|
|
Irak ordusu
nasıl buharlaştı?
4-5 bin nüfuslu Ümmü Kasr'da 10 gün direnen Irak, 5 milyon nüfuslu Bağdat'ta iki günde teslim oldu. Bu beklenmeyen sonuç herkesi şaşkına çevirdi. Bağdat daha fazla direnir diye düşünülüyordu. Saldırıyı düzenleyen Amerika'nın bizzat kendisi henüz gerçek saldırının yapılmadığını ve çok çetin çatışmaların geçeceğini, uzun süreceğini söylüyordu. Yorumcu generaller, uzmanlar, gazeteciler olayların gelişmesine ve ellerindeki bilgiye dayanarak yorumlar yapıyor tahminlerde bulunuyordu. Amma Bağdat'ın böylesine kısa sürede teslim olmasına herkes sadece şaşırmakla kalmadı, biraz da bozuldu. Bozuldu çünkü Saddam herkesi aldatmıştı. Güneyde küçük kasabalarda direnen Irak ordusu Bağdat'ta adeta buharlaşmıştı. Irak'ta Saddam için canını feda edecek bir halkın ve ordunun bulunmadığını daha önce yazmıştım. Saddam Fedaileri, Cumhuriyet Muhafızları, Baas üyeleri tümenler vesaire. Bunlar Saddam sayesinde idame-i hayat eden unsurlardı ve en azından bunların direnmesi bekleniyordu. İşte bu özel kuvvetler adeta buharlaştı. Ne Saddam, ne Taha Yasin Ramazan ne Tarık Aziz ne de es Sahhaf hiç kimseden haber yoktu. İster istemez insanın aklına hemen Bin Ladin'in esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolması ve hâlâ izine rastlanmamış olması geliyordu! Burada en önemli tespit de, saldıran tarafın kitle imha silahı gerekçesinin bir bahane olduğu ortaya çıktı. Bırakın kitle imha silahını klasik silahlarının bile olmadığı ortaya çıktı. Böylece de ABD'nin ne kadar büyük bir cinayet işlediği de netleşmiş oldu. Her şeye rağmen savaşın en güzel yanı bombardımanların durması oldu. Savaşın durması demiyorum çünkü savaşın istilacı tarafının başı olan Bush, "Savaş amaçlarımıza ulaştığımızda biter" dedi. Bunun anlamı da karşısında direnen bir güç bulunmasa da amacına ulaşıncaya kadar, ABD bu savaşı daha uzun süre devam ettirecek demektir. Nerede nasıl ve kime karşı? Bu soruların cevaplarını bizler tahmin ediyoruz, ABD mutlaka biliyor ve ona göre müttefiklerine bir rol biçmiş görünüyor. Bizi yakından ilgilendiren husus, ülkemize ABD tarafından biçilen rol karşısında takınacağımız tavırdır. Türkiye verilen rolü itiraz etmeden kabul mü edecektir yoksa kendi rolünü kendisi mi belirleyecektir? Eğer kendisine biçilen rolü itiraz etmeden kabul ederse, Irak'tan farkı yok demektir. Türkiye bana göre kendisine biçilen role razı olamamalıdır. (TBMM İkinci tezkereyi kabul etmeyerek bu iradesini de göstermiştir!) Kendi rolünü kendisi belirlemelidir. Çünkü Türkiye milleti ve direnecek gücü olmayan sıradan bir ülke değildir. Şimdi savaş sonrası da kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olduğunu göstermesi gerekmektedir. Dışişleri Bakanımız'ın "her türlü planımız vardır" ifadesini bu bağlamda umut verici bir beyanat olarak algılıyorum..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |