T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Ekonomide değerin iki unsuru vardır: fiyat ve miktar. İstikrar politikaları bunlardan daha ziyade fiyat değişkeni üzerine yoğunlaşır. Maksat fiyatları sabit tutmak değil, fiyatların temel dinamiklerdeki gelişmeleri anlamlı bir şekilde yansıtabilmesini sağlamaktır. İstikrar ve Büyüme İstikrarın amacı, bir ekonomiye sağlıklı büyüme imkânı sunmaktan ibarettir. Nihai amaç, ekonomideki karar alıcı unsurların sıhhatli karar almalarına yardımcı olmaktır. İstikrar ortamında gelişmeler daha sağlıklı okunabilir, piyasalardan gelen sinyaller yatırım, tasarruf, üretim ve tüketim kararları için anlamlı bir veri seti oluşturabilir. İstikrarsızlık ortamı, kaynak israfını ve verimsizliği büyük ölçüde arttırır. İstikrarsızlık aynı zamanda karşısında kendisini koruma altına alamayan (örneğin sabit gelirliler) kesimleri etkilediği için, gelir dağılımını da bozucu bir etkiye sahiptir. İstikrar yoksa da büyüme olabilir. Ama kaynakların israf edildiği bir ortamda büyüme sürdürülemez. Gelir dağılımının bozulduğu bir yerde büyüme ancak krizi hızlandırır. İstikrar uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme için elzemdir. Dahası, istikrara ulaşmış olmak istikrarın devamının garantisi de değildir. İstikrar, her daim verilen bir savaşın neticesidir. Ama tüm bunlar demek değildir ki, istikrar için büyüme feda edilebilir. Büyüyememe konusunda kimse istikrar kazanmak istemez. Hele hele nüfus artışı ve kentleşme gibi sosyal hareketliliğin etkili olduğu bir ülkede büyüyememek demek, aslında küçülmek anlamına gelir. Tabii olarak böyle bir ülkede tüm ekonomi politikaları, sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme nihai hedefine uygun geliştirilmesi gerekir. Bu kamu maliyesi için geçerli olduğu kadar, enflasyonla mücadele politikaları için de geçerli olmalıdır. Büyüme ancak kısa süreli feda edilebilir. Büyümenin olmadığı bir ortamda istikrar da hızla tüketilir. İstikrar Ortamında Sürdürülebilir Büyüme Bu başlık kulağa hoş geliyor. Ancak uygulama o kadar kolay değil. Normalde kamudan beklenen istikrar sağlayıcı dengeleri sağlaması, büyümeyi ise piyasaların sağlamasıdır. Böyle bir işbölümü, dış şokların olmadığı bir ortamda, başarı şansı yüksek bir işbölümüdür. Ancak ülke ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar ciddi bir dönüşümden geçiyorsa, işte o zaman bu bölüşüm faydadan çok zarar getirebilir. Bugün AB ekonomileri bu süreci yaşıyor. Hükümetler istikrarda ısrar ediyorlar, ancak dünya ekonomisi içinde AB büyümede hayli sıkıntı çekiyor, değişen küresel dinamiklere uyum sağlamada zorluk çekiyor. Böyle bir ortamda hükümetlerin ısrarı, dönüşüm için gerekli dinamiklerin gelişmesine engel dahi olabiliyor. Benzer bir durumu Türkiye de yaşıyor. Bir taraftan dünya ekonomisinin değişen şartları, Türkiye'nin de yeni bir konum almasını gerektiriyor. Öte taraftan on yıllar boyunca kronik enflasyon ve istikrarsızlık ortamında bozulan iç yapının yeni döneme uyumunda ciddi sorunlar yaşanıyor. Böyle bir ortamda kamunun sadece istikrarla yetinmesi, yapısal bozukluklar sebebiyle oluşan stres noktalarındaki basıncı azaltıcı tedbirleri gündemine almaması, ülkeyi intihara hazırlamak olur. Kimi iktisatçıların aksi yöndeki propagandalarına rağmen, neyse ki hükümet bu süreçlerin farkına varmış durumda. Ancak mesele, istikrara halel getirmeden ülke ekonomisinin değişmemekte ısrar eden yapısal bozukluklarına nasıl neşter atılacağında düğümleniyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |