AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Anlıyoruz üzgünsünüz ama
ya meslek etiğiniz?

Eski patronlarının ağır hapis ve para cezasına çarptırılması karşısında "Sabahçılar"ın Dinç Bilgin'in merkezinde bulunduğu bu haberi olabildiğince "sessiz" geçirmelerini de anlayabiliriz. Ama insaf, bu "isteksizlik" bu dereceye vardırılabilir mi? Sabah'ın söz konusu mahkûmiyetleri "manşete" taşımasını kimsenin istediği yok tabii ki... Ama bu derece önemli bir habere "Ekonomi" sayfasının sıradan bir "dolgu malzemesi" muamelesi de yapılabilir mi? Hem de "Etibank'a hapis cezaları"(!) gibi komik bir başlıkla?! Yapılırsa, nerede kaldı "meslek etiği" filan?

Günlerden 22 Temmuz Cuma idi; İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nden çıkan bir karara ilişkin haber hemen bütün ulusal gazetelerin baş sayfalarında kallavi birer yer bulmuştu kendisine. Mahkeme Etibank eski yönetim kurulu başkanı Dinç Bilgin'i "zimmet suçundan" 14 yıl ağır hapis ve 499 milyon YTL para cezasına çarptırmıştı. Önemli bir haberdi doğrusu. Verilen cezanın ağırlığı hemen herkesi şaşırtmıştı.

Peki Etibank eski yönetim kurulu başkanı Dinç Bilgin hakkında çıkan bu kararı sanığın bir zamanlar sahibi olduğu Sabah gazetesi nasıl haberleştirdi?

Tahmin ettiğiniz gibi: Yani çok (ama çok) "isteksiz" bir biçimde.

Mahkeme kararıyla ilgili haber gazetenin "Ekonomi" sayfasına yerleştirilmişti.

Tamam yalan değil, işin ekonomi yanı da önemli ama bu bir "Ekonomi" haberi mi şimdi?

Sabah (yine tahmin ettiğiniz gibi) mahkeme kararını yine çok "isteksiz" bir haber başlığıyla duyuruyordu: "Etibank'a hapis cezaları"(!)

Tamam yalan değil, söz konusu dava "Etibank"la ilgiliydi ama bir bankaya (burada Etibank) "hapis cezası" verildiği bugüne kadar işitilmiş bir şey miydi?

Fakat gazetenin hakkını gazeteye teslim etmeyi de unutmayalım:

Sabah, Dinç Bilgin'in 14 yıl ağır hapis ve 499 milyon YTL para cezasına çarptırılma nedenini doğrusu çok açık bir biçimde aktarmıştı: "Dinç Bilgin hakkında, bankayı zarara uğrattığı gerekçesiyle ihtilasen zimmet suçundan 14 yıl ağır hapis ve 499 milyon YTL para cezası verildi."

DOLGU MALZEMESİ Mİ?

Şimdi de gelelim işin "meslek etiği" faslına:

Eski patronlarının ağır hapis ve para cezasına çarptırılması karşısında "Sabahçılar"ın (bakın hoş bir ifade bulduk, buradan hareketle "Akşamcılar" ifadesini de kullanabiliriz herhalde!) büyük bir üzüntü duymalarını, hatta kahrolmalarını anlayabiliriz. Sonuç olarak yıllarca süren bir beraberliğin-ilişkinin hatırası var. Dolayısıyla "Sabahçılar"ın Dinç Bilgin'in merkezinde bulunduğu bu haberi olabildiğince "sessiz" geçirmelerini de anlayabiliriz. Ama insaf, bu "isteksizlik" bu dereceye vardırılabilir mi? Sabah'ın söz konusu mahkûmiyetleri "manşete" taşımasını kimsenin istediği yok tabii ki... Ama bu derece önemli bir habere "Ekonomi" sayfasının sıradan bir "dolgu malzemesi" muamelesi de yapılabilir mi? Hem de "Etibank'a hapis cezaları"(!) gibi komik bir başlıkla. Yapılırsa, nerede kaldı "meslek etiği" filan?

Üzülmekte, hatta kahrolmakta, hatta ve hatta söz konusu haber önlerine düştüğü zaman "Batsın bu meslek!" diyerek öfkelenmelerini anlayabiliriz. Ama ya gazete, ya gazetecilik? Onu da "sevmek", onu da herşeye rağmen "kollamak" gerekmez mi? (K.B.)


Neden haber spikerlerinin sponsoru var!

Her ihtimale karşı haber spikerleri, madem haber ciddi bir iş, defileye çıkar gibi her gün yeni bir giysi içinde ekrana çıkma alışkanlığını terketsin, sonra başları ağrımasın! Ama eğer bu sponsorluk işi devam edecekse, sponsor firmalar da bıraksın, o spiker hanım kızlarımız, bey oğullarımız giydiği elbiseyi evine götürsün!..

Sonuna kadar tahammül edebiliyorsanız, ekranlardaki her haber bültenin sonunda kanalın ticari çapına göre değişen sponsor markaların görüntüye bindirildiğini görmüşsünüzdür. Hani spiker hanım ya da bey bizlere mutluluk dolu günler ve geceler diledikten hemen sonra...

Eskiden beri merak ederim, acaba giydikleri ekran kıyafetleri spikerlere mi veriliyor, yoksa yayından sonra apar topar sırtlarından çıkarılıp sponsor firmaya iade mi ediliyor? Eğer ikinci şık doğruysa bunu insanlık dışı bulurum. Düşünün yani, her akşam milyonların önünde en önemli markaların kreasyonları ile çık, sonra da evine Çarşamba Pazarı'ndan alınmış Çin malı tişörtünle dön! Bunu vicdana izana sığar bir tarafı yok elbette. O giysilerin mutlaka o insanlara hediye edilmesi lazım. İnsanlığın icabı da budur. Yoksa her Allah'ın günü kamera karşısına geçip insanlara haber okuyan o fedakar insanların kıyafetlerini çıkarmamak adına bülten temposunu düşürmesine, işlerini ağırdan almalarına mani olamazsınız.

SIRA SPONSORUMUZUN YOLSUZLUK HABERİNDE...

Yani insanlık hali, spiker hanımın "Ay bu tayyör bana çok yakıştı, bitirir miyim şimdi ben bu haberleri!" şeklinde bir takım düşüncelere kapılmasını yadırgayabilir misiniz? Yadırgarsanız, inanın ben de sizi hiç beklemediğiniz bir anda yadırgarım! İnsanların duygularıyla oynamamak lazım, öyle değil mi?

Öte taraftan kafamı karıştıran bir ihtimal daha var. Mesela bir gün haber spikerimizin okumak zorunda olduğu yolsuzluk haberi, o spikerimizin kıyafet sponsoru olan firmanın sahibi ile doğrudan ilgili olursa... Olur ya, burası Türkiye, neler gördük biz!.. O zaman ne olacak? Mesela haberde yurda kaçak sokulan Uzak Doğu imalatı ürünleri kendi etiketiyle piyasaya sürdüğü öne sürülen bir tekstil firmasından sözediliyor olsun! Ve o sırada spiker hanım kızımız da o firmanın bir ürününü ekranda sergiliyor olsun! Zor bir durum, değil mi? İki bakımdan zor... Bir, spiker hanım kızımız aynı anda sözü edilen üçkağıtçı firmanın ürününü üstünde sergilemektedir, yani bir nevi bu suça yataklık etmektedir. İki, spiker hanım kızımızın ünlü bir marka edasıyla taşıdığı kıyafetin ucuz bir Uzak Doğu üretimi olduğu ortaya çıkmaktadır.

Birinci şok, yetmiş milyonun gözü önünde bulunan spikerimizin yüzünde morarma, tansiyonunda sıçrama, sesinde titreme ve konsantrasyonunda ileri derecede dağılma sonucunu doğuracaktır. İkinci şoksa, o havalı giysinin yine yetmiş milyonun gözü önünde bir balon gibi sönmesi/sünmesi sonucunu...

Kim böyle bir duruma düşmek ister? Ben istemem. O yüzden de hayatım boyunca olduğum bir sırada kağıt mendil üreticisi bir firmanın orta seviyede bir bana doğrudan yöneltilen tek sponsorluk teklifini de reddetmek zorunda kaldım.

Nezle temsilcisi, elindeki Kronik Durumlar Promosyonu kutusundan bir paket kağıt mendil çıkarmış ve bana uzatmıştı. Nazik bir şekilde reddettim. Bu sayede bugün kulağım haber bültenlerinde, yolsuzluk dosyası açılan bir kağıt mendil firması haberini korkuyla bekliyor durumda değilim.

Son söz olarak ben derim ki her ihtimale karşı haber spikerleri, madem haber ciddi bir iş defileye çıkar gibi her gün yeni bir giysi içinde ekrana çıkma alışkanlığını terketsinler, sonra başları ağrımasın! Ama eğer bu sponsorluk işi devam edecekse, sponsor firmalar da bıraksınlar o spiker hanım kızlarımız, bey oğullarımız giydikleri elbiseleri evlerine götürsünler!. (G.Ö.)


Bu 'medya'dan korkulur!

İhlas Haber Ajansı'nın bir muhabiri TGRT muhabiri arkadaşını arayarak "haber"i verince televizyon kanalı düşünmeden-araştırmadan "haber"in üzerine atlayıvermiş. Haber Türk de geri kalır mı, o da başlamış "alt yazı" geçmeye..." Taksim'de patlama oldu, çok sayıda yaralı var."

Gazete gelişmelere ilişkin haberine "El Asparagas" başlığını atmış ama bizce eksik bir başlık bu. Bu başka bir şey, dolayısıyla buna başka bir ad bulmak gerekiyor...

TGRT ve Haber Türk televizyon kanalları geçen gün akşam saatlerinde ekranlarından "Taksim'de patlama oldu, çok sayıda yaralı var" diye alt yazı geçirmeye başlamış.

"Alt yazı"nın neden olduğu paniği tasavvur edebiliyor musunuz? Patlama "Taksim"de, yani yüzbinlerce insanın gezip dolaştığı bir merkezde. Saat de 20.30 sıralarında olduğuna göre, dışarıda bulunan pek çok İstanbullunun "çok sayıda yaralı"nın arasında bulunması mümkün...

"Polis" de hemen harekete geçmiş tabii ki. Gazete "Polis ekipleri ise Taksim'i didik didik edip, bu iki televizyon kanalının duyurduğu 'patlama vakası'nı araştırmaya başladı" diyor.

Sonuç bildiğiniz gibi: "Asparagas". Hayır, aslında sonuç "asparagas" değil, sonuç aslında kendilerine "eğlence arayan" iki televizyon kanalının sergilediği büyük bir "kötülük".

Meğerse İhlas Haber Ajansı'nın bir muhabiri TGRT muhabiri arkadaşını arayarak söz konusu "haber"i verince televizyon kanalı düşünmeden-araştırmadan "haber"in üzerine atlayıvermiş. Haber Türk de geri kalır mı, o da başlamış "alt yazı" geçmeye...

Bu arada "Ankara da hareketlenmiş"; bu arada Reuters de -kısa sürüde geri çektiği- "haberi" dolaşıma koymuş.

Siz şu iki kendini bilmezin yaptığı "kötülük"e bakın...

MAKSAT HAREKETLİLİK OLSUN

Gazetede fotoğrafları da var. Birkaç saat gözaltında tutulan "muhabirler" yüzlerinde başarılarından kaynaklanan tatlı bir gülümsemeyle (herhalde) karakolu terk ediyorlar.

Bu olaydan hareketle "İngiltere'de basın ne derece sorumlu yayın yaptı" filan gibi karşılaştırmalar yapmaya girişmeyeceğiz. Yapmayacağız, çünkü bu olay hiçbir ciddi şey ile karşılaştırılamayacak bir seviyesizlik arzediyor. Ancak şurası bir gerçek ki, "Türk medyası"nın özellikle bir bölümünün içinde bol "patlama" olan olaylara ilişkin "refleksleri" makbul refleksler değil.

Aslında bize soracak olursanız, "Türk medyası"nın özellikle bir bölümü haberin filan da peşinde değildir. Onlar sanki, "Ama artık yeter, bir şeyler olsun, bir hareketlilik olsun!" beklentisi ve umudu içindedir. (K.B.)


2 Ağustos 2005
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
G. Özcan


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED