AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Devasa bir sorun
Toplumsal çevre-toplumsal merkez ayrımı, bazıları siyasi hesaplarda kullanılsın ya da kullanılmasın, Türk toplumsal ve siyasal sisteminde baskın bir çatışma olma özelliğini koruyor. İç ve dış konjonktür ne istikamette gelişirse gelişsin, genel olarak bu çatışma gündemi belirleyen ana unsur oluyor. Nitekim Kürt sorunu bu çatışmanın tam merkezinde yer alıyor. "Tesettür sorunu" keza... Sıkça gündeme gelen merkezi, siyaseti, devleti ihya tartışmaları bile bu çevre faktörüne endeksli bir biçimde, onu kontrol altına almak için yapılıyor. Aslında bu doğal. Çevre, sayısal olarak her geçen gün büyüyen, yüzde 50'lileri zorlayan bir oy miktarına dayanan bir faktör. Sadece ekonomik ve sosyal olarak dışlanan, kenarda kalan kesimleri değil, aynı zamanda kültürel değerleri içeriyor. Diğer deyişle bu büyüme hem sistemin devletiyle, merkez siyasi partiyle yarattığı ekonomik ve etik sarsıntıdan besleniyor; hem farklılaşan toplum taleplerinin sadece ekonomik unsurlardan oluşmayıp, kültürel, sosyal, dinsel, etnik unsurları kuşatmasından ileri geliyor. O zaman görmek gerekir: "Sorun"un iç içe geçmiş iki ana nedeni var. İlk neden "modern" bir duruma ilişkindir. Başka bir deyişle sorun her "modern" ülkede yaşanmış bir gelişmeden, çevre ile merkez arasındaki mesafenin azalmasından kaynaklanan sosyolojik evrimle ilgilidir. Bu evrim yeni bir sentezi gerektirdiği kadar, hemen her yerde yeni gerilimleri de içermiştir. Ve yine birçok ülkede bu gerginlikler siyasi değişimle aşılmış, sentez demokrasi yoluyla sağlanmıştır. Bizde sorun modernleşme sürecinin bu evrimiyle ilgili olmaktan çok, bu evrime verilen siyasi yanıtlarla ilgilidir. Siyasi yanıt çevreyi dışarıda bırakmak konusunda ısrarcı olduğu, bunu sağlamak üzere otoriterlik de olmak üzere her tür aracı kullandığı oranda bu çatışma büyüyor, en önemlisi çevrenin merkezle bütünleşmesinin, kendi içinde dönüşüm geçirmesinin önüne geçiliyor. İkinci neden ise "post-modern" bir duruma ilişkindir. Toplumu, içindeki farklılıklarını birbirine benzeterek üreten, bunu demokrasi ilkeleriyle, piyasa kurallarıyla yapan modernleşme gerçeği bir başkasıyla çarpışıyor. Modernite fikrinin hilafına, farklılıkların oluştuğu, benzeyenlerin ayrıştığı bir duruma da tanık olunuyor. Teknolojik, siyasi ve kültürel girdilerle bireyin taleplerini, haklarını daha kapsamlı tanımladığı ve bunları siyasallaştırdığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumda bildik demokrasi kavramları, bildik sol ya da sağ anlayışı işi toparlamaya yetmez hale geliyor. Çok-kültürlü bir toplumun inşaası, farklılıklar üzerine oturan çoğulcu bir demokrasi, kaçınılmaz hale geliyor. Bu ise merkez ile çevre arasında yeni bir çatışma vesilesi oluyor. Tam da bu nedenle temsil ettiği değerler açısından daha evrensel nitelikler taşıyan toplumsal merkez, buna rağmen siyasetten uzaklaşıyor, ürküyor, demokrasi kavramının içini boşaltıyor. Toplumsal mühendislik, siyasete müdahale fikri bu ortamda ürüyor, depolitizasyon bu iklimde oluşuyor; panik, tepki hali de öyle. Duruşu ve talepleri açısından daha siyasi olan, salt bu nedenle toplumsal olarak daha demokratik olana işaret eden çevre partileri ise, kendilerine rağmen hâlâ çözüm partileri olmaktan çok, başkaldırı partileri olmaya devam ediyorlar. Olmadı, sistemin içine uzanan dayanışmacı yeni fayda damarları açma işlevine aday görünüyorlar. AKP bu denklemi henüz değiştiremedi. Bu tablonun içerdiği sorunlara çözüm üretmeden Türkiye'nin çıkışı bulması zordur.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |