AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Aleviler ne istiyor?
Alevilik atakta. Avrupa Birliği'nden de "azınlık statüsü" verilmesi talebi ölçüsünde destek bulundu ve şu anda etkili şekilde bastırıyor. Peki ne istiyor? Bence burası sisli. Diyanet'e ayrılan bütçenin bir bölümüne talip olanlar var, Diyanet'i hiç tanımaya yanaşmayan ve kaldırılmasını isteyenler var, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Aleviliğin de okutulmasını isteyenler var, bu derslerin tamamen kaldırılmasından yana olanlar var... Bu kadar uç ayrılıklar, aslında Aleviliğin ne olduğu konusundaki tanım farklılığından kaynaklanıyor. AB belgelerine Aleviliğin "azınlık" tanımı ile girmesini sağlamak üzere lobi yapanlar da Aleviler, Alevilerin "azınlık" olmadığını savunanlar da... Aleviliğin tanımı "ayrı bir din"den, "ayrı bir mezheb"e, bir felsefe, inanç ve öğreti'ye, mistik bir oluşum'a kadar uzanıyor. Bütün bu tanımlamaların İslam'la yakın veya mesafeli bir ilişkiyi de içine aldığı unutulmamalı. Bunun yanında bazı tanımlamaların, Aleviliği etnik bir grup gibi algıladığı da gözleniyor. Her tanımın, talebi de ona göre oluyor. Öyle ki bazı Alevi grupları arasında, Sünnilerle olduğundan daha derin farklar görülmesi de mümkün hale geliyor. "Ateist Aleviler" tanımlaması ne kadar sağlıklı bilmem ama, böyle bir grubun mevcut olduğu ve inançlı Alevilerle bunlar arasında uçurumlar kadar fark bulunduğu açık. Aslında, AB normları açısından, yani "kendisini çoğunluktan farklı gören azınlıktır" yaklaşımı içinden baktığımızda, Alevi camiasının da, içiçe azınlıklardan oluştuğunu söylemek gerekecek. Bu böyle en mikro oluşumu kadar devam edecek ve herkes birbirinden davalı hale gelecek. Gerçekten devlet, Alevilerin isteğini nasıl karşılamalı gibi bir soru ortada duruyor. Ben, mevcut hükümetin, belki daha geniş anlamda devletin de, Alevilerde bir azınlık bilinci oluşmaması için problemli alanların düzeltilmesinden yana olduğunu düşünüyorum. Ama bu nasıl olacak? İşte size Alevilerin taleplerini karşılamaya yönelik bir eğitim profili... Milli Eğitim Bakanlığı, gelecek yıldan itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Aleviliği de kapsamak üzere bir çerçeve oluşturmuş. Sabah gazetesinden Betül Kotan'ın haberine göre Bakanlığın gelecek eğitim öğretim yılına hazır hale getireceği liseler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Programı'nda, Alevilik konusuna aşama aşama girilecek. Alevilik lise boyunca şu şekilde ele alınacak: Lise 1: "Türk tasavvuf düşüncesinde Kuran'ın yeri ve önemi'' konusunun yanı sıra, "Türklerin din anlayışında etkili olan önderler" başlığı adı altında Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli, Ahi Evran ve Yunus Emre gibi isimler işlenecek ve Alevilik konusunda öğrencilere ilk bilgiler verilecek. Lise 2: Hz. Ali'nin ibadete verdiği önem işlenecek. Aynı sınıfta, "Makalat"tan alınacak "Hacı Bektaş-ı Veli'nin tanrı anlayışı" adı altında bir de okuma parçası yer alacak. Lise 3: "Türk tasavvuf anlayışında Hz. Muhammed sevgisi ve Türk kültüründe Ehl-i Beyt sevgisi" konuları öğrencilerle buluşturulacak. Aynı yıl, "Tarihten günümüze İslam yorumları" başlığı ile Şiilik ve Caferilik hakkında bilgi verilecek. Bu çerçevede "Kitab-ı Cabbar Kulu"nun 'Barış ve Kardeşlik' konuları işlenecek. Lise 4: Son sınıfta öğrenciler, "Mistik yorumlar ve birlikte yaşam kültürü" başlığı altında Alevilik, Bektaşilik, Yesevilik ve Mevlevilik konularıyla tanışacaklar. Aynı yıl Hacı Bektaş Veli'nin Makalat'ından 'dört kapı kırk makam' bölümü okutulacak. Hadi söyleyin bakalım bu program Alevileri veya Alevilerden hangi grubu tatmin edecek? Birileri kalkıp diyecek ki, "Bu programın Sünni din anlayışından farkı yok." Doğru yok, çünkü Hazreti Ali'den yola çıkarak oluşmuş bir mezhebi Sünnilerden ayrı bir çizgiye oturtmanın imkanı yok. Çünkü bir Sünni de, Hazreti Ali gibi Müslüman olabilmeyi hayatının en büyük ideali sayabilir. Aynı şekilde Hacı Vektaş Veli de, bir Sünni için hayatı örnek alınacak güzel simalardan birisidir. Bir insan Hacı Bektaş Veli dergahında bir gün kalsa da, yüreğini oranın ikliminde yıkasa, bana göre en güzel Müslümanlardan birisi olur. Ama acaba aradığımız yol, Hazreti Ali'nin, Hacı Bektaş Veli'nin yolu mudur, yoksa Hazreti Ali'den yola çıkıp, kendimize özel dükkanlar açmak amacında mıyız? "Din istismarı" çok kötü bir şeydir, Hazreti Ali'nin istismarı da kötüdür. Kötüdür, yani bize dünyevi menfaatler sağlasa bile, öte dünyada o güzel insanlardan çok çok uzaklara düşürür. Yani istismarın içinde sevgi de yoktur, samimiyet de... Kaldı ki soruna çözüm de getirmiyor. Şunu demek isterim ki, Alevilik kendisine sağlıklı bir tanım getirmek zorunda. Üzüm yemek için buna ihtiyaç var; bağcı dövmek niyetinde olanlar ise, Türkiye'yi de döverler, Alevileri de bizzat kendilerini de... Şunu da söylemek mümkün: Bir insan, egosunun peşine düştüğünde bütün manevi güzellikleri nefsinin makyaj malzemesi haline getirebilir. Bu da, Yaratan'la ilişkiyi önemseyen herkesin samimiyet sınavıdır. Ben bir öneride bulunmak istiyorum: Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet, tamamen Alevi bilim - din adamlarından oluşan bir komisyon oluştursalar ve hangi Alevi kaynaklarının neşrini istediklerini, hangi din eğitimi müfredatını benimsediklerini tesbit etmelerine imkan sağlasalar... Aslında Diyanet'in de epey bir süredir bu yönde çalışmalar yaptığını biliyorum. Üzüm yemek isteyenler için bunun bir çözüm olabileceği düşünülebilir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |