AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
HEY GİDİ KARADENİZ...
Bitiyor bitiyor, gide gide bitmez sanılan yollar da bitiyor, iki haftalık koskoca izin de bitiyor. Kaç defa tecrübe etmişimdir, hiç şaşmadı. Evvelce Batı Karadeniz'i adımlamıştık, bu defa istikamet Doğu Karadeniz oldu. Herkesin bir tatil anlayışı var. Çoğunluk yaz tatilinde deniz, kum, güneşi tercih etse de, benim seçimim dağ bayır, dere tepe, yayla mayla yönünde. İsteyen, "Herkes gider Mersin'e..." diyebilir. Ben Karadeniz yollarında Mersin, Antalya plakalı araçları gördükçe ayrı bir sevince kapılıyorum. Hani kendimi tutmasam, her birine ayrı ayrı el sallayacağım. Samsun'dan vurduk, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin'den çıktık. Çarşamba'dan Çarşamba günü geçtik. Perşembe'den geçişimiz Perşembe'ye denk geldi. Karadeniz kıyısında Cuma ve Cumartesi adlı kasabalar olmadığı için arada konaklayıp, Pazar'dan Pazar günü geçtik. Ordu'ya gidince "Boztepe'ye çıkmalı, şu Ordu'ya bakmalı" türküsü eşliğinde söyleneni yaptık. Ertesi gün de Trabzon'daki Boztepe'ydi durağımız. Her gün batımında bir Boztepe bulup şehri seyretmek alışkanlığa dönüştü ancak bir sonraki gün Rize'de çıktığımız tepenin adı Ziraat Çay Bahçesi'ydi. Rize'yi ne zamandır merak ediyordum. Cumhuriyet tarihi boyunca bir çok ilimiz bir-iki bakan çıkarmakta zorlanırken, iki başbakan çıkartan Rize'nin sırrı neydi? Bu soruya cevap bulmam gerekiyordu. Evet, Rize'nin sırrını öğrendim. Ne var ki söyleyemem. O vakit "sır" olmaktan çıkar. En iyisi, benim gibi bu işin sırrını merak eden, kendi gider öğrenir. Yaylalarda geceleri soba yaktık, şömine karşısında bacak bacak üstüne attık. Bütün Karadeniz turu boyunca hiç bir yerde kötü çaya rastlamadık. Her yerde güzel, kaliteli çaylar içtik. Turla gelen gruptan yaşlı bir teyze, yanındakilere "Hakiki Rize çayı" almalarını tavsiye ediyordu. Çaykur'un satış görevlisi "Teyze" dedi, "Konya'dan da alsanız, neticede Rize çayıdır zaten." Karadeniz turu boyunca o yörenin sanatçılarını dinlemek gerekiyor. Yoksa havaya giremezsiniz.
"İn dereye dereye
Şu günlerde ne zaman gözlerimi kapasam ya Rize Ayder Yaylası'ndayım, yahut Artvin'de Kafkasör Yaylası'nda. Sera Gölü, Uzungöl, Boztepe, Fırtına Deresi... Gözlerimi kapatıp kapatıp açıyorum; adeta bir slayt gösterisi içindeyim. Kendini birazcık bahtiyar hissetmek için, daha ne ister insan? MAKİNESİZ ÇIKMAM ABİ
Fotoğraf makinesi olmadan dolaşmanın nasıl rahatsızlık verdiğinden bahsetmiştim daha önce. Bu defa iki makineyle gezdim ve bol bol fotoğraf çektim. Yüzlerce fotoğraftan ne yazık ki sadece bir kısmına yer verebileceğiz burada. Bu sayfada yeşili yeşil olarak göremeyeceksiniz ama hayal gücünüzün siyah beyaz fotoğrafları renklendireceğine eminim. Karadeniz demek, boydan boya yeşil demek. Şehir merkezleri, Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi "hayın, kötü evlerle" betona feda edilmiş fakat hemen iki adım ötesinde çılgın yeşil başlıyor. İçeri kısımlara girildikçe yeşilin binbir tonunu bir fotoğraf karesine sığdırmak mümkün. Dünyada yeşilin on bin tonu olduğu söylenir. Ben yarısını sayabildim, sonra saymaktan vazgeçtim. Kerli ferli bilim adamlarıyla, saçını başını bu uğurda ağartmış tabiat uzmanlarıyla yarışa kalkışmanın ne alemi var?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |