|
|
Kim celladına gülümser
Kalbimizin şehirleri hiç bu kadar yanmamıştı. Bir şiir medeniyetinin, masallar ülkesinin başkenti celladına boynunu hiç bu kadar uysal bir şekilde uzatmamıştı. Ve de dünya bu kadar iğrenç olmamıştı. Şimdi celladına gülümseyen o gönüllerini kaybetmiş küçük toplulukları gördükçe, bir kez daha yanıyor ve kahroluyoruz. Bütün dünya televizyonları "neşe içinde" Naziler'in "piç kardeşi" Bush'a el sallıyor. Bağdat'ta birbirinin mallarını çalan, yağmalayan insanlar ise işgalin en esaslı figüranı olarak kullanılıyor. Kahpece bir istilayı haklı çıkarmak için, istilacıların ellerini öpen yüreğini kaybetmiş insanların görüntülerinden mutlu bir halk tablosu oluşturmak... İşte yeni "küresel dünya"nın en iğrenç yüzü. Hiç kardeşler birbirlerinin mallarını talan eder mi, hiçbir halk celladının ellerini öper mi? Demek ki öpermiş... Bunun için önce halkları, kardeşleri birbirine düşman edersin, onların başına bir diktatörü bela edersin, sonra da tepelerine bombalar yağdırırken o her şeyini kaybetmiş halkın zillet içinde kahpe istilacıların ellerini öpüşünü seyredersin... Yüzyıllarca birbirine eklenen milyonlarca kalbin içindeki o sınırsız ve devasa ülkeyi böyle yoketmediler mi? Yüzyıllarca birbirine kardeş olan Mekke'nin, Kahire'nin, İstanbul'un, Bağdat'ın, Tahran'ın, Mogadişu'nun, Hartum'un, Bosna'nın, Kudüs'ün çocuklarını böyle yakmadılar mı? Bak, kalbimizin şehirlerini ne hale getirdiler. Ortadoğu'nun birçok ülkesinde halk, yıllardır ya diktatörlerin gölgesinde ya da işgal altında yaşıyor. Peki ama bu toprakların başka bir kaderi yok mu? Bir Filistinli, işgal kuvvetleri Bağdat'ın kalbine girerken Abu Dabi televizyonunda şöyle diyordu: "İşgali ve katillerin çizmelerini en iyi ben bilirim. Çünkü yıllardır Filistin'de aynı acıyı yaşıyoruz. Şimdi en acı olan, işgal tanklarının üzerine çıkıp sevinç gösterileri yapan Iraklılar'ın görüntüleriydi. Bu bir milletin, tarihinde yaşanan en dayanılmaz utançlardan ve acılardan birisidir." Acaba hiç gitmediği, ama hep kalbinde, ezanlarında yaşattığı şehirleri özleyen, yine görmediği insanları, yani kardeşlerinin hasretiyle yanan insanlar çıkacak mı aramızdan? İmamesi kopmuş bir tesbihin taneleri gibi darmadağın olmuş kardeş ülkeleri öyle bir hale getirdiler ki, bugün umutlarını ve hayallerini kaybeden bu insanlar celladından merhamet dilenir durumdalar... Yarın, Allah göstermesin bizim başımıza da bir felaket gelse aynı zillet görüntülerinin yaşanmayacağını kim garanti edebilir. Biz de çocuklarımızı ülkelerinden nefret etmelerini sağlayarak sevgisizliğe mahkum etmedik mi? Zaman zaman bu ülkeyi "gidemeyenlerin ülkesi" haline getirmedik mi? Üniversite önlerinde başörtüsüyle okula girmek istiyor diye genç kızları coplattırmadık mı? "Barış" isteyen genç insanları "vatan haini" ilan etmedik mi? İşte halkları ülkelerinden, insanlarından böyle nefret ettiriyorlar. Önce bir halkın gönlünü, hayallerini, umutlarını solduruyorlar, sonra da Irak'ta çok yakından gördüğümüz o zillet görüntülerine mahkum ediyorlar. Yoksa kim celladına böyle gülümser...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |