Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Emekli generaller vakası
Bir süredir emekliye ayrılan generallerin giderayak cesametlerini aşan müthiş bir gürültü çıkarmaları alışkanlık haline geldi. En çok gürültü kendi genelkurmaylarıyla bile ters düşecek kadar keskin fikirlere sahip generallerden çıkıyor. Çetin Doğan, Aytaç Yalman, Şener Eruygur geçen yıl, Hurşit Tolon bu yıl... Bu durumun elbette siyasi olarak gösterdikleri var. Ülkeye hakim askeri zihniyete, ordu içindeki görüş ve üslup farklılaşmalarına göndermeleri var. Ama kritik nokta başka bir yerde... Sınırsız otorite kullanmanın ürettiği "önemli, en önemli olma, hatta doğal önder ve doğal aydın olma" hissinde... Her tür toplumsal, kültürel, siyasal hiyerarşide en üstte olma duygusu, bu duygunun yasal, psikolojik, politik, hatta tarihsel dokunulmazlık hali ve alışkanlığıyla beslenmesi, işin en kritik yönüne, militarizmi besleyen, militarist zihniyete gönderme yapan sembolik kısmına işaret ediyor. Ortada bir ruh hali olduğu kesin... Tarihe geçme kaygısı, emir-komuta zinciri altında tam olarak ifade edilemeyen kimi şahsi duygu, öfke ve kızgınlıkları bir hamlede, son anda ve törensel bir ortamda dışa vurma mı dersiniz, yoksa bu "son söylev"in gazete sayfaları ve televizyon ekranlarında yer alacağını bilmenin getirdiği "son büyük manevraya" komuta etme hissi mi? Her ne olursa olsun, her son hamle gibi, son manevraların da etkisi zayıf olur. Nitekim derin bir siyasi zihniyete gönderme yapmalarına rağmen, somut ve ivedi siyasi sonuç açısından bu tür konuşmaların hemen hiçbir etkisi yoktur. Zira siyasi etki ve söylediklerini dikte etme ve dinletme yeteneği bir general için üniformayla yakından ilgili, hatta bununla doğru orantılıdır. Zira etkinin sahibi özne değil, nesnedir. Askere bu koşullar ve bu durumda yöneltilen dikkat, kulak kabartma ya da askerin siyaseti etkileme, yönlendirme, kamuoyu oluşturma gücü fikirden, kişiden, değerden değil, konum ve önemden gelir. Emekliye ayrılma, yani kurum gücü ve korumasının kalkması, her sözün altında kurum tavrı ve politikasını yansıtma "perdesi"nin kapanması demektir. 28 Şubat'ın "güçlü asker"i Erol Özkasnak son zamanlarda gündeme, bir üst rütbedekilerin haklarından yararlanma arzusunu dile getirdikçe, biraz da magazinleşerek gelmiyor mu? Ali Şen'in desteğiyle sivil siyasi işlere soyunduğunda Çevik Bir de benzer şekilde "bir sohbet" konusu haline gelmemiş miydi? Diğerleriyle eşitlenme öncesinde yapılan bu son çıkışları belki de normal karşılamak gerekir. Örneğin Hurşit Tolon 30 Ağustos sonrası yapacağı ve veda konuşmasına benzer her çıkışın sert ve eğitici yanıtlarını alacaktır. Bu yanıtlar, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin manevi şahsiyetine hakaret fiili"nin koruması altında da olmayacaktır. Üstelik Tolon'un bundan böyle sarfedeceği benzeri her söz sivil bir yurttaş olarak ağır tazminatlar ödemesine yol açabilecektir. Evet eşitlik farklı bir şeydir. Aralarında benim de bulunduğum 150 imzacı hakkında şunları söylemiş Tolon: "Aydınlıkları, kerameti kendinden menkul, aydınlattıkları çevrenin de kaç lüks olduğu bilinmeyen bir grubun bazı yandaşlarıyla birlikte, kurulurken ulus devlet formu üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını bozmaya yönelik girişimlerini nefretle kınayan (...) bir ordu teslim ediyorum..." Bu sözlerde hakaretin dik alası var... Tahrifat var, iftira var... Kendi adına değil ordu adına konuştuğu oranda suçun da dik alası var... Askerin kimi siyasi görüş ve müdahaleleri hakkında bu sözlerin yarısını bu üslupla, üstelik sadece kendi adıma aralarında Tolon'un da bulunduğu 150 general hakkında söyleyebilir miyim? Söylesem beni ne bekler, sırtıma vurulan bravo şaplakları ve rahat bir emeklilik mi? Yoksa soruşturma, mahkeme, hainlik suçlaması mı? Hurşit Tolon'a sivil hayata doğru, emeklilik hediyemiz şu "ilk bilgi" olsun: Aydının rütbesi yoktur, topu tüfeği yoktur, arkasına sığınacağı, güç aldığı kurumlar da yoktur. Aydın kendisini aydın ilan etmez. Sicil alarak aydın da olmaz...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |