AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Okurları delirten 'deli dana' haberleri...

Geçtiğimiz haftanın en önemli haberi olarak ortaya çıkan "deli dana" haberlerinde çoğu gazete, durumun belirsizliğine uygun, "dikkatli" bir habercilik çizgisi izledi. Birkaç gazete ise "sansasyonel"e kur yapan bir anlayış doğrultusunda izlediler bu haberi... Bizce bu işe en fazla abanan ve gerçekten sansasyonel diyebileceğimiz bir habercilik sergileyen gazete ise Milliyet'ti... Bugün, Milliyet'le öbür bazı gazetelerin haberlerini karşılaştıracağız...

Bazı meslekler bazen başka mesleklerden insanların zor durumları, hatta felaketleri üzerinden nemalanır... Böyle durumlarda o meslek sahipleri, kendilerine bile itiraf edemedikleri garip, huzursuz edici bir memnuniyet duyar... Mesela bir depremde bir müteahhit ile evi yıkılan yüzlerce insanın duygularını karşılaştırın...

Bu türden meslek deformasyonları gazetecilerde de vardır. Mesela onlar için bir şehirdeki rant alanlarını uslu uslu paylaşan iki mafya babası değil, o rantlar için çatışan iki mafya babası haberdir ve "iyi" haberdir... Sakin bir günde sıkıntıyla manşet belirlemeye çalışan yazıişleri elemanlarını getirin gözünüzün önüne... Toplantının orta yerine ajanslardan gelen, ülke tarihinin en büyük orman yangını haberi düşüversin... O anda hava birdenbire değişir, ortalık hareketlenir; yazıişleri elemanları, enerjilerinin bir bölümünü o "iç gıcıklayıcı", o garip rahatlama duygusunun bastırılmasına ayırır...

Aslında, acı da olsa "büyük" bir haber, gündelik hayatın sıkıcılığından şikâyet etmekte olan ülke halkı için de "heyecan verici"dir... İstisnasız bütün gazeteciler bunu hisseder ve mesleklerinin önemli bir bölümünü bu duygu üzerinde "sörf" yaparak geçirir. Problem, bu duygunun akılla dizginlenememesi durumunda ortaya çıkar... Ya da aklın, kötü bir tarzda işin içine sokulmasıyla... Aklın bu tarzda devreye sokulmasıyla ortaya çıkan haberleri anlatmak için gazetecilik dilinde kullanılan kelimenin adı "sansasyon..."

'DELİ DANA' VE SANSASYON

Geçtiğimiz haftanın en önemli haberi olarak ortaya çıkan "deli dana" haberlerinde çoğu gazete, durumun belirsizliğine uygun, "dikkatli" bir habercilik çizgisi izledi. Birkaç gazete ise, yukarıda tanımlamaya çalıştığımız anlayış (sansasyon) doğrultusunda izlediler bu haberi... Bizce bu işe en fazla abanan ve gerçekten sansasyonel diyebileceğimiz bir habercilik sergileyen gazete ise Milliyet'ti... Bugün, Milliyet'le öbür bazı gazetelerin haberlerini karşılaştıracağız...

Haberin manşetlerden patladığı ilk gün (28 Eylül) için Milliyet'e sözümüz yok. Belki en fazla, "somut bir tehlike" den çok bir "şüphe"yi yansıtan bir haberin manşetlerden, iri puntolarla ve "somut bir tehlike" imasıyla verilmesi eleştirilebilir ki, bunu yapan da sadece Milliyet değildi, çoğu gazete öyle yapmıştı. (Geçerken, İngiltere Sağlık Bakanlığı Kan Ürünleri Kontrol Laboratuvarı Sorumlusu Andrew Williams'ın, "Türk kamuoyunun çok tedirgin" olduğunu söyleyen Vatan gazetesi muhabirine verdiği cevabı da aktaralım. Aynen şöyle: "Ama bu çok gereksiz bir tedirginlik. Çok büyük bir yanlış anlama oldu ve konu çok abartıldı. Türk kamuoyunun bu tepkisini hayretle izliyorum. Sizden konunun doğrusunu yazmanızı istiyorum. Bu yanlış anlamada The Times'ın yanıltıcı unsurlar içeren haberi de etkili oldu".) Bu arada Hürriyet'in ilk gün haberi birinci sayfada altlardan bir yerde, Zaman'ın da iç sayfalarda kullandığını belirtelim...

İsterseniz o gün Milliyet'in haberini aktararak devam edelim: Böylece "haber, haber" derken neyi kast ettiğimiz de anlaşılır... Milliyet'in (28 Eylül) "DELİ DANALI KANI SATTILAR" başlıklı manşet haberi şöyle devam ediyordu:

"The Times açıkladı: İngiltere, 'deli dana' hastalığına yakalanan insanlardan alınan kan ürünlerini Türkiye dahil 11 ülkeye gönderdi. Bu ülkeler uyarıldı. İngiliz The Times gazetesi, 'deli dana' diye bilinen Creutzfeld-Jakob hastalığı taşıdığı tahmin edilen kan ürünlerinden 840 şişenin Türkiye'ye satıldığını yazı. İngiltere Sağlık Bakanlığı yetkilileri, 95-97 yılarındaki satışı doğrulayıp Türkiye dahil 5 ülkenin geçen hafta uyarıldığını belirtti. Türk yetkililer ise 'Uyarı dün geldi' dedi... İngilizler, uyarının önlem niteliğinde olduğunu, satılan ürünlerin hastalıklı olup olmadığının kesinleşmediğini de bildirdi. Ancak o dönemde kan verenlerin arasında yıllar sonra deli danadan ölenlerin olduğu kesinleşti. Bu ürünleri hemofili ve benzeri hastalıklar nedeniyle uzun süreli tedavi gören hastalar kullanıyor..."

'BİR HASTA DA ANKARA'DA'

Milliyet'in sansasyonel yayıncılığı, ikinci günkü (29 Eylül) "BİR HASTA DA ANKARA'DA" manşetiyle başladı: "50 yaşındaki D.Ü.'ye, 'Creutzfeld-Jakob' teşhisini koydular... İstanbul'dan sonra Hacettepe'de de bir kişi 'deli dana'nın insanda görülen türü Creutzfeld-Jakob şüphesiyle tedavide..."

Haber başka gazetelerde de vardı ama onları okuyunca, Milliyet'teki "deli dana hastası olduğu kesinleşmiş en az bir hastamız var" demeye getiren manşetinin doğru olmadığı anlaşılıyordu. Mesela birinci sayfasında "PANİĞE GEREK YOK.. Türkiye'nin deli dana uzmanı: Kan ürünleri bulaştırmaz" haberini veren Hürriyet, "Hacettepe'deki vaka"ya bu haberin devamında, içerde şu ifadelerle yer vermişti:

"Ankara'da Hacettepe Üniversitesi'nde yatan bir kadın hastaya deli dana hastalığı teşhisi konulduğu öne sürüldü. Acak doktorlar, hastalığın deli dana değil, ona benzeyen ve milyonda bir görülen 'Creutzfeld Jakob' olduğunu açıkladılar..."

Bu tür bilgiler Milliyet'in haberinde de vardı aslına ama onlar iç sayfalarda bir yerlere itelenmiş, manşetten iletilen "Ankara'da yeni vaka" kesin haberini zedelemeyecek bir tarzda sunulmuştu. Mesela "Hacettepe Üniversitesi adına konuşan" Doç. Dr. Yeşim Çetinkaya'nın şu sözleri:

"Creutzfeld Jakob'un hayvandaki formu deli dana, ancak ikisi birbirinden başkadır. Biyopsi olmadan kesin ayrım yapılamaz. Varyant formu olursa deli dana denebilir..."

HACETTEPE YALANLIYOR

Haberin çıktığı gün Hacettepe Üniversitesi'nden, "Biz size ne diyoruz, siz ne yazıyorsunuz" mealinde bir açıklama geldi. Bütün gazetelerde yer alan bu net açıklama Milliyet'te de "HACETTEPE: TEŞHİS DELİ DANA DEĞİL" başlığıyla, içerde bir sütunluk bir haber olarak duyuruldu. Milliyet'in haberinden:

"Hacettepe Üniversitesi, İnfeksiyon Ana Bilim Dalı'nda tedavi gören D.Ü.'nün tanısında 'deli dana' tespit edilmediğini belirtti. Açıklamada, söz konusu kadın hasta için 'vCJD' veya 'deli dana' hastalığı değil, uzun yıllardan beri bilinen bir prion (virüsten daha küçük mikrop) hastalığı olan Creutzfeld Jakob (CJD) teşhisi konulduğu kaydedildi. VCJD'nin deli dana hastalığının insanlarda görülen formu olduğu, CJD ve vCJD'nin farklı klinik tablolar gösterdiği belirtilen raporda, Milliyet'in gündeme getirdiği D.Ü. için konulan tanının da vCJD veya 'deli dana' hastalığı olmadığı ifade edildi..."

Yani şöyle: Size aynı üniversitenin yetkilileri bir gün önce bunları anlatmış, fakat "manşetinize uymadığı" için anlatılanları arkalara bir yerlere iteleyerek, biraz da eğip bükerek kullanmış ve bu sayede manşeti patlatmışsınız... Bu davranışınız aynı doktorları "delirtmiş" ve onları bir açıklama daha yapmak zorunda bırakmış, siz de bu kez "deli dana değilmiş" diye bir sütunluk bir haber yapmışsınız...

YENİLGİYE DOYMAYAN PEHLİVAN

Bu iş burada bitti sanıyorsunuz değil mi? Biz de öyle sanmıştık ama ertesi gün Milliyet'in konuya ilişkin haberinin başlığı aynen şöyleydi: "BAKANLIK 'DELİ DANA' DİYOR..."

Bu başlıktan ne anlarsınız? "Milliyet'in gündeme getirdiği" fakat üniversitenin yalanladığı "Ankara'da yeni vaka" tartışmasında "Bakanlık"ın da Milliyet'e hak verdiğini anlamaz mısınız? Başlık gerçekten de inanılmazdı, çünkü "Bakanlık" günlerdir "Başlangıçtan beri Türkiye'de hiçbir deli dana vakası olmamıştır" diyor, başka bir şey demiyordu. Peki bu başlık neydi o zaman?

Alt başlığı okuyunca, bu başlığın başka bir şeyi anlattığını anlıyorduk:

"Sağlık Bakanlığı, 39 maddelik 'bildirilmesi zorunlu hastalıklar' listesinde Creutzfeld-Jakob hastalığını ayrım yapmadan 'deli dana' olarak belirtiyor..."

Diyelim ki Sağlık Bakanlığı'nın listesinde öyle yazıyor. Bu, "Hacettepe'de yatan hastanın 'deli dana' hastası olduğunu", yani Milliyet'le üniversite arasındaki tartışmada Milliyet'in haberinin doğru olduğunu mu gösterir? Tabii ki hayır. En fazla Bakanlığın listesinin "düzeltilmesi" gerektiğini gösterir, değil mi? Ama yok, Milliyet buradan da bir şeyleri zorlamaya, okurun kafasını bulandırmaya devam ediyor.

Oysa bu bir haftalık süreçte bütün gazetelerin başvurduğu bütün doktorlar iki hastalık arasında kesin bir "ayrım" yapılması gerektiğini anlatıp durdular bize... Bu haberlerin belki de en hayırlı yanı bu oldu.

Bütün bunlardan sonra Milliyet'in yapması gereken, kendisine anlatıldığı halde heyecana kapılıp bu "ayrım"a gözlerini kapadığını, dolayısıyla hataya düştüğünü kabul etmekti ama gördüğünüz gibi sonuç böyle olmadı. (A.G.)


'Atatürkçü düşünce sistemi' önerisi köşe yazılarında
nasıl yer aldı?

" 'Atatürkçü düşünce sistemi' kavramını Org. Özkök de kullanıyor. Benim tespitime göre, 1987'den beri resmi askeri yayınlarda bu kavram geçiyor. (...)

Acaba 'Tek parti' devrini, o devrin siyasi ve ideolojik yapısını çağrıştıran 'Kemalizim' veya 'Atatürkçülük' gibi terimlerin yerine, 'Atatürkçü düsünce sistemi' demekle Büyükanıt daha çok geleceğe dönük ve daha uzlaştırıcı bir 'düşünce sistemi'ni mi amaçlıyor?" (Taha Akyol, Milliyet, 29 Eylül)

"Şimdi sezebildiğimiz kadarıyla TSK, artık çok yıpranmış ve anlamını kaybetmiş olan 'Atatürkçülük' kelimesinin yerine 'Atatürkçü Düşünce Sistemi'ni kullanmaya başlayarak yeni bir açılımın ilk ipuçlarını mı vermeye başladı?" (İsmet Berkan, Radikal, 29 Eylül)

"Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Atatürkçülüğe karşı çıkanları ışıktan tedirgin olan yarasalara benzeterek genç Harbiyelilere öğüt vermiş:

'- Her şeyi sorgulayın!..'

Bu öğüdü tersine çevirmek isteyen medyatik islamcılar, komutanın sözünü Kemalızme karşı söylenmiş gibi ele aldılar; yorumlar yapıyorlar." (İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 30 Eylül)

"Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa'nın 'değişim' ihtiyacından bahseden konuşmasından sonra, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt Paşa'nın, son derece dikkatle hazırladığı anlaşılan Kara Harp Okulu Öğretim Yılını Açış Konuşması, TSK'nın Atatürkçülüğe bakış açısındaki değişimi aksettirmesi bakımından fevkâlade önemli olmuştur." (Hasan Celâl Güzel, Tercüman, 30 Eylül)

" 'ATATÜRKÇÜLÜK' ve 'Kemalizm' prangasındaki şarlatanlık artık yetti.

Büyük Mustafa Kemal Atatürk'ü yeniden özgür kılmakla yükümlüyüz.

Harbiyelilere 'her şeyi sorgulayın' öğüdü veren Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt'ın son konuşması da işte bu özgürleşme hamlesine girecek." (Hadi Uluengin, Hürriyet, 30 Eylül)


3 Ekim 2004
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED