AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Satırlara kalbini
koyanlar ile sükûtuna dua ekenler…
Felluce ile ilgili yazı yazmak. Ya da yazmamak. Yazamamak. Yazacak kadar uzaklaşmaya razı olmamak biraz da. Yazmak ile ilişkisi her kalemin farklıdır. Sahibinin kalbi kadar farklı. Her kalp, kendi merhameti ve şefkati kadar yer tutar şu yeryüzünde. Ya da kendi kini ve şiddeti kadar. Yazmak, biraz mesafe koymaktır. Biraz uzaklaşabilmek. Her kalem kendini özne, yazdığı şeyi nesne kılar biraz. Onun için psikiyatrisler hastalarına yazmayı şifa niyetine sunar. İçinde taşıya taşıya ağırlaştırdığı sorunlarını dışına çıkartısın ve böylece kendinden uzaklaştırsın diye. Yazmak biraz uzaklaşmaktır. Fazla değil biraz uzaklaşmak. Her iyi kalem hem içindedir yazdığının hem dışında. Hissederken içindedir. Hissettiklerini kalemin (ya tuşların) gövdesine yüklerken dışında. Yazmaya başlamak risktir bunun için. Bir vakitler nefesiniz kadar yakın olan şeyleri, yani mahreminizi, yazdınız diye uzak kalmanın riskini taşırsınız daima. Uzaklaşmak dindar bir insanın her zaman göze alamayacağı bir şeydir. Uzlette dünyadan uzaklaşır Allah'a yaklaşır. Namazda öteki insanların içinde ibadet ederken bile durdum namaza dediği andan itibaren Allah'a yaklaşmak için, Allah öyle buyurduğu için eğilir, doğrulur. Zihnini ve kelamını Allah'a kulluk etmenin emrine verir. Yazı insanı dünyadan uzaklaştırır. Ama her seferinde Allah'a yaklaştırır mı? Sorunun muhatabı elbette ateistler ve yazıyı birinci dereceden var oluş payandası olarak görenler değil. Yazının muhatabı üst kimliğini dindar bir kimlik olarak ortaya koyanlar. Tekrarlamalıdır o vakit: Yazı her zaman insanı Allah'a yaklaştırır mı? Okumak Allah'a yaklaştırır ya da uzaklaştırır. Okuyucu okuduğu ile kendi arasındaki mesafeyi hiç kaybetmez çünkü. Yazmak … Yazdıkça uzaklaşan olmak vardır. Taşma kıvamına gelmeden yazıldığında kalemden dökülenler hamdır. Uzaklaştırır. Taşacakken taşamamışlar normalin sınırlarını aşan bulanıklığa dönüşür ya da şairin imajlarına. Felluce yazının nesnesi olacak kadar uzak değil bana. Yavrusunun kopan bacağı ve kolu için (bu ölümden beterdir), onun yaralarına merhem olmak için, gözyaşından başka hiçbir tutanağı olmayan analar için kalemden bir köprü köprü değil benim için. Yazmadığım için değil kendime duyduğum öfke, yazamadığım için değil. Yemek yiyebildiğim için, geceleri uyabildiğim için, yavrumun yanağına bir buse kondurabildiğim için kızıyorum kendime. Fikrim ve zikrim dua olmadığı için kızıyorum. Burada ve böyle olduğum için kızıyorum. Felluce için, Filistin için kaleminden kan damlayan yazıları kendi kalbime merhem diye sürüyorum. Yazılanlar umudumu arttırıyor. Zulmü gören basiret sahipleri kıyametin birazdan kopmayacağının güvencesi gibi geliyor. Satırlara kalbini koyanlar ile sukutuna dua ekenler… Dünya bize emanet. Telefonlara mesajlar yağsın. Her saniye bir dua beklesin dünyayı. Gecenin karanlığına ve seherin umuduna dua ekilsin. Bildiğimiz bütün adreslere, göz göze geldiğimiz bütün yüzlere dünya zülme teslim mi olacak sen neredesin diye sorma vaktidir. Yazılar yazıldı. Eylemler yapıldı. Yine yazılacak, yine eylemler yapılacak. Ama siz neredesiniz ey basiret sahipleri. Duruşunuzu ve vuruşunuzu nasıl belirliyorsunuz? Bush'u yeniden seçen hijenik ve güvenlikli ABD halkına söyleyecek sözümüz yok mu? Felluce'de ölenler bizim gibi değil. Orada ölen BİZiz. Tamamen biz. O kadar biz ki… İngiliz muhabirin ele geçirip dünyaya yaydığı Ebu Fatma'nın kızlarını annelerine emanet eden satırları mesela… 45 yaşında esnaf Ebu Fatıma. Eşi ümmü Fatıma'ya yazdığı satırlar… "Olur ya belki her şey iyi gider de, mektubu birlikte okuruz. Ya da kimbilir sen benim için gözyaşı döküyor olursun" dediği satırlar. Ölümün ve hayatın birbirinin içine geçtiği satırlar. Havf ile reca arasındaki satırlar. Mektubu birlikte okuyamadılar. Ümmü Fatıma önce mektubu, sonra eşinin ölüm haberini aldı. "Sana ne yaparsa yapsın anneme iyi davran" diyordu mektubunda kocası."Kızlarımı okut." Iraklı anneler için ne yapıyoruz? Batılı kadınların Iraklı kadınlar için empati kurmasını sağlamadan önce biz ne kadar Iraklı kadının yerine koyabiliyoruz kendimizi. Bütün bir hafta boyunca otobüslere bindim, minibüslere bindim, kuyruklarda bekledim, marketlere, pazara gittim. Sinemaya gittim. Her şeyi duydu kulaklarım. Kaynana programlarını, kocasını terkeden kadın hikayelerini, kocası tarafından güzel bulunmayan kadın hikayelerini, futbol terörünü, indirimli satışları, kredi kartı yolsuzluklarını aklınıza gelen ne varsa hepsine misafir oldu kulaklarım. Ama yüreğime su serpecek bir tek Iraklı hikayesi duymadım. Şair diyor ya "ben dost yüzü görmez isem bu gözlerim nemdir benim!" Mümin kardeşinin esaretine dair tek bir gözyaşı dökmeyenler ağzını açıp söyle bir ah demeyenler nemdir benim!!!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |