|
|
Ölümcül çelişki
Not: Bu yazı, 28 Temmuz 2005/Perşembe günü yayınlanan "Sabaha Doğru" başlıklı yazının ilk şeklidir. Yazı, bilgisayarın arızalanmasıyla kaybolunca adı geçen başlıkla yeniden yazılmıştı. Kaybolan yazı şimdi ortaya çıkınca yazıyı ilk haliyle okumanın ilginç bulunacağı düşüncesiyle yayınlıyorum. R.Ö. "Demek buraya yaşanacak yer diye geliyorlar; burası ölünecek yer desem daha doğru. Sokağa çıkmıştım. Gördüğüm şey: hastaneler. Bir adam gördüm, sallandı ve yıkıldı. Halk etrafını sardı, bu da beni sonrasını görmekten kurtardı….." Buradaki ironiyi farkına varmadan günde kaç kez yaşıyoruz acaba? O yarım kalmışlık günde kaç kez konuğumuz oluyor? Yola çıkıyorsun: bir sebebe bağlı olarak ya da hiçbir gerekçeye ilgi duymadan… "Çarşıya çıkamam" diyordu ya, Sait Faik, kendine göre türlü çeşitli gerekçeler icat etmeye çalışıyordu.. ama kendini kandırması ne mümkün! Sonunda ortada, yalnızca, sap gibi, o, çarşıya çıkamayacağı gerçeği kalıyordu. Avare insanın kendini avutmak için uydurduğu, ancak bu uyduruk gerekçelerin ancak akıllı adamlar tarafından reddedilebildiği gerçeği kalıyordu geriye: yalnızca o: yani hiçbir gerekçeye sığmayan yalın gerçeklik. Niçin çıkmıştım sokağa? Ya da niçin çıkmıyorum? Ya da niçin çıkamıyorum sokağa? Buna binbir türlü gerekçe sıralayabilirim. Sağlık sorunlarımı öne sürebilirim. Havanın muhalefetini bahane olarak kullanabilirim. Hava sıcaksa sıcak olduğunu, soğuksa soğuk olduğunu gerekçe olarak ileri sürebilirim. Bunlar belki başkasını aldatmaya yetebilir, ama o gerekçenin uydurukluğunu bilen insanın kendisi o gerekçeyle avunabilir mi? Hastaneye gidiyorsun, yaşamam için bu prosedürden geçmem gerekiyor diye düşünüyorsun, bunlar, herhangi biri için ne denli inandırıcı olursa olsun, böyle bir nedeni bahane olarak ileri süren biri o gerekçeye ne kadar güvenebilir? O, içten içe kendini aldattığını, kendini sarakaya aldığını bilir. Kendini sarakaya alarak, ileri sürdüğü gerekçelere başkalarının inandığını düşünür: başarısı da oraya kadardır: başkasını aldatabildiği sınıra kadar.. Acı çektiğini düşünüyorsun. Acını dindirmek için yollara düşüyorsun. De ki, sen, kent yaşamına meftunsun. Kenttir seni cezbeden, hem de çoğu kimsenin reddettiği kent: o vıcık vıcık insan ve bataklık kokan yerler; pas ve terin birbirine karıştığı, duvarların is ve kurumdan ziftlenmiş gibi karardığı, pencereleri iç içe birbirine geçmiş, çatıları bir çatı ormanına dönüşmüş mekân.. öyle yerlere meftunsun. Günün birinde diyorlar ki sana, bütün bunlar sağlıksızlık işaretidir. Dahası, yıllar önce bu tür mekânların sağlıksız yerlerin en sağlıksızı olduğunu sen de kabul ve ikrar ediyordun. Ama işte, yıllar sonra, herkesi kandırdığını, bir kendini kandıramadığını itiraf etmenin zamanı gelmiştir. Herkesle birlikte ölünecek yerler olarak düşündüğün o mekânlar, şimdi sana yaşanacak yerler olarak görünmeye başlıyor: Rilke'nin ironisi, bu kez tersinde işlemeye başlıyor. O, yaşanacak yerlere ölünecek yer diye gidiyordu; sen, ölünecek yerlere yaşanacak yer diye mesafe kat etmeye çabalıyorsun. Ve işte birden, ölümcül çelişkinin burada yattığını keşfediyorsun. Ölümcül çelişki: bu, çözdüğünü, üstesinden geldiğini düşündüğün çelişkinin her mola yerinde, yeni bir yol ayrımından yeni bir çelişki düğümüne adım attığın yerdir: buna kulak vermen gerekiyor. Kendini çölde farz ettiğin her seferinde, çölün yeni bir kente yataklık ettiğini; kendini bir kent cangılının tam da göbeğindeymişin gibi duyumsadığın her seferinde, oranın bir taş çölüne dönüştüğünü kavradığın yer.. bu zalim açmaza isyan etmenin zamanıdır: ne etsen de, beynini avuçlarının arasına alıp onu vıcık vıcık sıkıp yoğursan, seni anlamayan her kişinin kafa tasının ortasına bu beynin heykelini diksen! Senin gördüklerini, böylece, kendi kafataslarından onlarında görmesini sağlasan! Kafan ve gövden, tangır tangır madenî sesler çıkartan bir tünelin içinden geçiyor. Gözlerini yumuyor ve bekliyorsun. Ölüme komşuluğunu aklından geçiriyorsun. O çelişkinin ortasında durduğunu fark ediyor ve kendini orada, oraya, öylece bırakıyorsun.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |