 'esas oğlan' olamamanın hayal kırıklığıyla -hiç değilse ilerleyen sahnelerde yani ilk genel seçimde- muhtemeldir ki muhalefet dublörlüğünden kurtulup mevcut aktörden rol çalma telaşına düşecekler. Batılılaşma ideal ve sorumluluğunu kendi mülkiyetinde gören Deniz Baykal, oyuna Brechtyen bir yabancılaştırma efektiymiş gibi duran "müzakere çerçeve belgesini göstermediniz bile" itirazıyla girse de, şimdi söylediklerini ilk fırsatta bir kenara bırakacak. Önce en Batıcı partinin kendileri olduğunu, hükümeti AB yolunda desteklediklerini, uyum yasalarını birlikte çıkardıklarını hatırlatacak, sonra da "tez atımı getirin!" diye buyuracak. Türk medyası 3 Ekim sınavından Deniz Baykal'ın tabiriyle 'Müzakere Basını' olarak çıktı. Televizyonlar yaşananları dakika dakika canlı olarak verdi; gazeteler Ankara'da ve Brüksel'de olanları, kimin ne dediğini çarşaf çarşaf tefrika etti; bazı köşe yazarları olup bitenleri heyecanlı bir futbol maçına benzetip atılan golleri, 'faul'lü pozisyonları spor yazarı becerisiyle özetledi. Tarih bilgisi, önemli savaş ve anlaşma tarihlerinin gün, ay ve yıl olarak ezberinden ibaret olan Türk milleti için 3 Ekim 2005 tarihi elbette önemlidir ama Hürriyet gazetesinin çiçeği burnunda yazarı Mehmet Yakup Yılmaz'ın dediği, benim de pek yerinde bulduğum gibi aslında "Her gün önemlidir." Önemli olan diğer bir durum ise, Türkiye'nin, sandığımız kadar Avrupalı olmadığı ortaya çıkan Avrupa'yı hazmetme sorunu. 17 Aralık'ta belirlenen 3 Ekim tarihini kaçırmamak için saatlerin durdurulması; akıl ve de hukuk egemendir dediğimiz Avrupa'nın korku gibi 'duygu'larının olduğunun ortaya çıkması; İspanya Genel Kurmayı'nın bir açıklama yapıp "Türkiye'nin AB'ye üyeliği İspanya'nın bölünmez bütünlüğünü zedelemeyecektir" mealinde 'tanıdık' bir şeyler söylemesi; Avrupa ülkeleri içinde tarihi açıdan en az Avrupacı olan İngiltere'nin canhıraş bir şekilde Türkiye'yi desteklemesi, AB'nin geleceği için dertlenmesi... Avrupa'nın sandığımız Avrupa olmadığının göstergeleri. Bir asrı aşkın bir süredir 'alafranga' olan her şeye özenen Türkiye için Avrupa'da 'alaturka' izler görmek ise, kapıdan geri çevrilmek kadar olmasa da ona yakın bir hayal kırıklığının sebebidir.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |