|
|
Davutoğlu ile kriz analizi
Irak krizinin ya da gerçekleşirse operasyonun iki büyük aktörü ABD ile Irak ise üçüncüsünün de Türkiye olduğuna şüphe bulunmuyor. Bu üç ülkenin atacağı ya da atmayacağı adımlar savaşın süresini, çapını ve nihayet kaderini tayin edecektir. Bu yüzden olacak Ankara, her adımını bölgesel sorumluluğuna uygun olarak dikkatli ve ölçülü atıyor. Sadece Irak'ı değil, bütün bölgeyi en başta da Türkiye'yi vuracak savaşı engelleyebilecek bütün seçenekleri zorluyor ve adı konulmuş olmasa da savaş karşıtı blokun aktif bir üyesi olarak, ateşi düşürmek için elinden geleni yapıyor. Kulislere ve uluslararası medyaya yansıyan şikayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, bu çabalar zaman zaman Türkiye-ABD ittifak ilişkilerini zorlayan boyutlara da varıyor. Zaman azaldıkça hem Türkiye'nin pozisyonu, hem de ABD ile ilişkilerin limiti daha büyük önem arzedecek ve daha büyük bir maharet gerektirecek.
28 Ocak'a kadar muhatap Irak'tı
Bu kritik süreçte sona yaklaşılırken Başbakan Abdullah Gül'ün dış politika danışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile krizde gelinen noktayı konuşuyoruz. Davutoğlu, İstanbul'da toplanan 6'lı Bölgesel İşbirliği Zirvesi'nin sanılanın ötesinde bir etki yarattığını belirtiyor. Kendisine, zirvenin sonuç bildirisinin beklentileri karşılamadığını düşündüğümü ve özellikle ABD'ye yönelik uyarılar bulunmamasının eleştiriye yol açtığını söylüyorum. "Hayır" diyor Davutoğlu. "Bildiri metni diplomatik bir bakışla dikkatli okunursa ABD'nin girişimini önleyici cümleler görülecektir. Özellikle, ikinci ve üçüncü paragraglarda BM'ye ve BM Güvenlik Konseyi'ne atıfta bulunularak ABD'nin uluslararası toplumun kararı olmadan müdahale yapamayacağı belirtiyor. Bu, ABD'ye yönelik bir mesajdır. Özellikle, tek taraflılığa itiraz edilerek ABD'nin kendi başına karar almasına karşı çıkılıyor." Prof. Davutoğlu bu arada ilginç bir şey söylüyor. "Bizim stratejimiz 28 Ocak'a kadar yani, silah denetçilerinin raporunu açıklanmasına kadar Irak'ı özellikle silahlanma konusunda uyarmaktı. Raporun ortaya çıkmasından sonra ABD'nin sorumluluğunu hatırlatıcı mesajlara ağırlık vereceğiz." Bu arada, 6 ülkenin savaşı önleme konusundaki istekli tutumu artarak devam ediyor. Dün, Başbakan Abdullah Gül'ün Suriye ve Mısır devlet başkanlarıyla görüşmesinde zirvenin başkanlar düzeyinde toplanma planının konuşulması da bunun bir göstergesidir. Bu ülkelerin Ankara'daki temsilcileri de hükümetle ilişkileri yoğun bir şekilde sürdürüyor.
Politikamız sonuç veriyor
Öte yandan, Türkiye'nin savaş karşıtı tutumu da uluslararası planda ilgi ve destek görüyor. Bu ilgi, Davos ve Stasbourg'ta Başbakan Gül'den talep edilen randevulardan da anlaşılıyor. Davutoğlu, "Bir ay önce 'Savaş ne zaman çıkacak' diye sorulurken hükümetin tutumu nedeniyle şimdi, 'şavaş çıkacak mı' diye sorulmaya başlandı" diyor. Kendisine, hükümetin savaş karşıtlığına bu kadar angaje olduktan sonra müdahale gerçekleştiğinde ABD'ye destek vermek zorunda kalması halinde, ortaya çıkacak politik çelişki ihtimalini soruyorum. "Bizim görevimiz, savaşı önleyecek bütün alternatifleri tüketmektir. Savaş kaçınılmaz olursa da Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak adımları atmak... Diplomasi için hala imkanlar mevcuttur. Güvenlik Konseyi'nin kararı için 5 gün, ardından yeni bir 10 günlük süre var. Sonuna kadar elimizden geleni yapmak zorundayız." Davutoğlu'na göre bazı Amerikalılar da "keşke savaş dışında bir seçenek bulunabilse" noktasında bulunuyor. Onlar da alacakları riskin farkında... Bir soru daha... Ya ABD ile ilişkiler ne olacak? İşte cevabı: "Ne ABD ile ne de Avrupa'yla ilişkileri zora sokmayacağız. Sadece diplomatik alanımızı genişletiyoruz. Genişletmeliyiz de.. Attığımız adımların karşılığını bulmak, diplomasimizin sonuç verdiğini gözlemlemek de doğru yoldu olduğumuzu gösteriyor."
Ve Kıbrıs: Makul bir çözüm
Türkiye'nin gündeminde Irak kriziyle paralel çok önemli bir gündem maddesi de Kıbrıs konusudur. Annan Planı tartışmalarıyla başlayan yeni süreçte Ak Parti'ye, özellikle de Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştiri okları da giderek artıyor. Davutoğlu, "Kıbrıs konusunda da ağırlıklı çalışmalar yapıyoruz. Kıbrıs'ı sanki Pasifik'te bir ada gören anlayışa da, orada hiç insan yaşamıyormuş gibi bakan, adayı bir uçak gemisi gibi gören anlayışa da karşıyız. Makul bir çözüm arayışı içindeyiz. Orada tek bir Türk olmasa bile, Kıbrıs bizim için önemlidir" diyor. Annan Planı üzerinde yapılacak değişikliklerin Kıbrıs'ta çözümü getirebileceğini söylüyor. Prof. Davutoğlu, "Hem dış politikada önümüzü açacak hem de Türkiye'nin stratjik çıkarlarını koruyacak bir çözüm üretmek istiyoruz" diyerek bir anlamda ideal formülü tanımlıyor. Formül ideal ama tatbiki mümkün mü? Şubat ayı, Irak ve Kıbrıs gibi iki önemli kriz bölgesinde tarihi sonuçlar doğuracak önemli gelişmelere tanık olacaktır. Bu gelişmeler, Türkiye'nin hem uluslararası planda hem de içeride istikametini belirleyecektir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |