AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

E K O N O M İ
Kârlar düştü, enflasyonsuz
ortama alışmaya çalışıyoruz

Tek Parti iktidarı ile enflasyonun ve faizlerin düştüğünü kaydeden işadamı Adnan Polat "Kar marjları da çok düştü. Şimdi bambaşka bir dünya oluştu. Enflasyonsuz yaşamayı öğreniyoruz" dedi.

  • BAYRAM BAŞARAN - FATMA ÇİFTÇİ
    Başta inşaat olmak üzere, seramik ve turizm sektöründe de faaliyet gösteren ve 50 yılı geride bırakan İbrahim Polat Holding'in CEO'su Adnan Polat, "Yüksek enflasyonda iş yapmaya alışık olduğumuz için, şimdi enflasyonsuz ortamda nasıl iş yönetileceğini öğreniyoruz" dedi. Son üç yıldır AK Parti'nin tek parti olmanın verdiği avantajı, Tayyip Erdoğan'ın hızlı, doğru karar alabilme yeteneği ve önceki hükümetin aldığı tedbirlerin devam ettirilmesiyle enflasyonsuz döneme girildiğini kaydeden Polat, şimdi işadamları olarak bu ortama ayak uydurmaya çalıştıklarını anlattı.

    "Kar marjları çok düştü. Faizler düştü, piyasaya uzun vadeli krediler çıktı. Bir anda bambaşka bir dünya oluştu. Açıkçası 'enflasyonsuz nasıl iş yönetilir?' bunu okuyup uygulamaya çalışıyoruz" diyen Polat, yeni ortamda karar alırken tereddütler yaşadıklarını da dile getirdi. 2001 krizine yatırım döneminde yakalanan Grubun, borçları nedeniyle sıkıntıya düştükten sonra, bir toparlanma dönemine girdiğini anlatan Polat, krizi atlattıklarını ve büyüme sürecinde olduklarını söyledi. Adnan Polat'la yaptığımız röportajda, krizde yaşadıklarını, şirketin bugün geldiği noktayı, siyaset deneyimini ve tabii Galatasaray'ı konuştuk.

    Bugün gelinen noktada, sizce ekonomik ortam iş yapmaya uygun hale geldi mi?

    Öncelikli olarak bir siyasi istikrar ve güven ortamı olduğu için önümüzü görme imkanımız var. Ben geçmişte Fransızlara bir şirket satmıştım. Onlar, enflasyonla iş yapmayı bilmedikleri için, o dönem bizim de yönetimde olmamızı istemişlerdi. Şimdi biz düşük enflasyonla nasıl iş yönetileceğini öğreniyoruz.

    Grup olarak yeni iş alanlarına yönelecek misiniz?

    İnşaat grubu, seramik ve turizm dışında uzun zamandır rüzgar enerjisi üzerinde çalışıyoruz. Bu konuyla ilgili yasa çıktı, yatırım hazırlığına başlıyoruz. Doğalgaz ve elektrik dağıtımıyla ilgileniyoruz. Fizibilitelerimiz hazır. Yabancı ortaklarla görüşmelerimiz devam ediyor. Geçtiğimiz yıl modernizasyon ve tevsi yatırımları yaptık. İnşaat konusunda önümüzdeki aylarda 5-6 değişik yerde büyük inşaat faaliyetlerine başlayacağız. Uygun bir yer bulursak İstanbul içinde büyük bir otel projesine de başlamak istiyorum. Müsaade alırsak rezidans tipi kulelerimiz de olacak.

    Erdemir'i Türk işadamları alsın

    Ortaklık deyince son dönemde Erdemir'in özelleştirme ihalesine katılan Türk işadamlarının Ereğli Ortak Girişim Grubu akla geliyor. Siz özelleştirmede bu ortaklıklara ve yerli-yabancı ayırımına nasıl bakıyorsunuz?

    Benim gönlümden geçen, bu tür sembol tesislerimizin bizim işadamlarımız tarafından alınması. Açıkçası Erdemir veya Tüpraş'ı bizim işadamlarımızın almasını tüm kalbimle istiyorum. Güçbirliğine giden işadamlarımızın alması ve başarılı olması beni mutlu eder. Öte yandan, biz özelleştirmeyi, serbest pazar ekonomisini ve globalleşmeyi kabul ediyorsak, yabancıların da gelip burada bizim şirketlerimizi almalarını kabul etmek zorundayız.

    Krizlerle on yılı kaybettik

    Grubunuzun markası Ege Seramik, uluslararası bir marka olma yolunda bugün hangi noktada?

    Dünya seramik sektöründe Ege Seramik bilinen bir marka. Ancak henüz tüketici tarafından bilinen bir marka olamadık. Zaten bundan on yıl önce, bunu yaratabilmek için Rusya'da fabrika aldık. Kuzey Amerika ve Çin'de bir üretim ayağı kurmak istiyorduk. O dönemde dünyanın dokuzuncu büyük üreticisiydik. Ancak önce Uzakdoğu krizi, ardından Rusya krizi, nereden buldun yasası, deprem, sonra meşhur Anayasa fırlatma krizi, 11 Eylül, savaş.. Üstelik devlet bizim üretimde kullandığımız LPG'de sübvansiyonları kaldırdı. Bir anda yüzde 300'lere varan fiyat farkıyla enerji almaya başladık. Büyümemiz durdu, ama en önemlisi heyecanımızı öldürdü. 10 yıl kaybettik.

    2001'de yaşanan ekonomik krizi nasıl aştınız?

    Çok az kredi kullandık. Doğalgazın gelmesini beklerken, pazarımızı kaybetmemek için borçlanarak devam ettik. Doğalgazın gelmesi düşündüğümüzden daha uzun oldu. Ekonomik krizden daha çok bizi bu etkiledi. Faizlerde inanılmaz oranlara çıkınca kendimizi ciddi bir borç yükünün altında bulduk. Bizi eskiden beri bilen bazı bankalardaki kredilerimizi, daha orta vadelere yayıp bütün taahhütlerimizi yerine getirdik. Zarar etme pahasına ihracattan vazgeçmedik, dış pazarları hiç boş bırakmadık. Şimdi yeniden büyüme trendine girdik.

    Devlet haksız rekabet yaratıyor

    Rekabette zorlandığınız konular neler?

    Öncelikle devletin yarattığı bir haksız rekabet var. Birincisi, kayıtdışı ekonomi. Bir kuruluş her türlü vergi ve sigortaları ödüyor, ürününü yasal yollardan satıyor. Bunları yapmayanlar ise maliyette sizden yüzde 30-40 öne geçiyor. İkincisi, teşviklerin yarattığı haksız rekabet. Yan yana iki vilayetin birinde teşvik yasasından elde edilen birçok imkan var. Birinde yok. Halbuki sektör bazında teşvik verilsin isterdik. Bir de, Sayın Sanayi Bakanımızın yaptığı açıklamaya göre, Çanakkale bölgesinde Özel Endüstri Bölgesi oluşturulması planlanıyor. Bu, ciddi teşvikler verileceği anlamına geliyor. Halbuki orada bizim sektörümüzün en büyük üretici kuruluşu var. Bir haksız rekabet de bu. Ayrıca doğalgazı, İtalya ve İspanya'dan yüzde 30 daha pahalı alıyoruz. Vergi afları da bizim gibi vergisini zamanında ödeyenlere ceza oluyor.

    Reel sektör, artık rahatlıkla banka kredisi kullanabiliyor mu?

    Türk bankacılık sistemi birçok bankasını kaybetti. Ayakta kalan bankalar da ağırlığı olan müşterilerini yurtdışı bankalara kaptırıyorlar. Çünkü yabancı bankalarla yaptığınız sözleşmelerde size başka bir yük getirmiyor. Türk bankalarında kredi kullandığınız zaman, 'Şu oranda çalışma şartı koyuyorum, sigortayı benden yapacaksın, elindeki çek senetleri bana vereceksin' diyor. Maliyetleri size yüklemeye çalışıyor. Üstelik her an kredileri geri çağırma imkanı var. Yabancılarda bu yok. Türkiye'de ilk 500'e giren şirketlerin birçoğu şu anda yurtdışından yabancı bankalardan kredi kullanıyor.

    İki kat sınırı olan Gölcük'te sekiz katlı bina yapıyorlar

    İnşaat sektöründe büyük bir hareketlilik yaşanıyor. İnşaatçılıkla yola çıkan 50 yıllık bir şirket olarak, bu duruma nasıl bakıyorsunuz?

    Gazetelerde, inanılmaz büyük projelerde, ismi duyulmayan firmaları okuyorum. Türkiye'de gayrimenkulden kimse zarar etmedi, ihtiyaç da var. O anlamda gayrimenkulde ciddi bir patlama yaşandı. Dilerim ki, Türkiye'de bir daha büyük bir deprem yaşanmaz. Çünkü yapılan inşaatları görüyoruz. Gölcük'te 'iki kattan fazla bina yapılamaz' diye bir karar alındı. Şimdi sekiz katlı binalar yapılıyor. İstanbul'da da öyle. Doğru dürüst bir denetim yok. Bir de hangi meslekten olursa olsun, parası olan ve bir arsa alan inşaatçı oluyor.

    Bankalar bir dönem tefecilik yaptı

    2001 krizi öncesinde seramikteki rakibimiz bankacılığa girdi, mevduat topladı. Bizim maliyetimizin altında ürün satmaya başladı. Mevduatın bir kısmıyla, kendi şirketine kredi verip şirketini finanse ediyordu. Belki bu krizler olmasaydı, bu sübvanse devam edecek, hepimizi batıracaktı. Bu haksız rekabet. Zaten bankalar o dönemde bankacılık yapmadı. Devletin verdiği Hazine Bonolarıyla yaşadılar. Açıkçası bir dönem, bankaların tefecilik yaptığı dönemdi. Yanlış hesap Bağdat'tan döner, nitekim döndü. Babam bankacılığa girme konusunda çok istekliydi. Ben istekli değildim. O işi yapacaksam, başka iş yapmamam lazım. Kurallar daha sıkı uygulansaydı, bankalar bu hale gelmezdi. Devletin de büyük kabahati oldu.

    Kendimi otobüsün üstünde nutuk atarken buldum

    Galatasaray'dan sonra kendi işlerime konsantre oldum. 1998'den sonra bizim için herşey dört dörtlük gidiyordu. Bizdeki profesyonel kadro beni biraz da işsiz bırakmıştı. Bir anda kendimi otobüsün üstünde nutuk atarken buldum. O dönem bütün siyasi partilerden adaylık teklifi almıştım. Ben CHP'den aday oldum. Çok daha fazla oy bekliyordum. Ancak, DSP'de Apo'nun yakalanmasıyla ilgili aldığı bir rüzgar vardı. İkincisi de CHP'de Deniz Bey'e karşı ciddi bir anti-propaganda yürütüldü. Buna rağmen parti İstanbul'da 225 bin oy aldı. Ben 675 bin oy aldım. Ancak başkanlık için yetmedi. Ciddi zaman ve paralar harcadım. Ama hiç pişman değilim. İstanbul'u tanıdım. Siyaseti daha iyi anladım. Hatam, yerel seçimlerde partiye değil, kişiye oy verileceğini düşünmemdi. Şimdi teklif gelse siyasete girmem.

    Galatasaray Küçük Hakan, Bülent ve Arif'e yanlış yaptı

    Galatasaray gibi büyük kulüplerin başkanı olmak inanılmaz zor bir iş. Şimdiki camiada eski kenetlenme yok. Camia ve taraftar bölünmüş durumda. Ben Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra, diğer kulüplerin başkanları, teknik direktörler, futbolcular görüşlerimi sordular. Hala da soruyorlar. Ama ayrıldıktan sonra Galatasaray'dan bir tek yönetici görüşümü almadı. Camiada kırgınlık olmaz. Hepsi de arkadaşlarım. Ama kızdığım şeyler var. Galatasaray'ın Küçük Hakan, Arif ve Bülent'e yaptıklarını yanlış buluyorum. Hepsini çok gençken aldık, büyük emek verdiler. Gönderileceklerse de, bunun, şık bir şekilde yapılması gerekiyordu. Bunun gibi faktörler camiada kırgınlıklara neden oldu.



  • 28 Ağustos 2005
    Pazar
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED