Dünya ve Türkiye'nin şartları, gerçekten de, dönüp dolaşıp hükümetin lehine çalışıyor... Geçen gün bilebilecek durumdaki bir uzman yazdı da öğrendik: Doların Euro karşısında değer kaybetmesi bile Türkiye için olumlu sonuç veriyormuş; bu sayede kamu borç stoğunda 26, özel sektörünkinde ise 18 milyar dolarlık azalma gerçekleşmiş...

Hükümetin Avrupa Birliği dışında en önem verdiği konu ekonomi. Bunda haklı da. İki ciddi ekonomik kriz üzerine iktidara gelen Ak Parti milletin beklentisinin 'ekonomik istikrar' olduğunun farkında. Rakipleri ile iktidara gelmesinden mutlu olmayan çevre ve odakların dikkatlerini ekonomik başarısızlık ihtimali üzerinde odaklaştırdığını da biliyor Ak Parti liderleri. Türkiye ile ilgilenen dünyanın dikkati de ekonomi üzerinde. İngilizlerin ünlü 'Economist' grubuna mensup 'Intelligence Unit' araştırma kurumu, son iki yıla ait raporlarında, ekonomide derin çalkantılar bekleyip durdu. Tayyip Erdoğan ve kadrosunun ekonomide mâceracı bir tavır sergilemesini umutla bekleyenlerin sayısı içte ve dışta az değil...

Ancak, iki yıllık Ak Parti iktidarı, özellikle ekonomide düzgün bir çizgi izledi. Dengeleri bozmadığı gibi borçları çevirmede de acze düşmedi. İzlenen enflasyon-karşıtı politikanın meyvelerini vermeye başladığı açık. Sanayici ve tüccar önünü görebiliyor artık; bu durum da çarşı-pazar ekonomisini hareketlendiriyor.

İki yıllık deneyim, Ak Parti'nin ekonomiyi disipline alma kararlılığıyla birlikte temel tercihinin hortumları ve israfı keserek ekonomik refahı yaymak olduğunu da dosta-düşmana gösterdi. Önceki gün açıklanan üç yıllık program bu tavrı daha da keskinleştirmeyi amaçlıyor.

Üç yıllık program, ekonomi uzmanlarının da işaret ettiği gibi, bugünün şartlarını birebir yansıtıyor. Yine mâceracı olmayan, yine borçları vâdesinde ödemeyi hedefleyen, yine enflasyonla mücadeleyi ön planda tutan bir program bu. Toplayabildiği kadar vergi toplayan hükümet, AB ile müzakerelerin başlamasıyla birlikte yabancı sermaye girişinin artacağını umuyor, iktisatlı davranıyor, özelleştirmeyi hızlandırıyor ve bütçe açıklarını da yine borçlanarak kapatmayı hesap ediyor... Aklında 'refahı yaymak' olduğu için de 1 milyon 650 bin kişiye yeni iş alanı açabilmenin peşinde.

Bu iyi niyetli programın içe ve dışa güven verme amaçlı hazırlandığına hiç kuşku yok. Hükümetin plana yansıttığı niyetini, önümüzdeki üç yıl içerisinde de, tıpkı ilk iki yılda yaptığı gibi, ısrarla hayata geçirme çabası göstereceğini tahmin edebiliyoruz. Hedeflere varabilmek için elinden geleni yapacağından, dünyada ve bölgede hesapları yeniden gözden geçirmeyi gerektirecek çapta altüst oluşlar yaşanmazsa, temel göstergeleri vaadler istikametinde gerçekleştireceğinden emin olabiliriz.

Programın en nâzik halkası da burası: Dünya çok değişkenli bir ortamdan geçiyor ve Türkiye her gelişmeden en fazla etkilenen coğrafyanın bir parçası; bu yüzden de hesapların şaşma ihtimali az değil. Hükümet ilk iki yılında çok akıllıca bir strateji izleyerek mâceracı olmadığını ispatladı; böyle bir ispat gerekiyordu çünkü... Bu tercihi onu ekonominin yapısal sorunlarıyla daha yakından ilgilenmekten uzak tuttu. Borç hâlâ borç ve her gün çığ gibi artıyor; reel ekonomi ise, ödemeler dengesi, bütçe açığı, faiz dışı fazla, kur-faiz sarmalı arasında gün yüzü göremiyor...

Mâceracı olması gerekmiyor hükümetin, buna rağmen kökleşmiş sorunlarla köklü biçimde ilgilenip çözüm üretmesi şart. 'Rantiyeci' edebiyatına geri dönüş olmaz, ancak milyonlarca insanın refahını sayıları en fazla onbinlerle ifade edilen azlıkta bir kesimin iştahına feda etmesi de gerekmiyor. Borç yükünü azaltacak bir çare bulabiliyorsa onu kaçırmamalı hükümet; ufukta öyle bir çare görünmüyorsa, mevcut iç borcu âcil sorun olmaktan çıkaracak yeni formüller geliştirmeli.

Hükümetin iki yıldır ekonomide başarıyla verdiği sınav, radikal tedbirler almaya karar verdiğinde daha anlayışla karşılanmasına imkân sağlayacaktır.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu