T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Değerli arkadaşım; fikirdaş, köşedaş ve yazıdaşım Rasim Özdenören'in, entellektüel, estetik ve bilimsel tefekkür unsurları sergileyen birkaç yazısını okudum.. o sağlam ve sakin Türkçesiyle, müzakere ve münakaşa usulüne riayet ederek, ince bir mizahla süslediği güçlü fikirlerini edebî bir haz duyarak takibettim.. itiraf etmek gerekir ki, Sayın Özdenören, gayet tehlikeli bir bölgeye girmiş.. bu bölge; roman ve ilim, yahut san'at ve ilim münasebetleri olarak ele alınırsa, hatırımıza doğrudan bir tehlike düşüncesi düşmeyebilir.. fakat mevzu; roman ve psikiyatri, yahut roman ve ruh hastalıkları olarak düşünülürse, hele buna bir de romancının yaşantı ve pskilojisinin romana nasıl yansıdığı, bu yansımanın nasıl tespit ve tahlil edilebileceği şeklinde va'zedilirse işin nezaketi ve ehemmiyeti elbette ki daha çok artmaktadır.. o takdirde, konunun hassasiyeti; bilhassa romancı bakımından daha çok aşikâr hale geliyor.. İnsan hayatında yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların edebî bir tertip ve üslup içinde anlatılması demek olan romana daha geniş bir mânâ verirsek; yaşanması mümkün olmayan hayali olayları da dahil edebiliriz.. Özdenören'in yazılarında mevcut iki hususu birbirinden ayırarak değerlendirmek isabetli olur.. evvelâ ruh hekiminin, hastalıkların örneklerini veya anomali hallerini bazı romanlarda araması veya bulması mümkün müdür, sorusuna cevap arayalım.. hemen söylemek lâzımdır ki bir romanda insanoğluna ait süper tiplerle beraber hastalık sayabileceğimiz üstün veya değişik özellikler gösteren kişilere hayat verilmiş olabilir.. bir hekimin veya bir psikiyatri profesörünün bu meşhur romandaki yaşantıyı yazdığı bir esere örnek olarak alması elbette ki mümkündür ve ilmî gerçeklere uyduğu takdirde tabiî sayılmak lâzımgelir.. ancak şurası da kabul edilmelidir ki, bir psikiyatri uzmanı bir hastalığı veya hastasını tetkik ederken bir romanda mevcut unsurları ve halleri esas alamaz, almaz.. canlı hayatın gerçekleri ortada iken romancının hayalinden doğan tezahürleri değerlendirmesi düşünülemez.. kendi bilimsel incelemesiyle romandaki ahval benzerlik gösteriyorsa ancak o takdirde romana bir atıfta bulunabilir.. Şimdi gelelim romancının yaşantısı romana akseder mi, yahut intikal eder mi? elcevap: eder, elbette eder, edebilir; romancının tercihine ve hissiyatına kalmış birşey.. romanda verdiği mesaj veya ileriye sürdüğü tez; kendi yaşantısını aksettiriyorsa, herhalde daha kuvvetli daha canlı belirtilmek, şansına sahip demektir.. Bir de romancının romanına yerleştirdiği her olayı her duyguyu mutlaka yaşadığı, yaşayabileceği iddiası var ki, bunu kabul etmek elbette ki mümkün değildir.. unutmamak lâzımdır ki roman akılla, ruh kuvvetiyle sezgiyle yazılır, ama işin içine hayâl kuvveti de dahildir.. romancının hayali, kendi kuvvetlerini ve kendi hayatını çok aşar.. Meşhur meseldir: hakikatler hayallerden doğar.. Jülvern'in Aya Seyahat romanı sonunda hakikat haline geldi.. bu bir gerçektir; romancının hayal kuvveti, sezgileri, gözleme ve tesbit etme gücü, ayni zamanda yorumlama gücü; ayrı ayrı fevkalâde başarılar, sahneler, olaylar güzellikler icadetmek iktidarındadır.. felsefeye san'ata ve ilme yol gösterirse şaşmamak lâzımdır.. Aslında, değerli romancının roman nazariyatı (teorileri) hakkında konuşması elbetteki enteresandır: Özdenören'in beyanı pratikten teoriye mi, yoksa teoriden tatbikata mı işarettir, meraka değer: Zannımca Özdenören için ikisi de muteberdir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |