AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Yabancı sermayeye "milli" itiraz
Türkiye'nin sınırları uzunca bir müddettir yabancı sermayeye açık. Ancak sınırların açık olması tek başına bir şey ifade etmiyor. Mevzuattan tutun hukuk altyapısına, bürokrasideki keşmekeşlikten ülke ekonomisinin kararsız seyrine kadar birçok başka unsur, yabancı sermayenin girmesine engel oluyor. Elli yıllık yabancı sermaye mevzuatı çok değil, daha iki yıl önce değişti. Oysa bu ülkeye yabancı sermayenin girmesi gerektiğini, özellikle de bu ülkeye yatırım yapacak kalıcı sermayenin ülke ekonomisi için elzem olduğunu yıllar yılı dilimize pelesenk ettik. Yabancı sermayeyi istediğimizi ifade ettik hep, ama aslında gelmesini de fazla istemedik. Avrupa Birliği hakkındaki tutumumuzda olduğu gibi, lehte her zaman muazzam bir destek olduk, ancak iş ciddiye binince "milliyetçi" duygularımız kabardı. İşin aslı, Türk milleti oldum olası rekabet konusunda karışık duygular barındırır. Bir taraftan tüm ticaret ehli serbest piyasacıdır, ama yeri geldiğinde devletin bizi koruması için gümrükleri arttırmasını, kota koymasını ve teşvikler vermesini isteriz. Dış rekabeti böylece savuşturduktan sonra da içerideki rakipler arasında da kamu otoritesine yakınlık ölçüsünde bir sıralama temin ederiz. Bu her seviye için böyle. Bir kasabada dahi, bölgenin ağası ve eşrafı, yerel hükümeti bağlama yarışı sergilerler, müşterileri nezdinde hizmet ve mal kalitelerini ve verimliliği arttırmaya gayret etmek yerine. Büyüklerimiz de, yerel eşraftan farklı değil; neticede onlar da iş ve adam bağlama sanatına adıyor vakitlerinin önemli bir kısmını. Hatta öyle ki, kimi şirketlerimiz hayatiyetlerini, Türkiye'de işlerin bu şekilde döndüğünü anlayan, ama ille de Türkiye'ye girmek isteyen yabancılara bu hizmeti sunarak devam ettiriyor. Ne zaman bir gelişmeye, bir politika önerisine, yabancı sermayeye olduğu gibi ikircikli bir tavır takınılsa, ne zaman ki karşı çıkışın en önemli gerekçesi "milli" kavramını içerse, bu karşı çıkışa ön yargılı yaklaşırım. Bunu milli endişelere dayalı bir gerekçeyi yanlış ve iktisadi akla uygun bulmadığım için yapmıyorum. Bilakis, milli iktisat, milli sermaye ve milli kalkınma genel olarak benimsenmesi gerektiğine inandığım yaklaşımlar. Ancak bu ülkede, Türkiye'yi bu yüzyılın başlıca ekonomileri arasına sokacak bir milli kalkınma seferberliğini benimsemiş; toplumun tüm maddi, manevi ve insani kaynaklarını etkin bir şekilde kullanımını hedefleyen bir milli iktisat projesini sahiplenmiş; milli sermayeyi, bu ülkenin kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılarak katma değerin yine bu ülkenin insanına dönmesi olarak tanımlayan tek bir yetkin kurum veya kişinin olmadığını biliyorum. Tabii olarak, "milli" sıfatını itirazının başına ekleyen siyasi parti, sendika, hareket ve iş çevrelerinin bu itirazlarını, kimi rantların yeniden dağıtılması aleyhine bir eylemi olarak nitelendirmek işime geliyor. Bugün Türkiye'de, özelleştirmeyi hakkıyla anladığımızı ve finans sektöründe veya medyada yabancı sermaye ağırlığının artısını ve eksisini doğru bir şekilde tahlil edip değerlendirebildiğimizi sanmıyorum. Yıllarca kendimizi ardında gizlediğimiz duvarlar teker teker yıkılıyor. Bu duvarlar ardında yaptıklarımızla ortada cascavlak kalakaldık. Şimdi üstümüze "milli" bir örtü örterek, ayıplarımızı kapamak, duvarı yeniden inşa etmek istiyoruz. Mesele şu ki, bizim "milli" örtümüz şeffaf ve biz de uluorta yerde çıplağız.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |