|
|
"Yaşanmış hikaye bu yazıyı okuyun.."
Hepimizin başından geçmiş, unutamadığımız olaylar vardır. Son uçak kazası bana birkaç anımı hatırlattı. Belki de ikinci baharımızı yaşıyoruz da farkında değiliz. Bakın nasıl oldu anlatmaya çalışıyım... Trabzonspor'un Rus Dinyeper takımıyla Avrupa Kupa maçlarından birisi. Rus takımı ile İstanbul'dan beraber Ankara'ya, oradan da aktarma olup Trabzon'a gideceğiz. Rahmetle Fahri Somer'le birlikte kafile ile Ankara'dan havalandık. THY'nın bilmem kaç sefer sayılı ufak uçaklarından birisi. Anons yapıldı ANKARA-TRABZON arası bir saat yolculuğumuz var, diye en arka koltukta oturuyoruz. Rus ekibi Karadeniz üzerinden gideceğiz diye seviniyor, şakalar yapıyorlardı. En arka sırada ise İbrahim Cevahir, Fahri Somer abim ile koyu sohbete dalmışlardı. Benim aklım, fikrim futbolcularla konuşmak, roportaj yapmaktı. Saatler ilerliyor biz hala havada tur atıyoruz. Rus ekibi tedirgin olmaya başladı. "Hani bir saat sonra Trabzon'a inecektik," demeye başladılar. Bizim ekipte başladı "Neler oluyor" demeye. Hostes'e sordum "Bir durum mu var," diye. Sormaz olaydım kızcağız fenalaştı. Hemen kaptanların yanına gittim aldığım cevap "Samsun'a mecburi iniş yapacağız." Galiba akümlatörün boşaldığı, veya buna benzer acil durum olduğunu söyledi. İki saat olmuştu ve Karadeniz üzerinde dolaşıp duruyoruz. Uçağın içindeki panik büyümesin diye kabin ekibi ile uğraş veriyordum. Bir ara arka koltukta oturan bir beyefendinin devamlı dualar yaptığını gördüm. Durumu anlamıştı. Espri yapmaya çalışıyordum. "Beyefendi (daha sonra öğrendim ki bir bankanın müdürüymüş.) Yüzme biliyorsanız korkmayın, denize düşsek bile yüzerek sahile çıkarız" dedim. İbrahim Cevahir demez mi... "Pekir pu güne kadar hangi uçak tenize tüşti de adam kurtuldi..." sapsarı kesilmiş Fahri Somer bile gülmeye başladı. Ve uçağımız ikibuçuk saat sonra Samsun'a inişe hazırlandı. Camdan baktığımızda gördüğümüz manzara daha da vahimdi. Ne kadar ilk yardım ambulansı, ne kadar itfaiye aracı varsa Samsun meydanına hareket halindeydi. Kalabalık büyümeye başlamıştı. Mecburi iniş için alçalıyorduk. İniş takımları açılmamıştı. Kaptanlar otomatik açılması gereken iniş takımlarını Manuel kol ile açtıklarında çıkan ses ile kurtulduğumuzu anladık. Ve iniş başarılı oldu. Sevinç çığlıkları Rusça Türkçe karışımı kutlamaya dönüştü. Uçağın kapıları açıldığında meydanda bizi karşılayanlar arasında Samsun valisi dahil kimler yoktu ki... Rus Dinyeper takımı, Trabzon'a geldik zannediyorlardı. Adamları zor ikna edip yeniden bakımı yapılan uçağa bindirip Trabzon'a geldik... Hani derler "Keçi can derdinde, kasap et..." Samsun'a mecburi iniş yapıp indiğimiz zaman, Gazetecilik damarlarımız kabarıp telefonla Gazeteme aktarmaya çalışmam, çektiğim resimleri göndermek için taksi kiralayıp otobüs garajına İstanbul'a yollayabilmek için koşturmam mesleğimin en heyecanlı yönüydü. Şayet, iniş takımları son anda açılmasaydı... "Ben bu yazıyı yazamazdım." Bir başka sefer, yine buna benzer yaşanmış anılardan bahsedeceğim...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |