AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Mehmet Akif ne kadar yakın!
Yaz geldi. Yazın kitapları kışın kitaplarından farklı olmalıdır muhakkak. Öyle düşünürüm. Kışın kısa ve kasvetli günlerine felsefe, sosyoloji kitaplarını yakıştırırım. Sokaklarımızdan önce içimizi aydınlatan güneşli günlere, biyografileri hatıratları yakıştırırım. Hiç değişmez her yaz döne döne okurum bir hayatın peşi sıra sürüklenerek. Şimdi Mithat Cemal Kuntay'ın Mehmet Akif'ini bitirmeden yazıyorum bu satırları. Sizlerle hemen paylaşmak için. Bunca yıl bu kitabı nasıl okumamış olduğuma hayıflanarak. Ben ki, Stefan Zweig'ın biyografilerini kıskanırdım. Ne güzel anlatırdı her biri kendi sahasında zirve olan kahramanlarını. Ama okurken yine de ihtiyat kaydımı düşürürdüm, hayır bu Dosto, Dosto'nun kendisi olmaktan çok Zweıg'ın Dosto'su diye. Ve ayak izlerine hayatımızı düşürdüğümüz kahramanların böylesine içten biyografileri yok diye hayıflanırdım. İşte şimdi elimde Mithat Cemal'in Akif'i var. Mithat Cemal'deki Akif ve çağdaşlarının her birine kendi kaplarının müsaade ettiği ölçüde ışık düşürmüş olan Akif. Mithat Cemal, Akif ile karşılaşmasını anlatırken bütün zamanların 18 yaşını da anlatıyor adeta. Karşısında daima susan Akif'e karşılık kendini daha şair, daha kültürlü adam olarak inşa edişini paylaşıyor. Bizde biyograflar kendilerini saklıya saklaya yazmayı meziyet zanneder. Halbuki biyografi bir hayatın üstüne düşmüş bir başka hayattır. Objektifliği hiç söz konusu değildir. Mithat Cemal kendini saklamadan Akif'i anlattığı için o kadar sıcak ve etkileyici. Kendini saklamıyor, İbnülemin Mahmut Kemal Bey'in öuma toplantılarının hepsi sakallı ve hepsi şair olan bir meclisin içinde rastlıyor "Cengaver gövde" ve "ilmi bir sakal" ile oturan Akif'e. Mithat Cemal, Mehmet Akif'e "kıymetli bir şair" olarak takdim edilir ev sahibi tarafından. Kıymetli şair olarak tanıtılan kişi henüz on sekiz yaşındadır ve karşısındaki kişinin kendisinden yalnızca yaşça büyük olduğunu zannederek, içinden eğlenmeye başlamıştır bile. Şairin, şiirini okumaya başlayacağını, kendisini bu genç şaire beğendirmek için çaba harcayacağını ummaktadır. Ama o hiç konuşmaz. Genç adam, eğlenmeye hazır olduğu zatın, sesinin rengini bile duyamadığı için merakı iyice artar. Birkaç gün sonra sokakta karşılaşırlar. Selamlaşırlar. Yan yana yürümeye başlarlar. Mithat Cemal, sesini duyamadığı şairin kendisiyle konuşmaya mahkum olduğunu düşünür. Ama o konuşmaz. Mithat Cemal eğlenmek istemektedir: "Arapça bilen bu şairlerin Kürtçe'ye benzeyen sesleri olurdu. Fakat Mehmet Akif Bey benim bir sürü lafıma edatla olsun cevap vermiyordu." Muhtabını kendi şiiri içine çekerek "bülbül" gibi söyletmeyi ümid eden Mithat Cemal "Şiirlerinizi niçin bastırmıyorsunuz efendim?" diye sorar. "Nesini bastıracağım? Değer mi?" "Şaştım: Bu adamın sesinde Arapça yoktu, bu ses mühtez, asabi, zeki sesti. İnsan yüzü kadar manalı ses." Bu cevap karşısında eğlenmeye çalıştığı adama acır on sekiz yaşın tecrübesizliğinde Mithat Cemal. Kendi şiirini okumayı teklif eder. Çünkü kendi şiirinin değerinden o kadar emindir ki! "Böyle sokak ortasında sizi rahatsız etmiş olmayayım sakın" diyerek kibar bir tevazu göstermek ister. Mehmet Akif "Rahatsız olmak ne demek, yalnız iyi dinlemek için sokağa sapalım" der. Sokağa saparlar. Mehmet Akif'in caddelerden kaçtığını çok sonraları öğrenir: "Mehmet Akif caddelerden daima kaçar; evine işine tenha sokaklardan giderdi. Eğer caddeden geçmeye mutlaka mecbursa gözünü meçhul noktaya diker caddeyi kendi hesabına tenha sokak haline getirirdi." Sokakta okur şiirini Mithat. Sesinin en yüksek tonunda ve vücudunun dilini de cömertçe sesine katarak. Akif "Şiirinizi bir defa daha okur musunuz, ama bu defa yavaş bir ses ile." Böyle bir şiir tenor sesinden aşağısıyla nasıl okunabilirdi? Tekrar okur Mithat. Mehmet Akif "Ben şiirlerimi ne diye bastırırım? Siz bu yaşınızda benden güzel yazıyorsunuz." Mithat Cemal "aczini anladığı için" yanında yürüdüğü bu adamı güzel bulur ve sever. Ama kendini daha fazla anlatmak iddiasından vazgeçmez."Yalnız büyük şair " değil başka meziyetleri de vardır. Onları da göstermek ister: "Otuz beş yıl evvel (kitabın ilk baskısı 1939 yılında yapılıyor) Osmanlı İmparatorluğunda iki çeşit adam mühimdi. Saraya söven, dine söven. Evvela saraya kızdım. Sonra dine geçtim. O sabah bir Fransızca kelime öğrenmiştim: Asticot kelimesi. Bu malumatım o kadar tazeydi ki, mutlaka kullanmalıydım. Bu kelimeden teşbih çıkararak dinlere hücum edersem bu adamın gözünde kim bilir ne kadar büyüyecektim. Fakat o kadar mutekittim ki, dışımdan dinsiz görünürken içimden korkuyordum. Başıma semavi bir afet gelmesin diye teşbihimi çabuk çabuk yaptım: "Biliyor musunuz ki, Mehmet Akif Bey" dedim, "dinler avamı avlamak için kullanılan 'Asticot' lardır." Mehmet Akif susar. Sükutu muhatabını da susturacak kudrettedir. Ama muhatabı, bu sükutu, gençliğin verdiği cehalet içinde "şark adamı cehlinden sıkıldı, kaçtı " diye yorumlayacaktır. Akif sustukça, Mithat'ın merakı artar. Akif'i tanıyan herkesten Akif'i dinler. Dinledikçe şaşırır. On sekiz yaşın "dört dakikada alim, beş dakikada cahil" ruh haliyle gezinir Akif'in peşinde. Tanıdıkça hayreti artar. Şiirindeki kudrete, Fransız lisanı üzerindeki vukufiyetine hayran kalır. Ama Mithat yaklaştıkça Akif uzaklaşmaktadır adeta. Bunun sebebinin "Asticot" felsefesi olduğunu anlar. Hususi derslerinden birini anlatırken Osmanlı İmparatorluğu'nun müşirlerinden birinin oğluna verdiği dersi söylemez. Mithat sorar: "Onu bıraktım" dedi."Müşirin oğlu bir gün Peygamberimiz'in aleyhinde ağzından bir lakırdı kaçırmıştı." "Biteviye yürüyorduk. Ortalık kararıyordu. Birdenbire durdu; yüzüme dik dik baktı. Sesi değişti." "Mithat Bey" dedi, "isteyen güneşe tapar, isteyen ateşe… Ben kimsenin Allah'ına peygamberine karışmam. Fakat kimse de benimkine karışmamalı. Biri yüzüme karşı babama sövebilir mi? O halde Peygamberim'e nasıl söver?" Dostlukları bu konuşmadan sonra başlar. Otuz üç yıl sürer. Kitabın ilk baskısı 1939 yılında yapılmış. İkinci baskısı 1944 yılında. Üçüncü basım 1997 yılında. Elimdeki nüsha dördüncü basım olarak 2005 L&M Yayınları'na ait. Her yıl düzenlenen Mehmet Akif'i anma günlerine rağmen bu kitabın bunca az okunmuş olmasını affedemiyorum. Herkesten evvel kendimi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |